Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

3 Ocak 2011 Pazartesi

Fenerbahçe Ülker: 81 - Efes Pilsen: 72 (Kalitesiz Derbiye Marko Tomas İmzası)

Haftanın en önemli maçı için gözler bu akşam erteleme maçında Sinan Erdem'deydi. Sadece iki takımın klasik final takımları olmasının yanında Fenerbahçe Ülker'in yılbaşı hediyesi Jasikevicius'un oynayacağı bilgisi bile heyecanın artmasına yetti. Fenerbahçe Ülker - Efes Pilsen maçlarının kalite düzeyine ve sertliğine alışkın olan Türk basketbolseverler için kalite düzeyi oldukça düşük bir maç oynandı bu akşam. Her ne kadar Spormax'ın canlı yayın ekibi (esasında Skytürk ekibi diyelim) zevkten ve kaliteden çıldırmış olsa da ben hala onların monitörde farklı bir maç seyrettiğini düşünüyorum çünkü özellikle ilk yarıda savunmadan ve sertlikten eser yoktu. 

Efes Pilsen Wisniewski - Rakocevic ikilisiyle başladığı maçta Ukic ve Ömer Onan'a baskı yaparak Fenerbahçe Ülker'in rahat top kullanmasını engelleyerek onları düzen dışına itmeye çalıştı. Fenerbahçe Ülker'in Ukic'siz veya Ukic etkisizken ne kadar silik olduğunu bilen Perasovic, Kerem Tunçeri'yi benche yollayarak hücum dezavantajına rağmen Wisniewski'nin çabuk ayaklarının savunmada artı sağlayacağını düşünerek maça başladı. Bunda başarılı olduğunu da söyleyebiliriz. Fenerbahçe Ülker'de çift bıçaklı Ömer Onan savunmada rakibin en etkili silahı Rakocevic'i tutmaya çalışırken, hücumda da yine aynı isimle boğuşmak zorunda kaldı ve ilk dakikalarda çok etkisizdi. Bu bölümde Fenerbahçe Ülker adına sahada ayakta kalabilen tek isim Marko Tomas'tı. Sinan Güler'e karşı sahip olduğu fizik avantajını iyi kullandı. Sinan Güler'in genelde rakiplere karşı kullandığı en etkili kozu atletizm Marko Tomas bünyesinde bulununca Sinan hem istediği oyunu ortaya koyamadı, hem de erken faullerle oyundan düştü. 

Tabi bu işin bir tarafı. Bir de madalyonun ilk yarıda parlayan kısmı var, o da Efes Pilsen. Maça pota altındaki Vujcic avantajıyla başlayan ve Lavrinovic'e üstünlük sağlayan Efes Pilsen Fenerbahçe Ülker savunmasını 20 dakika boyunca geçmekte zorlanmadı. Özellikle ilk çeyreği zayıf bir BBL takımına karşı oynar gibi rahat ve özgüvenle oynadı. Rakocevic ve Vujcic'in hücumdaki performansı Spahija'ya 10 dakika içinde fazlasıyla zor anlar yaşattı ve sürekli hamle yapma mecburiyetinde bıraktı. Kilitlenen Ukic'in yerine Jasikevicius, boyalı bölgede maçı izleyen Lavrinovic'in yerine Oğuz Savaş ve Rakocevic'i bazı pozisyonlarda kaçıran Ömer Onan'ın yerine de Kinsey hamleleri Spahija'nın giderek açılan farkı normal seyrine döndürmek için 10 dakika içinde yaptığı hamlelerin bazılarıydı. 

Maç belli bir süre Efes Pilsen adına "kötü savunma-iyi hücum", Fenerbahçe Ülker adına da "kötü savunma-kötü hücum" düzeninde devam etti. Fenerbahçe Ülker yakaladığı boş şutları kötü kullanınca, zaman zaman da gereksiz zorlayınca çok da iyi savunma yapmayan Efes Pilsen'e karşı avantajı bir türlü eline geçiremedi. Bir o tarafa, bir bu tarafa dalgalanan ikinci çeyreğin sonunda soyunma odasına 41-37 önde giden Efes Pilsen tehlike çanları rakamlarda gizliydi. İlk yarı sonunda Efes Pilsen'in 10, Fenerbahçe Ülker'in 7 faulü; Efes Pilsen 3/4 serbest atışı, Fenerbahçe Ülker'in 10/14 serbest atışı vardı. Bunu Fenerbahçe Ülker'in yumuşak savunmasına bağlamak bir yaklaşım olabilir ama ben Fenerbahçe Ülker'in tüm kötü gidişata rağmen Efes Pilsen'den daha agresif bir oyun oynamasına bağlıyorum. Fenerbahçe Ülker sürekli zorlayıp kötü şut tercihlerinde bulunurken Efes Pilsen zaman zaman üstünlüğüne rağmen pota altında boğuşmayı tercih bile etmedi. Faturasını da ikinci yarıda ödedi.

İlk periyodun sonundan itibaren Spahija'nın hamleleriyle Fenerbahçe Ülker'in tek bir amacı vardı, o da savunma dozunu olabildiğince arttırmak. İkinci periyodda başarılı ve başarısız oldukları dönemler vardı ama zirve noktası üçüncü periyodun ortasından itibaren geçen 10 dakikalık süreydi. Tablo bu sefer Fenerbahçe Ülker adına "iyi savunma-iyi hücum", Efes Pilsen adına "kötü savunma-kötü hücum" oldu ve 17-1 lik seri ile Fenerbahçe Ülker geri döndürülmesi zor bir fark yakaladı. Fenerbahçe Ülker üçüncü periyodun ortasında Ömer Onan'ın üçlüğüyle ilk defa öne geçti ama esas giyotini indiren bölüm periyodun sonlarında Oğuz - Kaya ikilisinin Dudley - Nachbar ikilisine pota altında kurduğu üstünlüktü. Zaten bu kısa periyodda fark 7 sayıya çıktı ve son bölümde de giderek arttı. Maçın sonlarında farka aldanıp karşısında Efes Pilsen'in olduğunu unutan Fenerbahçe Ülker'e Efes Pilsen tokadı gecikmedi ama maçın yıldızı Marko Tomas'ın son bölümdeki yüksek özgüveniyle Fenerbahçe Ülker kabustan uyanarak maçı 81-72 almayı başardı.

Greer'in tribünde oturması ve Jasikevicius'un sahada olması daha ilk maçtan farkı ortaya koydu. Fenerbahçe Ülker Jasikevicius'un oyunda olduğu anlarda Greer dönemine göre çok daha derli toplu bir oyun sahaya koydu. Bir ara da Saras'ın merhaba resitaline şahit olduk. Onu hangi forma altında olursa olsun BBL'de izlemek olağanüstü bir mutluluk. Gerçekten rüya gibi. Efes Pilsen Vujcic - Lavrinovic eşleşmesinde verdiği darbeyle Fenerbahçe Ülker'e sıkıntısını, Fenerbahçe Ülker de Dudley - Nachbar oyundayken verdiği hasarla Efes Pilsen'in rotasyondaki sıkıntısını rakibine bir kez daha hatırlattı. Kaya Peker, Kerem Tunçeri, Kerem Gönlüm ve Oğuz Savaş'ın güzel oyunları büyük alkışı hak etti ama en büyük alkış tabi ki Hırvat koçların derbisine damga vuran Hırvat oyuncu Marko Tomas'a. Çok büyük bir özgüvenle oynadı ve attıkça Cibona günlerinden kesitler sundu. Herşeye rağmen kalitesi oldukça düşük, Final Four adaylarının maçından ziyade Bormio hazırlık maçı seviyesinde bir maçtı. Avantajı eline geçiren Fenerbahçe Ülker oldu. 9 sayılık fark hem liderlik mücadelesi için, hem de Efes Pilsen'i alta alıp playoffta ikinci maç öncesi için önemli bir avantaj oldu.

Bir not da maç esnasındaki itiraz için ekleyelim. Jasikevicius için Efes Pilsen maç esnasında bir itirazda bulundu. Maçın esas oynanması gereken günün Pazar olduğu ve lisansın bugün çıkarıldığı yani Jasikevicius'un bugünkü maçta oynamasının geçersiz olduğunu iddia ediyorlar. Karar neye bağlanır bilemem ama böyle bir durum sözkonusu. Değinmeden geçmeyelim.

FENERBAHÇE ÜLKER (81): Roko Ukic 15 (2 ribaund- 2 asist), Mirsad Türkcan (5 ribaund- 1 asist), Ömer Onan 7 (1 ribaund), Darjus Lavrinovic 4 (1 ribaund- 2 asist), Sarunas Jasikevicius (1 ribaund- 3 asist), Kaya Peker 16 (8 ribaund- 3 asist), Oğuz Savaş 11 (2 ribaund), Tarence Kinsey 6 (7 ribaund), Marko Tomas 22 (3 ribaund- 2 asist), Emir Preldzic (1 ribaund- 2 asist)

EFES PİLSEN (72): Andrew Wisniewski 4 (4 ribaund- 1 asist), Igor Rakocevic 14 (1 ribaund- 1 asist), Kerem Tunçeri 11 (4 ribaund- 8 asist), Bootsy Thornton 2 (5 ribaund- 2 asist), Kerem Gönlüm 18 (8 ribaund- 2 asist), Nikola Vujcic 12 (1 ribaund- 3 asist), Bostjan Nachbar 4 (2 ribaund- 1 asist), Sinan Güler (1 ribaund- 1 asist), Ersin Dağlı 7 (3 ribaund)

5 yorum:

basketçi dedi ki...

gs-fb maçı kalitesiz
bjk-gs maçı kalitesiz
fb-efes maçı kalitesiz
bence siz basketboldan anlamıyorsunuz
bu maçların stresini yoğunluğunu adrenalini çözmeye kapasiteniz yetmiyor
ömrünüzde sahaya çıkıp hiç basketbol oynamamışsınız
her maça kalitesiz deyip duruyorsunuz
3 maçıda izledim bence hepsinin heyecanı bile yeterdi
bence sadece avrupa basketbolu yazın
bu kalitesiz ligi!!! izleyip blog'unuzu kirletmeyin

maliano dedi ki...

tamam

basketçi dedi ki...

:)
hayır tamam değil
kaleminiz güçlü, güzellikleri mümkün mertebe daha ön plana çıkartmalıyız
en üstte basketbol ne kadar çok büyürse anadoluya da bunun etkisi o oranda yansır
en iyi maçları bile kötülersek en altta bizler varolma savaşını kaybetmeye mahkum oluruz

hakancelep dedi ki...

Burada yüksek müsaadenizle, naçizane görüşümü aktaracağım. Kendi düşüncenizde çok haklısınız. Anadolu'nun en ücra noktasına bile basketbol götürmede şu blogun ufacık bir katkısı olacaksa bile güzellikler ön plana çıkartılmalı.

Şöyle örnekleyelim isterseniz.Ben Ankara'da üniversite öğrenimimi yapıyorum. Sıkı bir şekilde Gençlerbirliği ve Türk Telekom maçlarına gidiyorum. Gençlerbirliği'nde Soner Aydoğdu diye bir orta saha oyuncusu var. 19 yaşında henüz. Hatalar yapar, kondüsyonu düşüktür ama beklenti/performans eğrisi yüksektir. Elinden geleni sahaya yansıtır. Dönüp 150 metre karşısındaki Atatürk Spor Salonu'na geçip Türk Telekom maçına gideriz. Takım berbattır, elinden geleni, potansiyeli falan bırakın takımın kaçırdığı basit turnikelerin haddi hesabı yoktur sene başından beri. Buraya Türk Telekom yazmak gibi bir düşüncem hep kafamda var ama kendimce ters totem yapıyorum işte. Anlatmak istediğim kısaca şu; bu iki takımın oyunu sizce beklenilen düzeyde miydi? Bu anlaşılabilir bir durum aslında. Euroleague arası var ve takımlar fazla kasmıyorlar, aktif dinlenme modundalar. Top 16'ya kalmış her takım bu ara öyle zaten. Barcelona Bilbao'yu zorlukla geçti, Siena Benetton'u yenerken akla karayı seçti, örnekleri çoğaltabiliriz. Burada şu maçla ilgili "çok iyi, çok muhteşem, inanılmaz mücadele, enfes rekabet" falan yazılsa ne derece inanılır olunabilirdi ki?

basketçi dedi ki...

anadoludan kastım
amkara değil elbette
basketbolun ulaşmadığı yerlerde basketbol ile uğraşmaya çalışmak çok zor
alt ligler lig oluşturabilmek için en az 4 takımlı bir lig oynanması gerekli
bir çok ilde sadece 2 tane kulüp müsabakalara hazırlanıyor, onlarda genelde basketbol okullarına gelen çocukları sahaya sürüyorlar
lig oynansın diye 2 takım kendi aralarında A ve B takımı olarak ikiye bölünüyor
böylelikle 4 takımlı bir lig oluşturulmuş oluyor
ilk maçlar oynandıktan sonra genelde B takımları bir dilekçe verilerek ligden çekiliyor ve A takım ile birleşitiriliyor
bunun sebebi basketbola yatırım yapması gereken kurumların basketbola sıcak bakmamaları
amatör kümede kum sahada oynayan futbol takımına milyarlar harcıyorlar deplasmanlı lig takımı kurmak için kiminle konuşsak, basketbol mu oda ne diyorlar, kim izler onu diyorlar, maça seyirci gelirmi diyorlar??
bence haklılar, Türk basketbolu ve ligleri berbat durumda kimse maç izlemeye gitmesin, genelde nba ligini biraz da euro leage takip edip hep onları konuşup onları yüceltelim...

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...