Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

30 Eylül 2011 Cuma

Two Nations Cup Yarın Başlıyor

0 yorum

Türk-Yunan dostluğunu pekiştirme amacıyla basketbol ve kürek dallarında düzenlenen "Two Nations Cup" turnuvasınına basketbol ayağı yarın İstanbul'da başlıyor. Fenerbahçe Ülker, Efes Pilsen (Anadolu Efes'e alışmam 1 yılı alabilir) , Olympiakos ve Panathinaikos turnuvaya katılacak takımlar. İstanbul'da tam anlamıyla basketbol şöleni yaşanacak. Böyle anlarda İstanbul'da yaşamadığım için kafamı duvarlara vurduğum oluyor. Turnuvanın güzel bir internet sitesi var. Katılımcılara, programa ve kadroya buradan, diğer tüm bilgilere de buradan ulaşabilirsiniz. Maçlar da CNN Türk'ten canlı yayınlanacak. Fırsatı olan salona koşsun, kaçırmasın.

1 Ekim Cumartesi
18.30 Anadolu Efes - Panathinaikos (CNN TÜRK canlı)
21.00 Fenerbahçe Ülker - Olympiakos (CNN TÜRK canlı)

2 Ekim Pazar
13.30 Genç takımlar All Star maçı
16.30 Anadolu Efes-Olympiakos (CNN TÜRK canlı)
19.00 Fenerbahçe Ülker - Panathinaikos (CNN TÜRK canlı)


Link

29 Eylül 2011 Perşembe

B.Münih: 78 - Fenerbahçe Ülker: 73 (Açılış Maçı Bayern Münih'in)

0 yorum

Kurduğı iddialı takımla basketbol projesini hayata geçiren Bayern Münih maçlarını oynayacağı Audi Dome'un açılışında Fenerbahçe Ülker'i konuk etti ve takımımızı 78-73 yenmeyi başardılar. Maçla ilgili tv yayını, internet yayını, canlı skor yayını, kısacası hiçbir şey yoktu. Fenerbahçe Ülker'in resmi twitter hesabı bile kaynak olarak Bayern Münih resmi sitesinin 2 satırlık haberini gösterdi. 
Die Basketballer des FC Bayern München besiegen die türkische Topmannschaft Fenerbahce Ülker mit 78:73.
Söylenecek fazla söz yok. Fotoğraflar, istatistikler veya video geldikçe güncelleme yaparız.

İspanya Süper Kupası Başlıyor

1 yorum

Endesa adını duyunca biraz garipsemiş olabilirsiniz, normal. Yazın yeni bir sponsorluk anlaşmasıyla adını Liga Endesa olarak değiştiren İspanya Basketbol Ligi'nde (ACB) resmi maç heyecanı yarın süper kupa maçlarıyla başlıyor. Sezonun aynı zamanda ilk El Clasico'su oynanacak. Gözler tabi ki yeni transferlerde olacak. Barcelona'da Chuck Eidson, Huertas ve Wallace; Real Madrid'de koç Laso ile birlikte Martynas Pocius, Rudy Fernandez, Jaycee Carroll; Caja Laboral'de Reggie Williams, Kevin Seraphin, Dorsey, Pablo Prigioni ve Bjelica; Bilbao'da da D'or Fischer, Roger Grimau ve Raul Lopez görücüye çıkacak isimler olacaklar. Birçoğu zaten ACB'de forma giyiyordu o açıdan İspanyollar için yeni değil ama Süper Kupa Pocius, Chuck Eidson, Reggie Williams, Bjelica ve Dorsey'in ilk Endesa deneyimleri olacak. 

Yarı finalin ilk maçı Bask derbisi olacak, ikinci maçı da El Clasico. Program gayet güzel, saatler çalışan insanlar için makul, saha ve zemin basketbol oynamaya elverişli... Geriye sadece oturup izlemek kalıyor. Yayın için İspanyollar her zamanki gibi çıtayı yukarda tutup canlı yayın yapacaklar ama TRT 3'te de yayın gözüküyor. Yine de TRT TRT'liğini konuşturup programdaki maçlar yerine "Ring" , "Ümit Aktan'la Bilmem Ne" gibi programlar verebilir hazır olmak lazım.

30 Eylül Cuma - Yarı Finaller
20:00 Bizkaia Bilbao - Caja Laboral (TRT 3 Canlı)
22:30 Barça Regal - Real Madrid (01:00 TRT 3 Banttan)

1 Ekim Cumartesi - Final
19:00 Yarı Finallerin Galipleri (00:00 TRT 3 Banttan)

THY Euroleague Ön Eleme İlk Gün Programı (29-30 Eylül)

0 yorum


Vilnius - Litvanya Bölümü

29 Eylül Perşembe
18:00 Cibona Zagreb - Cholet Basket    
20:45 Lietuvos Rytas - KK Buducnost    

30 Eylül Cuma
18:00 PAOK BC - Galatasaray    
20:45 Asvel Basket - BCM Gravelines    

Charleroi - Belçika Bölümü

29 Eylül Perşembe
19:00 Alba Berlin - VEF Riga    
21:45 Belgacom Spirou - BC Donetsk    

30 Eylül Cuma
19:00 BC Khimki - PGE Turow    
21:45 CEZ Nymburk - Banvit BK    

Kazananlar yukarıdaki tabloya göre eşleşerek pazara kadar maça devam edecekler. Vilnius ayağı çok zor özellikle. Şans ve başarı takımlarımızın yanında olsun, özellikle de Galatasaray'ın.

26 Eylül 2011 Pazartesi

Eurocup Ön Eleme İlk Maç Programı (27-28 Eylül)

0 yorum


27 Eylül Salı
18:00 PBC Lukoil Academic - BK Prostejov
19:00 BK Ventspils - BC Azovmash
20:00 Besiktas Milangaz - Dexia Mons-Hainaut
20:00 Norrkoping Dolphins - Telenet Oostende
20:30 Pinar Karsiyaka - Le Mans
21:30 Elan Chalon - Cedevita Zagreb

28 Eylül Çarşamba
19:30 Etha Engomis - Spartak St. Petersburg
20:30 Artland Dragons - Gran Canaria 2014

23 Eylül 2011 Cuma

Kevin Seraphin Caja Laboral'de

0 yorum

Kevin Seraphin de lokavt boyunca Avrupa'da oynayacak oyuncular arasına katıldı. Seraphin Euroleauge'de Fenerbahçe Ülker ile aynı grupta yer alan Caja Laboral ile lokavt sonuna kadar anlaşmaya vardı. Seraphin geçtiğimiz günlerde Eurobasket'de gümüş madalyaya uzanan Fransa takımının en iyi birebir oynayan uzunu olarak göze çarpmıştı. Rotasyonda Noah ve Ali Traore'nin arkasında kalmasına ve çok yüksek bir istatistik tutturamasa da (4.7 sayı - 1.9 ribaunt ) turnuvayı iyi geçirdi. Kariyerine bakacak olursak Erman Kunter'in Cholet'inden sonra gittiği Washington Wizards'da ve Fransa'da hiç baş rolde olmadı , hatta rotasyonda gerilerde yer aldı. Yani kendini üst seviyede iyi bir savunma yaparak veya çok sayı atarak kanıtlayamadı. Tabii bunda NBA'da çaylak yılını geçirmesinin , Fransa takımının uzun rotasyonunun ve tecrübe eksikliğinin büyük etkisi var. Ancak kendini üst seviyede iyice göstermek için gereken fırsat , Caja Laboral transferiyle birlikte ayağına geldi. Fakat Seraphin'in ne kadar başarılı olacağını belirleyecek tek kişi var o da kendisinden başkası değil. Kafasında kendisini üst seviye basketbolda kanıtlama düşüncesi olursa ne ala , fakat ''Ben zaten NBA oyuncusuyum buraya sezona hazır başlayabilmek için geldim'' düşüncesiyle hareket ederse transfer hem kendisi hem de Caja Laboral için sıkıntılı olabilir.

20 Eylül 2011 Salı

Danilo Gallinari EA Milano'da

0 yorum

Danilo Gallinari de lokavt boyunca ülkesinde forma giyecek uluslararası oyuncular arasına adını yazdırdı. İtalyan forvet lokavt bitene kadar Emporio Armani Milano ile anlaştı. Böylece Emporio Armani de basketbolda bir Chelsea, Manchester City konumuna geldi. Bu sezon yaptıkları transferler arasında Bourousis, Fotsis, Omar Cook, Malik Hairston, Drew Nicholas var. Daha ne olsun. Bir de bu takıma Gallinari gibi keskin bir şutör eklendiğini düşünürsek karşımıza İstanbul'da ki Final-Four'u sonuna kadar zorlayacak bir takım çıkıyor. Özellikle de kuraya 5.torbadan girdiklerini düşünürsek Efes dahil gruptaki diğer takımlara büyük sorun yaratacaklardır. Gallinari tartışmasız İtalya'nın son yıllarda yetiştirdiği en iyi oyuculardan. Nba'de aldığı yüksek süreler ve yaptığı skor katkısı da onun rotasyon için değerli bir parça, hatta iyi bir ilk beş oyuncusu olduğunu gösteriyor. En önemli yönü ise müthiş bir üçlük tehdidi olması. Eurobasket'te İspanya'da Navarro ve Calderon'un üçlüklerinin ekmeğini yiyen Scariolo bu sezon Gallianari ve Nicholos'dan aynı katkıyı alacak gibi duruyor. Çabuk adapte olur ve iyi bir form yakalarsa, Gallinari Denver yoluna çıktığında hevesimiz kursağımızda kalır gibi...

19 Eylül 2011 Pazartesi

Kim Demiş Makedonya Dördüncü Diye

1 yorum



Karşılamayı kıskanmayan var mı?

Eurobasket 2011: Akılda Kalanlar 1

1 yorum


Turnuva öncesi incelemelerle, turnuva sırasında ise günlükler ve enstantanelerle Litvanya'da olanları mümkün olduğunca takip etmeye ve aktarmaya çalıştık. Turnuva sona erdiğine göre artık değerlendirme zamanı. Şimdi bol keseden sallamak "İspanya'nın şampiyon olacağını 12 Ağustos Cuma günü saat 12:42'de sizlerle paylaşmıştım, aha bu da linki." demek kolay. Bu sebeple 'ben demiştim'cilik oynamaktan uzak durmaya çalışmak ve turnuvayı özet geçmek bu bölüm bölüm uzayacak yazının temel hedefi, onu baştan belirtelim.

Şampiyon İspanya

Favori favoriliğini bildi, iki maç haricinde ağırlığını sahaya koydu ve son 10 yılda izlediğimiz en rahat Avrupa şampiyonluklarından birinin altına imzasını attı. Polonya maçıyla ciddiyetleri ve takım olma niyetleriyle beraber Scariolo'nun koçluk becerisini sorgulatan bir başlangıç yapıp Litvanya karşısında ağır bir mesaj veren, grubun son maçında aldıkları mağlubiyetle aynı soruları yeniden sordurup bu sefer de ikinci tur grubunu dümdüz eden İspanya, hak ederek kazandı. Gasol biraderlerin çeyrek finale kadar getirdiği takımda La Bomba Navarro eleme maçlarından itibaren direksiyonu, topu, tüfeği, füzeyi eline aldı, MVP ödülüne sarılana kadar da elinden bırakmadı. Gün geçtikçe daha iyi oynadılar; Gasoller ve Navarro'nun daimi katkısı dışında her oyuncudan bölüm bölüm katkı almayı başardılar ve kadronun tamamen olmasa da belli bir ölçüde verdiler. Bu da Eurobasket için fazla fazla yeterliydi. Gözler şimdiden 2012 finaline yavaş yavaş çevriliyor. Zira Avrupa'yı bu kadar domine ettikten sonra bir sonraki seviye olan ABD karşısında ne yapacakları artık herkesin en büyük merakı olmuş durumda.


Makedonya

Madalya alamamış olmaları yaptıkları şeyin değerini küçültmüyor. Kimilerinin adını bile tanımamakta ısrar ettiği bu Balkan ülkesi, Yunanistan'ı yendiği gün dahi "misyonunu tamamlamış" etiketiyle geri kalan maçlarını rölantide oynayabilecekken, müthiş bir hikaye izletti ve turnuvayı takip eden taraflı tarafsız herkesin kalbini fethetti. Bo McCalebb gerçeği inkar edilemeyecek olsa da, Makedonya'nın yaptıklarının "Bo" deyip geçilmesi bu noktada önemli bir haksızlık olur kanaatindeyim. Antic, Ilievski ve Stojanovski gibi isimler McCalebb'in McCalebbovski olmasındaki payını es geçmemeli. Turnuva ilerledikçe dar rotasyondan muzdarip bir takım olarak sakatlıklardan ve yorgunluktan çok çekmeleri yarı finalde pillerini bitirdi; ancak tarih yazmayı ve ülkelerinde böyle karşılanmayı sonuna kadar hak ettiler. Hikayelerinin devamı ise Olimpiyat elemelerinde gelecek ve asıl tarihi belki de o zaman yazacaklar.

Britanya Büyüklüğü

Tahmin edileceği üzere yazının bu bölümünün konusu Britanya değil, Türkiye. Tek devşirmeyle geldiğimiz turnuvadan Freeland ve Deng'i de devşirerek çıkıp yine ilginç bir dalda ilkleri yaşadık. Evdeki organizasyonlarda 10 yılda bir kazandığımız başarılarla "ekol olduk" triplerine girmememiz gerektiğini kafamıza vura vura, zorla da olsa öğrettiler. Hala öğrenemeyenleri ise Dusan Ivkovic'in açacağı "Ekol 101" dersine artık bizzat ben kaydettireceğim. Emmanuel Olisadebe'nin kadroya girebileceği bir Polonya'ya, görece kötü Sırbistan'a ve Hakan Demirel'i koysan ilk beş oynayabileceği bir Almanya'ya yenilmek eldeki kadroya kesinlikle yakışmadı. "Kazanabileceğimiz maçları kaybettik" demek güzel bir bahane olduğu kadar uzun ve farklı bir yazının da konusu aynı zamanda. Tarih zaten kazanabileceği maçları kazananları yazıyor, belki de o kadar uzun bir yazıya gerek yoktur, kim bilir...


Ekol

Hırvatistan ve Slovenya gibi (çeyrek final yapsalar da) konu çerçevesi dahilinde olumsuz örnek gösterilebilecek ülkeler olsa dahi, Yunanistan'ın bu turnuvada yaptıkları Türkiye'nin anti-tezi olma özelliğini koruyor. Diamantidis, Papaloukas, Spanoulis, Schortsanitis, George Papandreou... Bu turnuvada olmayanların katılacağı bir Yunanistan kadrosu İspanya'nın bu kadar rahat şampiyon olmasına izin vermeyebilirdi. Tüm eksiklere rağmen Zouros'un önderliğinde sistem nedir, esame listesine yazılan isimlerden bağımsız olarak belli bir düzeyde her daim nasıl kalınır ve egolar nasıl yok edilir dersi verdi Yunanistan. Nispeten zayıf takımlarla oynamış olmaları en büyük avantajları diye düşünmeye ise yüzün yok; zira Polonya'ya yenilen bir takımın Gürcistan veya Finlandiya'ya kaybetmeyeceğini kimse garanti edemez. Öte yandan Yunanlıların çeyrek finalde elenmiş olmaları ya da göze hoş gelen bir basketbol oynamamaları hiç mesele değil, zira istediklerini, Olimpiyat elemesi biletini alarak ayrıldılar Kaunas'tan. Jenerasyonlar arası geçi dönemini yaşadıkları şu periyotta Olimpiyat oynama umutlarının hala canlı olması bile çoğu şeyi "doğru" yaptıklarının kanıtı.

Ev Sahibi

Litvanyalı basketbolseverler turnuvanın çoğu bölümünde sadece Litvanya maçlarında ortaya çıkmalarıyla "Basketbolu mu yoksa Litvanya basketbolunu mu daha çok seviyorlar?" sorusunu sordursalar da çeyrek finalden sonraki tutumlarıyla sınıfı geçmeyi başardılar. İspanya-Fransa maçının ortasında "Lietuva! Lietuva!" seslerini duymak kulağa hoş gelmese de,  madalya beklediği turnuvaya erken veda etmenin, basketbola tapan insanların ülkesinde oluşturduğu  hayal kırıklığını anlayışla karşılayabiliyorum. Tribünde olduğu kadar sahada da güzel, oynamasına izin verildiğinde hücumda su gibi akan ve yakışıklı bir basketbol oynayan bir takımdı Litvanya; ancak 2003'teki keskinlikten ve yıldız gücünden uzak olmaları onları kürsünün iki adım gerisinde bıraktı. Zaaflarını manipule edebilecek rakipler karşısında zorlanacakları gün geçtikçe belirginleşiyorken Ilievski'nin bir üçlüğüyle gözyaşları arasında bir anda dışarıda kaldılar. 2007 İspanya'sını hatırlattılar elenilen düzeyler farklı da olsa. O müthiş hayal kırıklığının ardından 24 saat geçmeden Olimpiyat elemesi vizesi için çıktıkları maçta kazaya mahal bırakmamaları da takdir edilesi. Ekol diyeceğim ayıp olacak şimdi...

 To Be Continued...

18 Eylül 2011 Pazar

Avrupa'nın En Büyüğü Yine İspanya ! (İspanya: 98 - Fransa: 85 )

0 yorum

Avrupa Şampiyonası'nın tahmin edilen ve 18 gündür beklenen finali oynandı ve 2000'li yıllara damgasını vuran İspanya bir kez daha şampiyon oldu. Finali sonuna kadar hakeden Fransa kendinden beklenen oyundan çok uzaktı ve İspanya'ya erken teslim oldu. 2011 Avrupa Şampiyonası'nın finali için kullanabileceğim tek sıfat "zevkli" olur herhalde. Çekişme, kalite ve heyecan üçüncülük maçından sonra sanırım Kaunas'ı terketmiş.

Fransa maçın başında içeriyi çok rahat kullanarak tüm beklentileri boşa çıkaracakmış gibi bir görüntü çizdi ama çok geçmeden İspanya savunmasını bir adım yukarıya çekip Fransa'yı ufak çaplı bir şoka uğrattı. Öyle ki Fransa ilk 4 basketini pota dibinden, üstelik üçünü smaçla bulduktan sonra Kolpaçino Bomba'daki tabirle "Sabah yürek yiyip maça gelmiş" bir görüntü çizmeye devam etti ve İspanya'nın savunmayı ne kadar sertleştirdiğini farkedene kadar çift haneyle geriye düştü. Tabi pota altı savunmasının bu seviyeye gelmesinde en büyük etken Ibaka'ydı. İlk periyodun sonunda oyuna girdi ve ikinci periyodun ilk 5 dakikasına 5 blok sığdırdı. Bu da Fransa'nın, hücumlarını çizgi civarına taşımasına sebep oldu.

En büyük eksikleri uzak mesafe atışlar olan Fransızlar kendi silahları olan atletizmle ve yüksek tempoyla vuruldular. İspanya kaptığı her topu hızlı hücuma dönüştürdü. Maç öyle bir hale geldi ki Fransa'nın İspanya'yı durdurabilmek için tek çaresi maçı sete döndürmekti. Bu şartlarda da kazanmasına zaten imkan yoktu. Hem tempoyu, hem seti muazzam oynayabilen İspanya dersine iyi çalışıp Parker'ı fazlasıyla rahatsız etti ama aynı şeyi Fransızlar için söylemek zor. Onların Gasol kardeşlerden önce durdurmaları gereken tek isim Juan Carlos Navarro'ydu. Bugün 27 sayı atan ve 5 asist yapan, turnuvanın da en değerli oyuncusu seçilen Juan Carlos Navarro... Sorun sadece Navarro'da değildi aslında. Rudy Fernandez ve Calderon da bugün ekstra işler çıkardılar. İspanya maç boyunca Fransa'nın kendisini yakalamasına hiç izin vermedi. Rudy Fernandez'in Tony Parker'a yaptığı aptalca ve çirkin faulün arkasından gelen 7-0 seriye ve rüzgara rağmen İspanya müsade etmedi. Rudy Fernandez'in Parker'a yaptığı faul herhangi bir İspanyol'a yapılsa herhalde en az 20 gün işgöremez raporu alırdı. Finale yakışmayan çirkinlikte bir fauldü.
 
Fransa'da Parker 26 sayıyla oynadı ama maça damgasını vurduğunu söylemek çok zor. Çok erken pes etti ve Calderon'un kötü savunmasına rağmen yaptığı baskıya boyun eğdi. Savunmada da kendini çok fazla sıkmadığı için İspanya'nın kısalarına kolay sayı şansı verdi. Diaw da sanırım final maçı oynadığından habersizdi. Maça ne kadar hızlı ve iyi başladıysa bir o kadar kötü devam etti. İkinci yarıda toparlayıp 7 asist yazdırdı hanesine ama iş işten çoktan geçmişti. Geri dönmeye gücü yetmedi Fransa'nın.

Turnuva ile ilgili genel bir değerlendirmeyi daha sonra kaleme alacağım ama şunu söyleyebilirim ki fazlasıyla adil bir turnuva oldu. Herkes hakettiği yeri aldı. Ama bir Litvanya - İspanya finali de şık olurdu sanki. Basketbolda ve futbolda küçük büyük tüm turnuvalara ambargo koyan İspanya'nın doğru yaptığı bazı şeyler olsa gerek. Şapka çıkarıp örnek almalıyız. Ama bize bu turnuvadan kalacak tek miras sanırım "Avrupa Şampiyonu İspanya'yı yenen tek takım bizdik." masalı olacak.

Rusya: 72 - Makedonya: 68 (Bronz Madalya Rusya'nın Oldu)

2 yorum

Yukarıdaki resim aslında maçın özeti gibi... Makedonya'nın gizli lideri ve itekleyicisi konumundaki Pero Antic ile Khryapa'nın sakatlığında takımın açık lideri Kirilenko maçın kaderini çizdiler. Ve aynı resimdeki gibi Antic flu, Kirilenko net bir oyun ortaya koyunca Rusya, Makedonya'yı 72-68 yenerek bronz madalyanın sahibi oldu.

Sakatlığı sürdüğü için maçta oynatılmayan Khryapa'nın Rusya hücumu için ne kadar önemli olduğu bu maçta ortaya çıktı. Ponkrashov - Bykov - Kirilenko - Vorontsevich - Mozgov beşi ilk 5 dakikada skor üretemedi ama yine normal savunma performanslarını sahaya koydukları için skorbordda büyük problem yaşanmadı. Ama durumun vehametini erken sezen David Blatt Monya ve Fridzon ile oyuna müdahale ederek iki şutörle dengeleri lehine çevirmeyi başardı. 10-0 lık seri yakaladı Rusya ve maça ağırlığını koydu. Bu dönemde de esas sıkıntıyı çeken Makedonya'ydı. Dışardan felaket şut atan Makedonlar sadece McCalebb'in direnişiyle ayakta kalmayı ve maçtan kopmamayı başardılar. Mozgov'un pota altındaki üstünlüğünü kırabilecek tek isim olan Samardziski'nin ikinci periyodun başında üç faule ulaşması ve kenara gelmesi oyunda dengeleyi yakalan Makedonya'nın bir kez daha kırılmasına sebep oldu. Ama sahneye yine McCalebb çıktı. Son 6 dakikada ürettikleri 9 sayının 7'sinde imzası vardı.

Rusya büyük ribaund üstünlüğüne ve Makedonya'nın berbat dış şut yüzdesine rağmen devreyi sadece 6 sayı önde, 36-30 kapatabildi. Bunun da tek sebebi hücumda istedikleri düzeni bir türlü yakalayamamaları ve en az Makedonya kadar etkisiz hücum etmeleriydi. Khryapa'nın yokluğu maçın ilk yarıda bitmemesinin tek sebebiydi belki de.

Her iki takım da çok faul kazandı ve sayılarının büyük bir kısmını serbest atışlardan buldu. 22 Makedonya hanesinde, 19 da Rusya hanesinde serbest atış sayısı var bu gece. İkinci yarı Makedonya'nın maçta kalabilmesi için gereken katkı da geldi. Antic bir türlü atamadığı üçlüğü attıktan sonra takım öyle bir ateşlendi ki iki üçlüğü airball olan, bir tanesi de panyaya çarpan Chekovski bile devreye girdi ve ibre Makedonya'ya döndü. Hücum ribaundlarındaki üstünlüğünü de yavaş yavaş kaybeden Rusya gruptaki maçın bir benzerini sahaya koydu ve yardım fişeğini ateşledi. Ilievski ile uzun süre sonra tekrar öne geçen Makedonya moral olarak da zirveye çıktı. Ama son çeyrek de faulleri 4'leyen Kirilenko ve Vorontsevich sahnedeydi. Makedonya'nın faullerden bulduğu sayılara karşılık verdiler ve son topu kullanamayan Makedonya Rusya'ya teslim oldu.


Makedonya için tablo aynıydı. Ilievski 38 dakika, McCalebb 36 dakika ve Antic de 39 dakika sahada kaldı. Diğer oyunculardan hiçbir katkı alamadılar. Hatta maçın ilk yarısında Antic'den de hiç katkı alamadılar. Buna ve büyük ribaund dezavantajlarına rağmen oyunda kalmayı başardılar. Müthiş geçirdikleri turnuvayı, kendilerine yakışır şekilde bitirdiler. Özellikle McCalebb için unutulmaz bir organizasyon oldu.

Rusya bu turnuvada en çok alkışı hakeden takımlardan biri. David Blatt'a hiç değinmiyorum bile. Her molayı anlamlı kılıyor Blatt. Ama onlar da bu organizasyondan bir ders aldılarsa eğer o da oyun kurucu pozisyonundaki zaaflarını bir an önce gidermeleri gerektiğiydi. Kelly McCarthy belki ilerleyen turnuvalarda Fridzon ve Monya'nın istikrarlı olarak gideremediği şut problemini çözebilir ama JR Holden'ın yokluğu Shved ve Ponkrashov kademe atlayamadığı sürece daha çok aranır. Mükemmel savunma yaptılar, tüm takımlara savunma dersi verdiler. Üstelik Khryapa ve Kirilenko ile de zekanın zirvesi nasıl olur gösterdiler. Bronz madalyayı da sonuna kadar hakettiler.

Birkaç not da maçın en kritik ve en heyecanlı anlarında La Liga'dan Atletico Madrid - Santander maçını sırf Arda Turan için yayına sokan NTV Spor'a söylemek lazım. Az maç yayınlasalar da güzel bir turnuva geçirdiler. Özellikle Murat Murathanoğlu'nun anlatımları ve Sine Büyüka'nın röportajları dikkat çekiciydi ama son yaptıklarıyla bir çuval inciri berbat ettiler. Sanki haftada 1000 kere La Liga özetleri yayınlamıyorlarmış gibi 10-15 dakikalık futbol görüntüsü için bronz madalya maçına limon sıktılar. Acaba bir şeyler düzelecek mi diye hep umut ederken Ntvspor kolay kolay değişmeyeceğinin sinyalini veriyor dışarıya. Basketbolseverler olarak 3 sene boyunca Eurolig yayın haklarını almalarından endişe etmiyor değiliz şu tabloyu gördükten sonra.

Maçın detaylı istatistikleri burada.

Madalya Sahipleri ?

0 yorum

-




Eurobasket Günlüğü (16 Eylül)

0 yorum


İkinci "çeyrek finalin mağluplar" maçında Yunanistan ve Sırbistan karşı karşıya geldi. Kazananın tıpkı Litvanya - Slovenya maçındaki gibi olimpiyat elemesi bileti kazanacağı maçta Yunanistan turnuva performansının üzerine çıkarak hedefine ulaştı. Turnuva boyunca sadece bir kere, o da Finlandiya karşısında 80 sayının üzerine çıkabilen Yunanistan, 87 sayıyla en yüksek skorunu üreterek Sırbistan'ı rahat geçti. Tabi ilk çeyreğin kaymağını yediler demek yanlış olmaz. 34-8 lik rekor ilk çeyreği sonunda kalan 30 dakikayı cepten yiyerek geçirdiler ama fark o kadar fazlaydı ki Sırbistan'a zaman yetmedi. Daha önce Bouroussis'e hücumda destek çıkaramayan Yunanlar bu maçta Zisis, Calathes (10 da asist yaptı) ve Fotsis ile rahat sayı bulup sonuca gittiler. Teodosic bir gün önceki 9 top kayıplı performansına bir gün sonra 6 top kaybı ile devam etti. Son 6 maçta 5. mağlubiyetini aldı Sırbistan. Biri soyunma odasına muska mı koydu yoksa takım yemeğine dualı birşeyler mi karıştırdı bilinmez ama tepetaklak aşağı yuvarlandılar. Olimpiyat elemelerinin de dışında kalmaları onlar için en büyük darbe oldu.


Her güzel şeyin bir sonu vardır derler ya Makedonya için de o yolun sonu İspanya oldu. Kendilerinin bile turnuva öncesi inanamayacağı final yürüyüşü için yollarını kesebilecek tek takım İspanya'ydı ve onlar da Navarro ile bu işlemi gerçekleştirdiler. İlk yarı Makedonlar iyi direndi, hatta direnmenin ötesinde devreyi de önde bitirdiler ama üçüncü periyodda Navarro gerçeği ortaya çıktı. Tam 19 sayı üretti "La Bomba" ve hançeri Makedonlara sapladı. Üçüncü çeyrekte üretilen 27 sayının 8'i de Gasol kardeşlerden. Takımda bu kadar özel isim olunca tökezlemek neredeyse imkansız oluyor İspanyollar için. Navarro'nun 35 sayısı, Pau Gasol'un 22 sayı ve 17 ribaundu bu seviye için çok özel ve belirleyici performanslar. Claver, San Emeterio ve Reyes gibi oyuncuların süre alamadığı bir İspanya karşısında Ilievski ve Antic 40'ar dakika sahada kalmak zorunda kalırsa aradaki denge farkı da skorborda elbette ki etki ediyor. "Afacan Dennis" McCalebb'in 25 sayısına Ilievski 15, Antic 17 ve Samardziski de 12 sayıyla eşlik etmelerine rağmen bu tabloda alınan mağlubiyetin tek sebebi karşıda İspanya gibi çok geniş ve yetenekli bir kadronun olması. Makedonya final yürüyüşünü noktaladı ama önlerinde madalya için son bir maç daha var.


Maçı izleyemedim ama istatistiklerde çok önemli iki nokta var. 35-21 ribaundlar ve Fransa'nın %58.3 üçlük atış yüzdesi. Yarı final için inanılmaz rakamlar bunlar. Fransa'nın 12 hücum ribaunduna karşılık Rusya'nın sadece 13 savunma ribaundu var. 12 hücum ribaundu demek 12 kere ikinci atış şansı demek. Üstelik de bir basketin bile çok şeyi değiştirebileceği bir yarı finalde. Rusya ne zaman maça tutunmak veya öne geçmek istese Fransa üçlük atışlarla buna izin vermemiş. Buna maç sonunda Parker'ın üçlüğü de dahil olmak üzere. Ribaundlarda da Batum'un 7, De Colo'nun da 5 ekstra katkısı var. Aslında bu oyuncular için ekstra demek yanlış olur ama toplam çektikleri 12 ribaund Rusya'nın tüm takım savunma ribaunduna neredeyse eşit. 35-21 ribaund farkı da Seraphin'in süre almadığı bir maç için fazlasıyla dikkat çekici. Rusya turnuva boyunca müthiş savunmasının yanına eklediği hücum düzeniyle ayakta kaldı ve her maç bir başka isimden skor katkısı alarak savunmasını ödüllendirdi. Ama bu maç hem Fridzon, hem de Khryapa suskun kalınca Fransa'nın kontrolünü bir türlü kendi lehlerine çeviremediler.

Fransa 62 yıl sonra tekrar finale çıktı ve bugün İspanya ile altın madalya mücadelesi verecek. Parker ve Noah'sız grupta fark yedikleri İspanya'dan rövanşı almanın, tarih yazmanın vakti. Rusya için iyi geçen turnuvada en azından bronz madalya hedefi hala canlı durumda. Grupta yendikleri Makedonya bronz madalya önünde tek engelleri şu an için.

Eurobasket Günlüğü (15 Eylül)

0 yorum


İki gün içinde iki benzer performans... Olimpiyat elemeleri için ilk final çeyrek finalin ilk mağlupları Slovenya ve Litvanya arasında yapıldı ve bir gün önce iyi başlayıp sonradan düşen Slovenya, evsahibi Litvanya karşısında da fırtına gibi başlamasına rağmen ikinci periyodda avantajını çöpe attı. Turnuvadaki en iyi performanslarından birini gösterdi Slovenya. Altı oyuncu 8 ve üzeri sayı üretti, üçlük yüzdeleri %34.8'di, 14 asist rakamına ulaşmışlardı ama evsahibi Litvanya onlardan daha kollektifti. En iyi performansları olmasa da 20 asist rakamı ortalamalarının çok üzerinde. Bir de istikrardan yoksun Kalnietis'in ekstra performansı gelince Litvanya zor da olsa Olimpiyat elemeleri için bilet almaya hak kazandı. Güzel tribünlerin ve göze hoş gelen basketbolun bir karşılığı olmalıydı. Makedonya onları rüyadan uyandıran bir kabus oldu ama kendi evlerinde eksikleriyle Olimpiyat vizesi almaları Litvanyalıları mutlu etmek için yeterince kafi bir sonuç.


4-15.. İlk çeyreğin bitmesine 4 dakika kala skorborddaki rakamlar tam olarak böyleydi. Yaklaşık 30 dakikada da üçüncü çeyrek final randevusu "kaçan ve kovalayan" senaryosuyla devam etti. 32 dakika boyunca hiç öne geçemeyen ve sadece iki kere beraberliği yakalayabilen Fransa, Yunanistan indiremediği darbeyi son 8 dakikada indirdi ve yarı finale çıkan üçüncü takım oldu. 24-13 lük son çeyrekte Batum'un 10, Parker'ın 8 sayılık imzaları var. Sahada kaldıkları süre de 35 ve 37 dakika. Ülkelerini omuzlarına alıp taşıyorlar desek herhalde yanlış söylemiş olmayız.

Turnuva öncesi federasyonun ilk 4 hedefi koyduğu ama gerçekçi hedefleri Olimpiyat vizesi olan Yunanlar da Bouroussis'in yanında bir isim daha koyamayınca nefesleri yetmedi. İlk 5'i NBA yıldızlarından oluşan Fransa'ya karşı 40 dakika pes etmemek gerekiyor çünkü onlar için 40 dakika boyunca oyundan çıkmadan mücadele etmek zor bir iş değil. Yunanlar da bunun sıkıntısını çekti. Belki yıldızları olsa o son darbenin inmesine izin vermezlerdi ama böyle turnuvalarda maçın sonunu iyi oynamak altın değerinde.


Turnuvada izlerken en çok zevk aldığım takım Rusya. Hazırlık maçlarını da izleyip siteye analizlerini yazdığımda "Belki madalyaya uzanamayacak Rusya ama sürekli podyum için pusuda bekleyen, olimpiyat kovalayan takım listesinin tepesinde olacak." demiştim. Beni yanıltacaklar mı bilmiyorum ama her maçları ayrı bir zevk. Çeyrek finaldeki Sırbistan maçını da oturup sonuna kadar izledim ve bu maçı da ayrı olarak kaleme almak istiyordum ama hayat öncelikler konusunda bizim kadar iyimser değil. 

38 dakika sahada kalan Teodosic'in en ilgi çekici istatistiği 9 top kaybı. Blatt en ciddi riske karşı hiç risk almayarak sürekli bir baskı uyguladı ve onu hataya zorladı. Birkaç hakem düdüğünü de beğenmeyen Teodosic, bu baskı karşısında kontrolden çıktı ve maçı kendisiyle Rusya'nın düellosu haline getirmeye çalıştı. Sanırım turnuvada bunu yapması gereken son takım Rusya'ydı. Rusya kontrolü ele erken alıp hep rölantide götürdü maçı, ta ki ikinci yarıda Sırbistan canlanana dek. Ama Rusya benchinde David Blatt'ın olması her molaya ayrı bir anlam katıyor. Sahada şuurunu kaybeden ve turnuva genel tablosunun dışında işler yapmaya başlayan Rusya 60 saniye sonra Danny Greene tokadı yemiş gibi sahaya döndü ve Kirilenko - Khryapa ikilisi ile oyuna ağırlığını koydu. Özellikle Kirilenko'nun sahada yapmadığı iş kalmadı. 14 sayı, 11 ribaund, 6 asist, 4 top çalma ve 2 blok Sırplar için Kinder sürpriz yumurtadan çıkan kötü bir sürprizdi. Blatt'ın da dediği gibi Andrei vahşi bir at gibiydi sahada. Benchten gelip maça damga vuran Vorontsevich ve sahaya herşeyden önce aklını koyan Khryapa'yı da listenin tepesine yazmak lazım. 

Sırplar adına söyleyecek çok fazla bir şey bulamıyorum. Klasik Türk spor yorumcusu tabiriyle Teodosic artık Sırplar için el freni olmaya başlıyor gibi sanki. Çok çok özel, çok çok yetenekli bir oyuncu ama duygularını parkeye çok fazla yansıtıyor ve bu müthiş yeteneği geride bırakmasına izin veriyor. Kötü geçen bir Yunanistan sezonundan sonra Rusya onu kendine getirebilir çünkü birçok oyuncu Rusya'da gözlerden daha uzak ve sakin bir hayat yaşayıp formunun zirvesine çıkabiliyor. CSKA Moskova'da Khryapa ile birlikte Teodocis ve Krstic sezona IQ damgası vurabilirler. Hele bir de Kirilenko Spartak'a değil de CSKA Moskova'ya gelirse aman aman. Rusya ile vizeler kalkmıştı değil mi?

Eurobasket Günlüğü (14 Eylül)

0 yorum


Çeyrek finalin ilk maçında E Grubu birincisi İspanya ile Slovenya karşı karşıya geldi. İkinci turun performans anlamında altta kalan takımı Slovenya'nın İspanya karşısında turu geçmesi ciddi bir sürpriz olacak tanımlanabilirdi.  Geçtiğimiz sene dünya şampiyonasında da Gasol'suz farklı tarife uyguladıkları Slovenya'ya en formda halleriyle yenilmek 2007'de JR Holden'ın basketinin yarattığı etkiden çok daha büyük olabilirdi. Slovenya maça "Acaba olur mu?" soru işaretleri yaratarak farklı başlasa da üçüncü çeyrekte Navarro sahneye çıktı ve ürettiği 17 sayıyla Slovenya'nın dönüş biletini kesti. Geçen sene de tıpkı bu seneki gibi 26 sayı üretmiş ve hatta üçüncü çeyrekte 13 sayı üreterek yine aynı etkiyi yapmıştı. Bu sene geçen seneden farklı olarak kağıtta Gasol'un 19 sayı ve 16 ribaundluk performansı vardı. Slovenya'nın en büyük kozu olan ama bu turnuvada en büyük zaafiyete dönüşen üç sayılık performansı bu maçta da %22.2 kalınca sürprizi gerçekleştirme şansları ortadan kayboldu.

 

Eurobasket Final Programı (18 Eylül)

0 yorum

Büyük umutlarla katıldığımız , takımımıza çok güvendiğimiz Eurobasket bizim için çok iyi bitmese de 90.maçın sonunda biri için iyi bitecek. İşte Eurobasket son gün programı...

17:30 Makedonya - Rusya (3.lük maçı) ( Ntvspor )
21:00 İspanya - Fransa (FİNAL) ( Ntvspor )

17 Eylül 2011 Cumartesi

Forma Profesyonel Ama Ruh Amatör

1 yorum



Zafer sana yakıştı Makedonya...

Eurobasket 18.Gün Programı (17 Eylül)

0 yorum


17 Eylül
18:00 Slovenya - Sırbistan ( 7.'lik maçı )
21:00 Litvanya - Yunanistan ( 5.'lik maçı )

Avrupa Voleybol Şampiyonası ve La Liga karşılaşmalarının yoğunluğu nedeniyle ne yazık ki her iki maçın da yayını yok.

15 Eylül 2011 Perşembe

Makedonya Sokaklara Döküldü

0 yorum

14 Eylül 2011 Çarşamba

Makedonya: 67 - Litvanya: 65 (İskender'den Büyük McCalebb Var)

0 yorum

Muazzam... Olağanüstü.. İnanılmaz... Bu sıfatlar yeter mi yoksa bu galibiyeti anlatacak sıfat var mı bilmiyorum. Bu kadar olumsuzluğa rağmen Litvanya takımını, kendi sahasında, üstelik de iyi başladığı bir maçta yenmenin tek bir açıklaması var, o da sahadaki insanüstü mücadele. Gündüz Misli.com sitesinde yaptığım tahminde "Ben turnuvanın en büyük sürprizinin bugün gerçekleşebileceğini düşünüyorum. Makedonlar Rusya karşısında yaptıkları savunmayı Litvanya’ya karşı tekrarlayıp dış şut ritimlerini bozabilirlerse binlerce Litvanyalıyı evlerine başları önde gönderebilirler. " demiştim. Makedonya takımının Litvanya takımını yenmesi ben dahil bir çok kimse için sürpriz değildi. Ama yeni statüyle turnuvaya gelmiş Makedonya'nın evsahibi Litvanya'yı yenmesi Eurobasket 2011'in en büyük sürprizidir.

Antic ve Samardziski erken ikişer faul aldılar ve Litvanya, pota altını rahat kullandı. Bununla da kalmadı Antic, Ilievski ve McCalebb'in maçın sonlarına doğru toplam üçlük isabeti 3/15'di ama Ilievski 3 kötü tercihin ardından öyle bir şut soktu ki şu an Üsküp yerinden oynuyor. Litvanya iki sayı öndeyken son 30 saniye içinde hücumu kullanamayan Makedonya, Songaila'nın tarihi hatasıyla galibiyete uzandı. Songaila Kolombiyalı olsa herhalde bu gece helvası kavrulurdu. Hata dediğin saha, seyirci, tecrübe vs. dinlemiyor.

İçeriyi iyi kullandı Litvanya. Zaten maç öncesi de Gechevski'nin yokluğunda bu bölgeyi domine etmeleri bekleniyordu. Ama esas sürpriz 2/15 olan üçlük isabetleri. Maç başında Jasaitis'le üçlük bulan Litvanya kalan sürede sadece 1 üçlük bulabildi. Bun karşılık Stojanovski'nin 5/5 üçlüğü maçın kader rakamlarından. Makedonya direncinin kırılmasına müsade etmedi. Ama iki takım arasında çok önemli bir fark vardı, o da Bo McCalebb. İnanılmaz oynadı. Son anlarda nice 30'lukların el süremeyeceği topları kullandı ve teslim bayrağının çekilmesine izin vermedi. Her gün daha da büyüyor Bo McCalebb.

Şimdi yarı finalde İspanya ile oynayacak Makedonya ve kadro farkından dolayı çok büyük ihtimal turnuvada finale çıkamayacaklar. Ama hiç önemli değil. Makedonya çoktan şampiyon oldu bile. Madalyayı kim takarsa taksın turnuvanın esas galibi Makedonya.


Eurobasket Çeyrek Final Programı (14-15 Eylül)

0 yorum


14 Eylül
18:00 İspanya - Slovenya ( Ntvspor )
21:00 Makedonya - Litvanya ( Ntvspor ) 

15 Eylül
18:00 Fransa - Yunanistan ( Ntvspor )
21:00 Rusya - Sırbistan ( Ntvspor )

13 Eylül 2011 Salı

Litvanya Hatırası (12 Eylül)

1 yorum

Monya'nın mucizevi üçlüğü Makedonya koçunun bakışlarında daha bir anlam kazanıyor...

Kendi Dünyasında Hep İkinci Kalanların Hikayesi

3 yorum

Keskin bir dille bitiriyoruz cümlelerimizi... Üstelik hukuk sistemi bu kadar yavaş ve şüpheli işleyen bir ülke için sözkonusu spor olduğunda tek celsede bu kadar hızlı hüküm vermemiz şaşırtıcı değil mi? "X oyuncu değil" , "Y takımı sattı" veya "Z'den koç olmaz, kim getirdi bunu başımıza"... Benzerlerini sıralamak mümkün. Bu işle amatör olarak ilgilendiğimi bilen dostlarım, iş arkadaşlarım turnuva başından sonuna kadar hep aynı cümleyi kurdu bana; "Bizim takımdan hiçbir şey olmaz." Haklısınız deyip geçtim sadece. Çünkü cümlelerin hiçbiri "ama" veya "çünkü" ile devam etmedi. 2010'da Sinan Erdem'de de "ama" ve "çünkü" ile devam etmeyen cümleleri tartışmamıştım.

Fırtına aslında Almanya'daki hazırlık turnuvasında değil İzzet'in kadroya alınmasında başladı. Tüm hazırlıklarını tamamlamış ve kamplaşmak için hakemin düdüğünü bekleyen bir millet için beklenen ses erken gelmişti. "Torpille gelen Orhun Ene kendi oyuncusuna torpil yapıyor." cephesi beyaz köşede, "Orhun Ene kendi sistemine göre tanıdığı, bildiği oyuncuyu aldı" cephesi kırmızı köşedeki yerini almıştı. "Tamam İzzet kadroya alındı ama kimdir bu çocuk, vasıfları nelerdir, Orhun Ene acaba neyi düşünerek kadroya aldı" cephesi ise iki köşeden gelen "Kenara çekil yoksa kör kurşuna kurban gidersin." uyarıları arasında kayboldu. Millet olarak artık turnuvaya hazırdık. Mağlubiyetlerde takımımızı demir sopalarla dövüp, galibiyetle kırmızı güllerle alkışlayacaktık. Başardık da...

Bu ortam Tanjevic döneminden kalma bir miras değil. Tanjevic'in bayrağı devraldığı ve Orhun Ene'ye devrettiği bir gelenek. Tanjevic bir turnuvada omuzlarda, bir diğerinde ayaklar altındaydı. Yaptıkları ve en son ülkeye kazandırdığı gümüş madalyayla bile görmediği sevgiyi, saygıyı hastalığı sayesinde görmüş bir basketbol emekçisiydi. Öyle ki, Tanjevic kamplaşma merkezinin dışında kaldığı için zamanında günde üç öğün Tanjevic'in kulaklarını çınlatan insanlar Orhun Ene'yi eleştirirken kendilerine bir taraf seçmek zorunda hissettiklerinden düşünmeden Tanjevic'in arkasındaki yerlerini aldılar. Samimiyetsizlik değil bu aslında, aşırı duygusallık. Konuya hakim olmadan hakim kesilmenin verdiği duygusal bir hüküm...

 Turnuva boyunca beni rahatsız eden de işte bu kamplaşmanın ta kendisiydi. Mağlubiyette iki satır eleştiri yazanlar "Pusuda bekleyen tilkiler" muamelesi görürken, galibiyette iki satır övgü yazanlar "Kötü günde neredeydiniz!" diye linç kültürüne kurban seçildi. Oysa ki artniyet içermeyen, yapıcı eleştirilere bu ülkenin her alanda ihtiyacı var. Ama bunun en fazla köreldiği yer basketbol camiası. Kendi kısır çekişmeleri içinde eriyip giden bir camiadan yapıcı eleştiri yapmayı başarabilenlerin sayısı bir elin parmağını geçmiyor. Bu da ülkedeki basketbol kültürünün borsa gibi dalgalanmasına sebep oluyor. Bir sene önce kahraman olan Ersan, Hidayet bir sene sonra hain; dünya ikincisi denilen bir milli takım tam 365 gün sonra milli maçı umursamayan 12 kişi diye ifade ediliyor.

A Milli Takım Litvanya'da başarısız bir turnuva geçirdi ve bu başarısızlıkta payı olanlar açıkça tartışılmalıdır ama öncelikle bizim yerimizi belirlememiz lazım. Türkiye 2010 finalisti olarak kendini Avrupa'nın en başarılı takımı olarak görüyorsa bu turnuva çok ağır bir başarısızlık anlamına gelir. Türkiye kendini Avrupa'nın ilk 8 takımı içinde görüyorsa bu belli sınırlar içerisinde eleştirilmesi gereken bir başarısızlıktır. Fransa, Litvanya, Polonya ve Sırbistan mağlubiyetlerinin tamamı bu kadar kötü performansa rağmen son saniyelerde kaybedilen maçlardı. Üstelik de berbat hücum performansımıza rağmen. Bu ne eleştirilerden kaçınmak için gerekli bir mazeret ne de takımı yerden yere vurmak için haklı bir sebep. Bu, sebepleri "yetkin" kişiler tarafından ortaya konması, incelenmesi ve çözüm bulunması gereken bir husus.

Profesyonel olarak oyunculuk veya koçluk kariyerim yok. Bu sebeple kendimi asla bu konularda "yetkin" biri olarak görmem mümkün değil ve mümkün olduğunca da bu konularda yorum yapmıyorum. O yüzden Emir'in kenardan sokamadığı topu veya Sırbistan maçındaki son top tercihini haddim olarak görmediğimden iki farklı cephede savaşarak tartışan grubun arasına girmeyeceğim. Benim için "Bir tane bile son top setimiz yok" diyenlerle, "O topu da kenardan Orhun Ene mi oyuna sokacak" diyenlerin farkı yok. O yüzden benim için önemli olan bir noktaya değinmek istiyorum.

Turnuvaya 14 oyuncu ile gelinecekken FIBA'nın ani bir kararla bu rakamı 12'ye indirmesi tüm takımlar için büyük bir darbe oldu. En büyük sıkıntıyı çeken takımlardan biri de bizdik. Orhun Ene'nin taktiklerini eleştirecek kadar "yetkin" olmadığımdan sadece oyuncu tercihlerini eleştirebileceğimi düşünüyorum. Tüm takımlar her oyuncuyu altın değerinde seçerken biz turnuvaya iki eksikle gitmeyi tercih ettik. Artık Cenk Akyol için "milli takım kadrosuna seçildi" demek yerine "kadrolu milli takım oyuncusu" demek daha uygun sanırım. Çünkü sezon içindeki performansı ne olursa olsun mutlaka o kadroya seçiliyor ve turnuvaları katkı yapmadan tamamlıyor. Üstelik takımların tıkandığı anda devreye girerek kilidi açacağı en kritik pozisyonda kadroya dahil ediliyor Cenk Akyol. Tam da bu turnuvada şutörlerimizin formsuzluğunda sıkıntı çektiğimiz senaryoda başrol olması gerekiyordu. Ama yine kocaman bir hayalkırıklığıyla turnuvayı kapattı. İzzet de aynı şekilde Orhun Ene tarafından 12. kişi olarak kadroya dahil edilen ama üç maçta 21 dakika süre alabilen atıl dev adamlardan biri oldu.

İşte bu noktada benim sormak istediğim bir soru var. Orhun Ene turnuvaya Kerem Tunçeri ve Ender Arslan ile gelmiş olmasını, gerektiğinde Emir'in ve Hidayet'in oyun kurma yetenekleriyle açıklayabilir ama özellikle ilk gruptan çıkmamız neredeyse garanti iken ve diğer grupta karşımıza gelecek takımlar belliyken neden Doğuş Balbay kadroda düşünülmedi? Kuru kuruya bu soruyu sormuyorum tabi ki. Doğuş Balbay gibi hızlı, kuvvetli ve baskılı savunma yapabilen bir guardı Schaffartzik ve Hamann ile oynayan Almanlar'a baskı yapıp düzen dışına çıkarmak için veya Fransa'da Tony Parker'ı ve Sırbistan'da Teodosic'i raydan çıkarmak için kullanamaz mıydık? Üstelik Doğuş sadece parkeye savunma koyan bir oyuncu da değildi. Hatta mantığı bir kenara bırakıp düz baktığımızda bizim yerimize çeyrek final oynayacak Sırbistan'ın yerinde olup, Khvostov, Shved ve Ponkrashov gibi baskıda kontrolü kaybedebilecek isimlerle organize olmaya çalışan Rusya'ya bile avantaj sağlayabilirdik. Madem Cenk Akyol ve İzzet Türkyılmaz gibi iki ismi kadroya alıp hiç faydalanmayacaktık, bu risk alınamaz mıydı? Benim turnuva sonrası muhasebeye dair merakım budur. Basın toplantısında biri de bu dipnotlarla sorarsa fazlasıyla mutlu olurum.

Turnuvanın gerisi benim için formsuzluk, kötü hücum performansı ve moral motivasyonun dipte olması ile huzurlu bir mazeret kalıbına oturabilir.

Bir dönem Kerem Tunçeri'yi almadı diye Tanjevic'i giyotine götüren, daha sonra Kerem Tunçeri'nin 2010'daki performansıyla onu kürsünün zirvesine çıkaran ve tam 1 sene sonra onu tekrar kuyunun dibine yollayan bir toplum olarak sağlıklı eleştiri platformunu kurmamız tabi ki mümkün değil. Anlık başarıların ve anlık gündemlerin güdümünde yaşadığımız için sabaha dünya ikincisi olarak uyanıp, öğle yemeğini Britanya'lı olarak yerken, akşam da işe yaramaz bir grup dev adam olabiliyoruz. Gerçeklik skalasında hiçbirine yer yok.

Sırplar 10 Eylül gecesi "Hatanızı telafi edin ve şansınız hala varken çeyrek finale çıkın." diyordu kendi gazetelerinde ve internet sitelerinde. Onlar için altın bir jenerasyonla Avrupa Şampiyonası'nda çeyrek finale çıkamamak büyük başarısızlık çünkü. Ama hedefi belirlerken Türkiye'ye karşı alınacak intikamı ikinci plana attılar. Gelenek onlar için daha önemliydi. Biz ise takımımızı ve kendimizi motive etmek için geçen seneki videolardan, kliplerden medet umduk. Geride kalan maçlarda nerelerde hata yaptğımızı yine yabancılar yazdı, çizdi. Biz geçmişle yaşamaya devam ettik. Tıpkı 2013 Avrupa Şampiyonası'na hazırlanırken hala "Son dünya ikincisi" apoletini kullanacağımız gibi.

Maskelerimizi takıp dünya ikincisi gibi takılacağız baloda. Renkli resimlere bakıp duracağız ama müthiş zaferlerimizin klipleri yapılırken son sekize neden kalamadığımızın teknik analizini içeren video asla yapılmayacak. Çünkü dünya ikincisi(!) bir ülkenin özeleştiri mekanizması iflas etmiş durumda. Art niyetsiz de olsa eleştirenler hain, destek olanlar yalaka kabul ediliyor. Siyahlar ve beyazlar iki kutupta çarpışıp grileri ezerken Deron Williams'ın bir turnikesi bizi Avrupa'nın en kaliteli ikinci ligi yapmış, Avrupa'nın hiçbir kupasında son sekize kalamayan kulüplerimiz baharda "şanssız" bir maçla elenmiş olacak. Herkes şişe geçirilip çevrilen Orhun'u, Ahmet'i, Mehmet'i konuşurken, afiyetle yerken altında yanan ateşi görmezden gelecek. Dünya dönmeye devam ederken, biz kendi dünyamızda hep ikinci olarak kalacağız.

12 Eylül 2011 Pazartesi

Durun Siz Kardeşsiniz #12

1 yorum


Shermadini vs Gargamel

Hep benzettiğim bir ikiliydi, sanırım yanılmamışım...

Litvanya Hatırası (11 Eylül)

1 yorum

Sırbistan:68 - Türkiye:67 (Game Over !)

1 yorum

Büyük umutlarla, büyük hedeflerle ama aynı zamanda da büyük soru işaretleriyle geldiğimiz Litvanya'da ikinci turda elenerek dönüyoruz. Sadece üzgün değil, aynı zamanda kızgınız da. 2010 Dünya Şampiyonası'nın yarı final rövanşında yine işler son topa, son 4 saniyeye kaldı ama bu sefer o topu kullanamadık, sevinen Sırplar oldu. Rövanşı aldılar ve çeyrek finalde Rusya - Makedonya maçının galibiyle çeyrek final oynamaya hak kazandılar.

Bazı maçlar için hücum veya savunma konusunda izlenmesi gereken yollar bellidir. Örneğin Fransa. Yenemeseniz de ne yapmanız, nasıl oynamanız gerektiğini bilirsiniz. Bunun geçerli olmadığı nadir ülkelerden biridir Sırbistan. Bu turnuvada savunma kimlikleri hasar görmüş olsa da farklı hücum ve savunma varyasyonlarını sahaya kusursuz koyabilecek potansiyelleri her zaman var. Bize karşı da sahada yapılması gerekeni yaptılar. Muazzam bir Teodosic resitali vardı parkede. Yine maestro gibi yönetti takımını ve sinir uçlarına temas edilene kadar sahanın yıldızıydı. Bireysel olarak müthiş bir hücum performansı koydu, Krstic başta olmak üzere diğer oyuncuları da çok çok iyi oynattı. İkinci yarıda işler sıkıştığında ise öne çıkanlar Tepic ve Savanovic oldular. Savanovic'in 14 sayılık performansı normal ama Tepic'in 12 sayı ve 8 ribaundu turnuva başından bu yana ortaya koyduğu performans da düşünülürse Obradovic'e "Ben nerede yanlış yaptım" sorusunu mutlaka sorduruyordur. Belki de parladığı şekilde 1-2 numarada değil de Perperoglou'nun arkasında forvet yedeği olarak oynatılmaktan vazgeçileceği bir döneme adım atabilir.


Milli takım için açıkçası söyleyecek çok fazla söz bulamıyorum. Maçın başında bu kadar önemli bir final maçında yapılmaması gereken herşey yapıldı. Sırbistan sürekli içeriye yüklenerek boyalı bölge üzerinden sayı üretmeye çalışırken, biz oturmuş Sırbistan savunmasına karşı dışarıdan zorlama atışlara yöneldik. Üstelik de bu maça çıkana kadar neredeyse turnuvanın en kötü üçlük atan favorilerinden biriyken. Emir'in oyuna dahil olması saha içindeki oyun zekasını bir anda yükseltti ama devamını getirmekte zorlandık. Dönem dönem Enes Kanter, Ömer Onan ve Ömer Aşık öne çıksa da hep Sırbistan'ın bir adım gerisinde kaldık. Elimize geçen fırsatlarını hiçbirini değerlendiremedik. Buna rağmen yine son topa kaldık ve pota altından oyuna başladık ama turnuvanın en formsuz isimlerinden Ersan Ilyasova'nın girmeyen topu şu anonsu da beraberinde getirdi: "Türkiye'ye uçacak yolcular lütfen çıkış kapısına doğru geliniz."

Hatalar, sorulması gereken sorular, verilmesi gereken hesaplar, değişmesi gereken şeyler var. Bunları bu satırlara sığdırmak doğru olmaz. Turnuva muhasebesinin yapıldığı ayrı bir postta bunları tartışırız ama önüne geleni dağıtan İspanya'yı yenmişken, grup ikincisi Fransa'ya son topa kalmışken, belki de son anda kaldığı çeyrek finalden altın madalyaya uzanacak Sırbistan'ı devirmeye bu kadar yaklaşmışken turnuvada ikinci turda elenmek büyük hayalkırıklığı oldu. Mehter takımı misali iki ileri bir geri gidiyoruz. Hatta bazen bir ileri iki geri gidiyoruz. Bana göre turnuva muhasebesi yapılırken ön plana çıkması gereken konular Orhun Ene'nin Cenk ve İzzet tercihi ve bununla bağlantılı olarak takımın Hidayet - Ersan bağımlılığı. Ve tabi ki oyun kurucu problemi. Bunları açıkça tartışmamız gerekiyor. İhsan Bayülken'in yorumcu koltuğu kaygısıyla yapamadığı eleştiriler artık camiada yapıcı olarak dile getirilmelidir. Asmadan, kesmeden, çözüm üreterek...

SIRBİSTAN (68): Milos 20 (8 ribaund, 5 asist), Milenko 12 (8 ribaund, 1 asist), Nemanja Bjelica 3 (2 ribaund), Stefan Markovic 3, Dusko Savanovic 14 (3 ribaund), Marko Keselj (3 ribaund), Nenand Krstic 8 (3 ribaund), Kosta Perovic 8 (6 ribaund), Milan Macvan (1 ribaund, 2 asist)

TÜRKİYE (67): Emir Preldzic 8 (3 ribaund, 1 asist), Ömer Onan 11, Ersan İlyasova 10 (7 ribaund), Kerem Tunçeri 8 (1 ribaund), Ömer Aşık 5 (10 ribaund), Ender Arslan 6 (2 ribaund, 2 asist), Enes Kanter 11 (5 ribaund), Hidayet Türkoğlu 8 (1 ribaund, 2 asist)

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...