Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

16 Kasım 2009 Pazartesi

Galatasaray Cafe Crown : 74 - Fenerbahçe Ülker : 72 Maç Yorumu

Aslında maçla ilgili hiçbir şey yazmaya niyetim yoktu. Salona girip şifreli yayındaki koltuğa yerleşince laptopu kapatıp,kafamı kaldırıp maç izleyesim vardı. Kafamı kaldırıp diyorum çünkü düz bakınca sahayı görme şansım hiç yoktu,ancak skorborddan net olarak izleyebiliyordum. Zaten basın tribününü alçak bir yere yapıp abuk bir iş çıkarmışlar, bir de önümüze futbol sahalarından kopmuş gelmiş bir kulübe koyulunca, önüne de 3-5 tane özel güvenlik serpiştirilince maç iyice izlenmez bir hal almıştı. Atmosfer zaten beklendiği gibiydi. Küfürler hariç maçın başlangıcında ve devamında taraftarlar mükemmeldi. Yalnız maç başında görmediğim bir noktayı bekleme anlarında İsmail Şenol aktardı. 6 yaşında bir çocuğun formasına dahi saldırmak hangi sapıklığın yansıması çok merak ediyorum. Tamam nefret,kin,kan,ezeli rekabet vs vs bunları anlıyorum da babası çocuğun formasını çıkarmışken hala oraya koşup saldırı girişiminde bulunmak Türkiye'nin sosyal ve psikolojik halini tamamen yansıtıyor. O çocuğun üstündeki formayı çıkartıp bir Galatasaray forması giydirmek,2 saat boyunca o atmosferi yaşatmak belki o çocuğu Galatasaray'lı yapacakken muhtemelen o çocuk 15 sene sonra parkelere atlayarak Galatasaray benchine uçan tekme atacak. 15 sene sonra çıtayı yükseltiriz,yumruk tokat kesmez diye uçan tekme dedim,bu hızla gidersek belki kesici aletler boyutuna bile geçebiliriz. Tüm bu kargaşa,kaos ortamında bir de skorbordlar bozulunca oyun da bir süre geç başladı.

Fenerbahçe Ülker maça sebebini hala çözemediğim Mrsic-Giricek-Kinsey-Oğuz-Ömer Aşık beşiyle başlarken Galatasaray Cafe Crown da Washington-Evren-Jasaitis-Rancik-Cemal beşiyle sahadaydı. Periyodun ve belki de maçın en can alıcı notu Ömer Aşık'a aitti. Skorbord 4:43'ü gösterdiğinde Fenerbahçe Ülker 9-10 öndeydi ve sayıların 8'i pota dibinde Ömer Aşık'tan gelmişti. Ömer çok net bir biçimde pota altını karartıyordu. 3:38'te de verdiği katkı fazla gelmiş olacak ki kenara alındı ve yerine Semih girdi. Girmesiyle ilk periyodda üstüste hatalar yapması ve hiçbir katkı sağlayamaması bir oldu. Bir buçuk dakika kala da ilk Tanjevic molası geldi. O gürültüde söylediklerini duyamadım ama hareketlerinden oyunculara "Birebirde nasıl bu kadar rahat geçildiklerini" sorduğu(!) çok net belli oluyordu. Periyod da 18-12 Galatasaray Cafe Crown üstünlüğüyle sona erdi. İlk periyodun bir diğer önemli notu da Giricek'in tüm periyod sahada kalması ve neredeyse ilk topların tamamını bir guard gibi kullanıp,sürekli içeriye penetre etmeye çalışmasıydı.

İkinci periyodda bir ara kafamı kaldırıp skorborda baktım ve yanlış mı görüyorum diye tekrar tekrar odaklandım. Salondayken televizyon başındaki gibi seçmek mümkün olmuyor, o yüzden maçın temposundan farkedememişim. Süre 8:30'u gösterdiğinde Galatasaray Cafe Crown'un yanında 4 yazıyordu. Bir buçuk dakikada 4 faul hakkını doldurunca Galatasaray Cafe Crown için bu periyodun çok sıkıntılı geçeceğini düşünmüştüm. Ama devreyi 5 faulle bitireceklerini hesaba katmamışım. Daha doğrusu Fenerbahçe Ülker gibi Eurolig tecrübesi olan bir takımın sekiz buçuk dakika boyunca rakibine sadece 1 faul aldırabileceğini hesaplayamamışım. 6:45 kala Can Akın'ın üçlüğü durumu 23-14 yapınca Fenerbahçe Ülker molası geldi. Can Akın'ın üçlüğünün öncü olduğunu aslında notlarıma almışım çünkü Galatasaray hücum etmekte zorlanıyordu ve 3 dakika kala Okan Çevik mola almıştı. Öncüyü hissetmişim ama öncü deprem olacağını kestiremedim. Washington-Wilkinson- Evren Büker arka arkaya üç tane üçlük sokarken buna sadece Mrsic'le tek bir cevap geldi. Periyod da Ömer Onan'ın istekli oyunu sayesinde 5 farkla 34-29 noktalandı. Devre arası bir yandan soluklanıp,bir yandan da istatistikleri inceledim. Fenerbahçe 1/10 ile %10 üçlük yüzdesi, 10/18 ile de %55 ikilik yüzdesi tutturmuştu. Buna karşılık Galatasaray 7/10 ile %70 üçlük isabetiyle oynamıştı. Galatasaray'ın maça bu kadar tutunması,hatta farkı açmasının temel sebebi de bu yüzdeydi.

İkinci yarıya başlayan Ömer Onan-Kinsey-Emir-Semih-Ömer Aşık beşi az kalsın benche seslenip "Hocam oyun kurucu unutmuşsun" dememe sebep olacaktı. Ama Emir'in ve hatta gerektiğinde Ömer Aşık'ın bile point guard pozisyonuna kayabileceği gerçeği beni bundan vazgeçirdi. "Anlamazdın,anlamazdın..Kadere de inanmazdın." diye mırıldanıp Ayla Dikmen'i anarak maçı izlemeye devam ettim. Devre Ömer Onan'ın üçlüğü ve arkasından da kaptığı topla başladı. Ama Ömer Aşık'ın iki dakikada faulleri üçlemesi hesapları biraz bozdu. Çok ilginç notlara sahip olmayan bu periyod da karşılıklı basketlerle 50-45 sona erdi.

Son periyod sert savunmanın öne çıktığı,iki takımın da sayı bulmakta zorlandığı bir periyod oldu. İlk 3 dakikada sadece 6 sayı geldi (53-48) ve maç saati tam 7:00'yi gösterirken Can Akın'ın potanın içinden çıkan topu bana göre maçın döndüğü andı. O anda gelecek bir üçlük farkı 8 sayıya çıkararak Fenerbahçe Ülker'in kopuşunu da beraberinde getirebilirdi. 1 dakika içinde de Fenerbahçe Ülker Preldzic'in üçlüğüyle skoru 53-53 yaptı. Maç o anda yeniden başladı. 4 dakika kala hem dört faule ulaştığı,hem de olası taktik faul durumu yüzünden Ömer Aşık kenara alındı. Evren Büker'in üçlüğüne Greer ve Emir'le cevap veren Fenerbahçe Ülker de maçı uzatmaya götürdü. Son dakikada iki hücum şansından yararlanamadılar ve daha sonra tekrarlanacağı gibi kazanma şanslarını geri teptiler.

Ve gelelim cereyan eden hadiselere. Basın tribününün oturduğum noktasından bir fotoğraf koyayım ki olaya yakınlığım hem anlaşılsın,hem de işkembeden sallıyor denmesin.

Olayları alevlendiren çift tam solumda Fenerbahçe Ülker benchinin arkasında oturuyordu. Önce bir geldiler oraya,sonra gittiler ve tekrar gelip yerlerine oturdular. Başta kimsenin umurunda değildi,maç devam ediyordu ama daha sonra çift Fenerbahçe hücumlarına aşırıya kaçmayan tepkiler vermeye başladı. Arkadaki fanatik grup tarafından da haliyle deşifre edildi ve küfürler edilmeye başladı. Sarışın bayana onlarca kişi tarafından dünyanın en eski iki mesleğinden bayanlara özgü olanı yakıştırılınca yanındaki adam da tribünlere dönüp "Has..rin lan" dedi. Orda film kopmaya başladı,arkasından görevliler çifti o bölgeden uzaklaştırmaya çalışırken çiftin alaycı hareketleri,Galatasaray tribünlerinin küfürü ve yabancı maddeleri,hemen arkasından da bayanın yakışık almayan el hareketi geldi. Ondan sonrası malumunuz zaten. Kimin eli kimin cebinde belli olmayan hadiseler yaşandı. Önümüzden geçen kanlar içindeki arkadaşın da Kinsey tarafından o hale getirildiğini gelen telefonla öğrenebildim. Polisimizin böyle bir maçta kalkanı yoktu ama laptop çantasını kalkan yapıp en azından kafamı korumayı başardım. Vücuda gelen maddeleri de çerez sayıp geçtik,yapacak bir şey yok.

Uzatma periyodları da karşılıklı basketlerle geçti ve ikinci uzatmanın sonunda Greer ve Oğuz arka arkaya serbest atışları kaçırınca Galatasaray Cafe Crown hakettiği maçı Fenerbahçe'nin hediyesiyle zorla kazandı. Pota üstündeki 24 saniyenin çalışmaması ve yere geçici saatlerin konması maçı etkiledi diyebilirim. Ömer Onan ilk uzatma sonunda rahatça top kullanma şansı varken apar topar şut çekmesinin kaynağı sanırım bu 24 saniye sıkıntısıydı.

Maçın adamı tartışmasız Cemal Nalga'ydı. Üstüne basa basa defalarca söylediğim "Fenerbahçe Ülker'in pota altı süper efsanesi" de Cemal tarafından tek başına yine yıkıldı. Cemal mi çok iyiydi,Fenerbahçe uzunları mı onu çok iyi yaptı tartışılır ama Fenerbahçe Ülker'in şu anki durumu tartışmaların tam göbeğinde. Dün tahminde yazmıştım,akşam da forumlarda çok net bir şekilde gördüm. Fenerbahçe taraftarlarıyla Tanjevic'in ilişkisi dün akşam 22:00'de sona erdi. Bu dakikadan sonra Tanjevic'in Fenerbahçe Ülker'e kazandırdıklarından daha fazla götürüsü olur. Başarılı başarısız tartışılır ama bu ilişki artık yıprandı. Çok acil kan değişikliği ve pota altı takviyesi gerekiyor. Aksi takdirde yine Eurolig'de başarısız geçen bir yılın ardından final serisi başlarken "Efes Pilsen'in 4 kısalı sistemi mi yoksa Fenerbahçe Ülker'in pota altı mı şampiyonluğu ulaşır" diye tartışmaktan öteye gidemeyiz.

Futbol seyircilerinin salonları doldurmasından da artık gına geldi. Tamam herkes gelsin maçı izlesin ama bizde canı sıkılan sahaya atlıyor,gidiyor birine dalıyor. Yarın biri çıkıp PAO maçında maçında sahaya atlar Spanoulis'e dalarsa o zaman adama anyayı konyayı gösterirler. Ben hatalı yürümede ayağa kalkan 10 bin kişilik bir tribün istiyorum,rakibi ıslıklayan takımına alkışla destek veren basketbol seyircisi istiyorum,başka salonlarda alkol satılırken bizde su bile satılamamasına son verecek bir basketbol kültürü ve seyircisi istiyorum. Bir de Kinder istiyorum ama sürpriz yumurta olanından değil Bologna olanından. İnşallah şu dünyadan göçmeden Rytas,Partizan gibi tribünlere sahip olduğumuzu görür, salonda o keyfi yaşarım. Başka da bir beklentim yok.

Kendi adıma lk defa potada bir derbiyi canlı izledim. Aslında bu hafta ilk Eurolig maçımı da izleyip İstanbul'da güzel hatıralarla dolu bir haftayı da geride bırakmış oldum. Bir ihtimal haftayı uzatabilirim o zaman da Efes Pilsen - Galatasaray , Fenerbahçe Ülker - Karşıyaka maçlarında yine yerimizi alırız.Maçın detaylı istatistikleri burada.

G.Saray Cafe Crown (74) : Darius Washington 9 (5 ribaund- 4 asist), Tufan Ersöz, Murat Kaya 10 (4 ribaund- 3 asist), Michael Wilkinson 6 (4 ribaund- 2 asist), Radoslav Rancik 17 (9 ribaund), Cemal Nalga 8 (13 ribaund), Evren Büker 9 (1 ribaund- 3 asist), Can Akın 6 (3 ribaund- 1 asist), Simas Jasaitis 9 (5 ribaund- 1 asist)

F.Bahçe Ülker (72) : Ömer Onan 17 (3 asist), Semih Erden 2 (13 ribaund), Gordan Giricek 2 (1 ribaund- 1 asist), Damir Kaan Mrsic 6 (2 asist), Lynn Greer 12 (3 ribaund- 2 asist), Oğuz Savaş 9 (11 ribaund), Tarence Kinsey 6 (2 ribaund- 2 asist), Ömer Aşık 8 (9 ribaund), Serhat Çetin (1 ribaund), Emir Preldzic 10 (4 ribaund- 1 asist)

Son olarak o küçük Fenerbahçeli çocuğa ve bu kızcağıza bu travmaları yaşatmaya hakkınız var mıydı? Yazıklar olsun emeği geçen herkese...

0 yorum:

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...