Evimizde düzenlediğimiz 2001 Avrupa Şampiyonası’nda ülke olarak genelde aşmayı başaramadığımız psikolojik sınırı aşmış ve ikinci olmuştuk. Yine evimizde düzenliyor olduğumuz 2010 Dünya Şampiyonası’nda ise 6’da 6 yapmamıza rağmen o sınıra ancak ulaşabildik ve bu akşam o sınırı aşmak için Slovenya karşısına çıkacağız. Hangi kadroyla gelirse gelsin ABD’nin “yenilmez” etiketinin üzerinde oluşu sebebiyle grup birinciliği bizim için vazgeçilmez bir hedefti. O hedefe ulaşmanın sonucu olarak da avantaj olur mu olmaz mı bilinmez ama bu akşam Slovenya ile çeyrek finalde, geçersek de İspanya – Sırbistan maçının galibiyle yarı finalde oynayacağız.
Yin – Yang Durumu
Slovenya turnuvada iyi işler çıkarmasına rağmen ne İspanya ne Türkiye kadar, hatta ne de erken elenen Yunanistan kadar kaliteli ve komple bir kadrosu yok. Ama Slovenya’yı diğer ülkelerden ayıran özellik sahada verdikleri mücadele ve ortaya koydukları akıllı basketbol. Ama bu, savaşan takımın önemli zaafları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye ve Slovenya ortak bir takım oluştursa dünya şampiyonluğu için rahatlıkla mücadele edebilir. Bunun sebebi de onlardaki kısa oyuncu kalitesinin Türkiye’de olmayışı, aynı şekilde bizim pota altı gücümüze de onların yaklaşamıyor olması. İşte bu akşam tabelayı değiştirecek olan şey de bu farklılığın hangi taraf için avantaj, hangi taraf için dezavantaj olacağı.
İki Ucu Keskin Zone
Türkiye turnuvanın başından beri uyguladığı etkili alan savunması sayesinde bir çok rakibi karşısında zorlanmadan galip gelmeyi başardı. Ama şu gerçeği de unutmamak gerekiyor ki Yunanistan haricinde ne Rusya, ne Çin, ne de Fransa dışardan can yakabilecek “birden fazla” isme sahip değildi. Yunanistan’ın da bu turnuvada sıkıntısını en çok çektiği şey, birçok takımı alan savunmasından caydırabilecek klasik dış şut istikrarıydı. Bu da grup liderliğinin rahatlattığı çeyrek final patikasında bizim elimizi kuvvetlendirdi. Ama dananın kuyruğunun kopacağı noktaya geldik. Slovenya; Lakovic, Becirovic, Dragic, Nachbar, Udrih, Zupan ve hatta zaman zaman (her ne kadar geçen sezonun final bölümünü Siena’da yatarak geçirmiş olsa da) Slokar’la zorlanmadan üçlük bulabiliyor. Üstelik Lakovic ve Dragic süratli penetreleriyle alan savunmasının göbeğini rahatlıkla delip, savunma düzenini bozabilen isimler. Hal böyle olunca da Slovenya’yı alan savunmasıyla durdurmaya çalışmak galibiyet ve mağlubiyeti siyahla beyaz kadar birbirinden keskin şekilde ayırabilecek bir tercih. Tabi bunu düz mantıkla “Dışardan isabetli şut atan takıma alan savunması etkisiz kalır” klişesiyle söylemiyorum. İyi yapılan alan savunması birçok takımın ritmini bozar ama kısaların penetreleriyle savunmamızın dengesini bozma ihtimali ve birçok oyuncunun dış şut kabiliyetinin yanında Slovenya’yı alan savunmasına karşı güçlü kılan bir özelikle daha var. Slovenya hazırlık döneminden beri her ne kadar kısalara bağımlı bir takım gibi görünse de uzun oyuncularıyla iyi pas trafiği yaratan bir takım. Boyalı bölgedeki uzun oyuncuya korkusuzca topu indirip, ordan boş adamı görebiliyorlar. Bu da alan savunmasının ön tarafındaki iki kısa oyuncumuzun sıkıştırmalara gelirken gereğinden fazla dikkatli olmasını gerektiriyor. Sadece 1 saniye bile gecikmeleri şut mekaniği oldukça iyi olan Lakovic’in rahat şut bulmasına ve attıkça coşan özelliğiyle maça damga vurmasına yeterli olabilir.
Adam Adama Savunma Riski
Alan savunması bu kadar riskli iken adam adama savunmanın da çok ferahlatıcı bir çözüm olduğunu söylemek yanlış olur. Uzunlar açısından sıkıntı yaşamayız gibi gözükse de Slovenya’nın kısalarını adam adama tutmak zaten dar olan kısa rotasyonumuzu faul sıkıntısıyla iyice daraltabilir. Yine Lakovic örneğini ele alırsak karşısına gelebilecek bir Kerem Tunçeri veya Ender Arslan (sadece örnek olarak veriyorum çünkü Lakovic’i Ömer Onan’la tutma fikri kulağa daha hoş geliyor) karşısında Lakovic’in temposu ve öldürücü penetreleri, aynı zamanda da hücumlarımızda kısalarımıza karşı yapacağı baskı bizi zor durumda bırakıp yorucu tempoda faul sıkıntısına sokabilir. Bu açıdan adam adama savunmanın bizim için tek riski kısalarımızın faul problemine girme ihtimali olarak görünüyor.
En Büyük Silahımız Uzunlarımız
“Önce kötü haberi ver, sonra iyiyi..” diyen kesimdeyim. Bu yüzden yukarıdaki satırlarda Slovenya’yı bizden üstün gösterirken, bu anların yaşanacağını sadece ben biliyordum. İşte bana göre maçın ikinci kilit noktası. Slovenya, Lorbek ve Smodis’in (ki Smodis’in sezonun sonundaki CSKA Moskova performansına bakılınca ahı gitmiş vahı kalmış diyebiliriz) yokluğunda en büyük sıkıntıyı pota altında yaşıyor. Takımı sırtlayacak lider bir uzunun olmayışı kadrodaki tüm Sloven uzunları Lakovic-Dragic-Nachbar üçlüsünün arkasında asker konumuna getiriyor. Brezec – Vidmar – Zupan – Slokar dörtlüsünden Slokar ve Zupan’ın dış şut tehdidi ve mobilliğine karşılık Brezec ve Vidmar daha ağır ve sırtı dönük oyunu seven oyuncular. Ama Slovenya’nın uzunlarının ortak özelliği eşleşme sıkıntısı yaşadıklarında çabuk faul problemine girme potansiyelleri. Bana göre de bugün maçı kazanmak istiyorsak faydalanmamız gereken en büyük nimet budur. Rakip uzunları erken faul problemine sokup pota altı sertliğini kırarak kısaların daha fazla yardıma ve ikili sıkıştırmaya gelmesini zorlayabilir, bu sayede de şutörlerimize boş şut imkanı yaratabiliriz.
Box Out Kültürü ve Havuz Problemi
Milli takımımızı artık herkes çok iyi tanıdığından daha çok Slovenlerin dikkat edilmesi gereken özelliklerine değiniyorum. Yoksa çifte pasaportum olduğu düşünülmesin sakın. Slovenya takımında dikkatimi çeken en önemli özelliklerden biri de maçın tüm yükünü kısalar çekerken aynı zamanda da boyalı bölge dezavantajını yamarken sahnede başrolde olmaları. Sırtı dönük top alan bir rakip uzuna, eğer eşleştiği oyuncu çok kritik bir şutör değilse yardıma gelen kısa deyim yerindeyse kene gibi yapışıyor. Bunaltan savunmayla rakibi sürekli hataya zorlamanın yollarını arıyorlar ve daha önce bahsettiğim “uzunların faule yatkınlığı” başlarına bela olmasın diye ilk dakikadan itibaren yardımlaşmalı savunmadan ince kesitler sunuyorlar. Bir diğer önemli özellikleri de Türk basketbolseverlerin ülkemizde görmeye pek alışık olmadığı box out (kabaca ribaund mücadelesinde rakip oyuncuyu potadan uzak tutmak diyelim) yetenekleri. Gerek TBL’de, gerekse milli takımda bizim açımızdan sistem, uzunların gerekirse savaşarak ribaundu almaları ve en kısa sürede topu karşı sahaya taşıyacak oyuncuya ulaştırmaları şeklinde işliyor. Atletik yetenekleri üst seviyede olmayan kısalarımızı ribaund mücadelesinde görmeyişimizin temel nedeni bana göre bu konuda fazla çalışma yapmamamız. Ülkemizde box out’un sadece faul atışlarındaki mücadeleden ibaret olduğunu düşünüyorum. Sloven uzunlar ise iyi box out uygulayarak ribaund mücadelesine giren kısaların işini kolaylaştırıyorlar. Bu satırları okuyan herhangi birinin akşam ribaund mücadelelerine dikkat etmesini istiyorum. Her seken topta Nachbar, Becirovic , Dragic ve diğer kısalar mutlaka ve mutlaka ribaunda çıkıyorlar. Alamayacaklarını bildikleri toplara bile sadece uzunun rahatını bozmak için çıktıkları oluyor. Bu mutlaka dikkatinizi çekecektir. Ayrıca yukarıda bahsettiğim uzunların box outu sonrası havuza düşen toplara da mutlaka girmemiz gerekiyor çünkü onlar bu işi çok iyi yapıyorlar. Doğal panzehirimiz ise Semih Erden, Ömer Aşık, Kerem Gönlüm gibi uzunlarımızın yüksek ribaund kabiliyetleri. Umarım normal performanslarının da üzerine çıkıp Slovenlerin hücum ribaundu savaşına en baştan noktayı koyarlar. (Hücum ribaundlarını incele) Son olarak da etik olmasa da profesyonelce Lakovic’i kızdırmamız gerektiğini düşünüyorum. İyi biliyoruz ki gerilen Lakovic kolayca oyundan düşebiliyor ve top paylaşımında takımına sıkıntı yaşatabiliyor.
Kritik Eşik
Bu akşam yazının başında bahsettiğim sınırı aşmak için sahaya çıkıyoruz. Tüm oyuncularımızın ve salondaki basketbolseverlerin unutmaması gereken nokta karşımızda son Avrupa dördüncüsünün olduğu ve bizim bu turnuvada gurur duyduğumuz yürekli oyunun eşinin yeşil beyazlı formayla rakibimiz olacağı. Zaman zaman turnuvanın başından beri düşmediğimiz kadar geriye düşebilir, oyunun direksiyonunu rakibe kaptırabiliriz. Bu noktada da İstanbul seyircisinin homurdanmadan milli takıma sonsuz destek vermesi gerekiyor. Basketbol tribün kültürümüz olmadığı için hakemleri baskı altına almamızı tabi ki beklemiyorum ama hayali bile güzel. Turnuvanın Türkiye’de düzenlendiğini rakibe hissettirebilirsek, gruplarda alışık oldukları güzel atmosferi bozarak onları zor durumda bırakabiliriz. Milli takıma sonsuz başarı ve madalya yolunda bol şans diliyorum.
Yin – Yang Durumu
Slovenya turnuvada iyi işler çıkarmasına rağmen ne İspanya ne Türkiye kadar, hatta ne de erken elenen Yunanistan kadar kaliteli ve komple bir kadrosu yok. Ama Slovenya’yı diğer ülkelerden ayıran özellik sahada verdikleri mücadele ve ortaya koydukları akıllı basketbol. Ama bu, savaşan takımın önemli zaafları olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Türkiye ve Slovenya ortak bir takım oluştursa dünya şampiyonluğu için rahatlıkla mücadele edebilir. Bunun sebebi de onlardaki kısa oyuncu kalitesinin Türkiye’de olmayışı, aynı şekilde bizim pota altı gücümüze de onların yaklaşamıyor olması. İşte bu akşam tabelayı değiştirecek olan şey de bu farklılığın hangi taraf için avantaj, hangi taraf için dezavantaj olacağı.
İki Ucu Keskin Zone
Türkiye turnuvanın başından beri uyguladığı etkili alan savunması sayesinde bir çok rakibi karşısında zorlanmadan galip gelmeyi başardı. Ama şu gerçeği de unutmamak gerekiyor ki Yunanistan haricinde ne Rusya, ne Çin, ne de Fransa dışardan can yakabilecek “birden fazla” isme sahip değildi. Yunanistan’ın da bu turnuvada sıkıntısını en çok çektiği şey, birçok takımı alan savunmasından caydırabilecek klasik dış şut istikrarıydı. Bu da grup liderliğinin rahatlattığı çeyrek final patikasında bizim elimizi kuvvetlendirdi. Ama dananın kuyruğunun kopacağı noktaya geldik. Slovenya; Lakovic, Becirovic, Dragic, Nachbar, Udrih, Zupan ve hatta zaman zaman (her ne kadar geçen sezonun final bölümünü Siena’da yatarak geçirmiş olsa da) Slokar’la zorlanmadan üçlük bulabiliyor. Üstelik Lakovic ve Dragic süratli penetreleriyle alan savunmasının göbeğini rahatlıkla delip, savunma düzenini bozabilen isimler. Hal böyle olunca da Slovenya’yı alan savunmasıyla durdurmaya çalışmak galibiyet ve mağlubiyeti siyahla beyaz kadar birbirinden keskin şekilde ayırabilecek bir tercih. Tabi bunu düz mantıkla “Dışardan isabetli şut atan takıma alan savunması etkisiz kalır” klişesiyle söylemiyorum. İyi yapılan alan savunması birçok takımın ritmini bozar ama kısaların penetreleriyle savunmamızın dengesini bozma ihtimali ve birçok oyuncunun dış şut kabiliyetinin yanında Slovenya’yı alan savunmasına karşı güçlü kılan bir özelikle daha var. Slovenya hazırlık döneminden beri her ne kadar kısalara bağımlı bir takım gibi görünse de uzun oyuncularıyla iyi pas trafiği yaratan bir takım. Boyalı bölgedeki uzun oyuncuya korkusuzca topu indirip, ordan boş adamı görebiliyorlar. Bu da alan savunmasının ön tarafındaki iki kısa oyuncumuzun sıkıştırmalara gelirken gereğinden fazla dikkatli olmasını gerektiriyor. Sadece 1 saniye bile gecikmeleri şut mekaniği oldukça iyi olan Lakovic’in rahat şut bulmasına ve attıkça coşan özelliğiyle maça damga vurmasına yeterli olabilir.
Adam Adama Savunma Riski
Alan savunması bu kadar riskli iken adam adama savunmanın da çok ferahlatıcı bir çözüm olduğunu söylemek yanlış olur. Uzunlar açısından sıkıntı yaşamayız gibi gözükse de Slovenya’nın kısalarını adam adama tutmak zaten dar olan kısa rotasyonumuzu faul sıkıntısıyla iyice daraltabilir. Yine Lakovic örneğini ele alırsak karşısına gelebilecek bir Kerem Tunçeri veya Ender Arslan (sadece örnek olarak veriyorum çünkü Lakovic’i Ömer Onan’la tutma fikri kulağa daha hoş geliyor) karşısında Lakovic’in temposu ve öldürücü penetreleri, aynı zamanda da hücumlarımızda kısalarımıza karşı yapacağı baskı bizi zor durumda bırakıp yorucu tempoda faul sıkıntısına sokabilir. Bu açıdan adam adama savunmanın bizim için tek riski kısalarımızın faul problemine girme ihtimali olarak görünüyor.
En Büyük Silahımız Uzunlarımız
“Önce kötü haberi ver, sonra iyiyi..” diyen kesimdeyim. Bu yüzden yukarıdaki satırlarda Slovenya’yı bizden üstün gösterirken, bu anların yaşanacağını sadece ben biliyordum. İşte bana göre maçın ikinci kilit noktası. Slovenya, Lorbek ve Smodis’in (ki Smodis’in sezonun sonundaki CSKA Moskova performansına bakılınca ahı gitmiş vahı kalmış diyebiliriz) yokluğunda en büyük sıkıntıyı pota altında yaşıyor. Takımı sırtlayacak lider bir uzunun olmayışı kadrodaki tüm Sloven uzunları Lakovic-Dragic-Nachbar üçlüsünün arkasında asker konumuna getiriyor. Brezec – Vidmar – Zupan – Slokar dörtlüsünden Slokar ve Zupan’ın dış şut tehdidi ve mobilliğine karşılık Brezec ve Vidmar daha ağır ve sırtı dönük oyunu seven oyuncular. Ama Slovenya’nın uzunlarının ortak özelliği eşleşme sıkıntısı yaşadıklarında çabuk faul problemine girme potansiyelleri. Bana göre de bugün maçı kazanmak istiyorsak faydalanmamız gereken en büyük nimet budur. Rakip uzunları erken faul problemine sokup pota altı sertliğini kırarak kısaların daha fazla yardıma ve ikili sıkıştırmaya gelmesini zorlayabilir, bu sayede de şutörlerimize boş şut imkanı yaratabiliriz.
Box Out Kültürü ve Havuz Problemi
Milli takımımızı artık herkes çok iyi tanıdığından daha çok Slovenlerin dikkat edilmesi gereken özelliklerine değiniyorum. Yoksa çifte pasaportum olduğu düşünülmesin sakın. Slovenya takımında dikkatimi çeken en önemli özelliklerden biri de maçın tüm yükünü kısalar çekerken aynı zamanda da boyalı bölge dezavantajını yamarken sahnede başrolde olmaları. Sırtı dönük top alan bir rakip uzuna, eğer eşleştiği oyuncu çok kritik bir şutör değilse yardıma gelen kısa deyim yerindeyse kene gibi yapışıyor. Bunaltan savunmayla rakibi sürekli hataya zorlamanın yollarını arıyorlar ve daha önce bahsettiğim “uzunların faule yatkınlığı” başlarına bela olmasın diye ilk dakikadan itibaren yardımlaşmalı savunmadan ince kesitler sunuyorlar. Bir diğer önemli özellikleri de Türk basketbolseverlerin ülkemizde görmeye pek alışık olmadığı box out (kabaca ribaund mücadelesinde rakip oyuncuyu potadan uzak tutmak diyelim) yetenekleri. Gerek TBL’de, gerekse milli takımda bizim açımızdan sistem, uzunların gerekirse savaşarak ribaundu almaları ve en kısa sürede topu karşı sahaya taşıyacak oyuncuya ulaştırmaları şeklinde işliyor. Atletik yetenekleri üst seviyede olmayan kısalarımızı ribaund mücadelesinde görmeyişimizin temel nedeni bana göre bu konuda fazla çalışma yapmamamız. Ülkemizde box out’un sadece faul atışlarındaki mücadeleden ibaret olduğunu düşünüyorum. Sloven uzunlar ise iyi box out uygulayarak ribaund mücadelesine giren kısaların işini kolaylaştırıyorlar. Bu satırları okuyan herhangi birinin akşam ribaund mücadelelerine dikkat etmesini istiyorum. Her seken topta Nachbar, Becirovic , Dragic ve diğer kısalar mutlaka ve mutlaka ribaunda çıkıyorlar. Alamayacaklarını bildikleri toplara bile sadece uzunun rahatını bozmak için çıktıkları oluyor. Bu mutlaka dikkatinizi çekecektir. Ayrıca yukarıda bahsettiğim uzunların box outu sonrası havuza düşen toplara da mutlaka girmemiz gerekiyor çünkü onlar bu işi çok iyi yapıyorlar. Doğal panzehirimiz ise Semih Erden, Ömer Aşık, Kerem Gönlüm gibi uzunlarımızın yüksek ribaund kabiliyetleri. Umarım normal performanslarının da üzerine çıkıp Slovenlerin hücum ribaundu savaşına en baştan noktayı koyarlar. (Hücum ribaundlarını incele) Son olarak da etik olmasa da profesyonelce Lakovic’i kızdırmamız gerektiğini düşünüyorum. İyi biliyoruz ki gerilen Lakovic kolayca oyundan düşebiliyor ve top paylaşımında takımına sıkıntı yaşatabiliyor.
Kritik Eşik
Bu akşam yazının başında bahsettiğim sınırı aşmak için sahaya çıkıyoruz. Tüm oyuncularımızın ve salondaki basketbolseverlerin unutmaması gereken nokta karşımızda son Avrupa dördüncüsünün olduğu ve bizim bu turnuvada gurur duyduğumuz yürekli oyunun eşinin yeşil beyazlı formayla rakibimiz olacağı. Zaman zaman turnuvanın başından beri düşmediğimiz kadar geriye düşebilir, oyunun direksiyonunu rakibe kaptırabiliriz. Bu noktada da İstanbul seyircisinin homurdanmadan milli takıma sonsuz destek vermesi gerekiyor. Basketbol tribün kültürümüz olmadığı için hakemleri baskı altına almamızı tabi ki beklemiyorum ama hayali bile güzel. Turnuvanın Türkiye’de düzenlendiğini rakibe hissettirebilirsek, gruplarda alışık oldukları güzel atmosferi bozarak onları zor durumda bırakabiliriz. Milli takıma sonsuz başarı ve madalya yolunda bol şans diliyorum.
9 yorum:
özet geçermisin muhterem
slovenya bu kadar uzun uzun incelenecek ve abartılacak bir takım değil. yani öyle bir anlatmışsınız ki adam adama sakat ama alan daha sakat falan, gören de zanneder rüya takımla oynuyoruz. yapılabilecek en kısa değerlendirmeyi yapayım: lakovic'i ömer&sinan ikilisiyle rahatlıkla durdururuz ve slovenya komple çözülür maçı da rahat alırız..
adam sahane analiz yapmıs okadar kolaydı da gecen sene polonyada niye mantrladık
Slovenya Litvanya ve SIrbistan. SOn 30 yıldır aynı basketbolu oynayan benzer 3 takımdan bahsediyoruz. Alan savunmasına penetrelerle dalmak, dışarı pas çıkarmak, pas atacakmış gibi yapıp potaya yönelmek... Bunların hepsi çok güzel silahlar. Ama bizim alan savunmamız mükemmel kaymalar ya da zamanlamalarla değil çok daha genetik bir özellikten dolayı başarılı: o da kulaç uzunluğu.
Bakınız rakip takımların guardları 2 metrenin altında olduğu vakit biz kabus olup çöküyoruz başlarına. Çünkü Sinan hidayet ersan ömer aşık semih kerem gönlüm uzun kollarıyla, ömer onan ender (ve hatta cenk akyol)çabukluklarıyla top kapan oyuncular. eğer ki bugün slovenya alan savunmamıza penetreyle karşılık vermeye kalkarsa top çalma ve blok istatistiklerinde 10u geçeceğimizi göreceksiniz.
Biz ateşlendiği zaman tutulamayan bir takımız. Bölüm bölüm öyle patlamalarla oynuyoruz ki 8-0 11-0 15-0 gibi serilerle farkı açıyoruz.
bu akşam yine aynı senaryoyu göreceğimize eminim.
yalnız bu salonların dizaynından sorumlu mimarlara bir kez daha teşekkür etmek gerek. tribünler sahaya çok yakın, basık olmaktan ziyade uzun planlanmış. 1 bağıran 3 duyuluyor, rakip koçlar taktik veremez hale geliyorlar kendi oyuncularına.
bu akşam kerem gönlüm ve sinan güler gibi atletik oyuncularımızın ekstra katkı vereceğini, oğuz savaşın ise "bir pivot nasıl hem dip çizgi oynar hem de 3 sayı sokar" eğitimi yapacağına inanıyorum.
endişelenmeyin, bu tur da bizim.
bu maçın kilidi hidayet ersan ikilisinin aynı anda patlaması olacaktır
Türkiye - Sırbistan Yarı Finali efsane bir maç olucak....
Slovenya ilk yarı paramparça :)
Rahat alındı gibi görülen maçlar için dökülen ter verilen mücadele...Geçen basın toplantısında soruyo gazeteci Ender e Fransa maçı için kolay mı oldu diye. Tanjevic ne kolayı hayvanlar gibi döğüştük dedi.Bu kadar basit iş değil bunlar. Ertan Ürkmez
Güzel analiz olmuş eline sağlık ama Yunanistan'ın Slovenya'dan daha iyi kadrosu olduğunu hiç mi hiç düşünmüyorum.
Yorum Gönder