Ne yalan söyleyeyim arkamızdaki rüzgara rağmen konuştuğum hiçkimsenin bu maçtan galibiyet beklentisi yoktu. ABD'nin pota altında fizikli bir uzunu olmaması etkili pota altımızla umudumuzu yeşertse de, her birinin önemli yıldızlar olduğu gerçeğini düşününce yolun sonu burası diye içimizden geçiyordu. ABD ile başabaş mücadele edebilmek için mutlaka oyunun içinde kalmak, farkın açılmasına izin vermemek gerekiyordu. Maçın başında bunu başarsak da ikinci periyodla beraber kalite farkı skorborda yansımaya başladı. Karşımızdaki yıldızların sezon içinde her gece 48 dakika (daha düşük sertlikte olsa da) maç yaptığı gerçeği, turnuva programında bu tempoya nerede pes edeceğimizin de cevabı oldu aynı zamanda. Birçok kişi farklı görüş sunacak olsa da ben final maçından önce açıklanan kişibaşı 1,5 milyon TL primin de oyuncuları olumsuz etkilemiş olabileceğini, "bu maçı kaybetsek de hayat güzel" düşüncesini yerleştirmiş olabileceğini düşünüyorum. Neticede ABD'nin bizden en az 4-5 gömlek üstün olduğu gerçeği tabelada altın madalya sahibini ABD, gümüş madalya sahibini ise Türkiye olarak belirledi. Onlar 16 yıl sonra dünya şampiyonluğunun mutluluğunu yaşarken, bizler 12 Dev Adam'ı "Şampiyon Türkiye" tezahüratıyla selamladık. Hepsiyle gurur duyuyoruz. Kendi adıma da bir daha göremeyeceğim, hatta belki çocuğumun da evsahibi olamayacağı dünya şampiyonasında final coşkusunu yaşattıkları için hepsine teşekkür ediyorum.
14 Eylül 2010 Salı
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
4 yorum:
Takım geride iken oturup susan, tişört dağıtılırken ayağa kalkan, x kulübün milli takımla gurur duyduğunu belirten tezahuratlar yapan, böyle uluslararası bir turnuvada bir çok yabancının bulunduğu salonda başbakanını ve cumhurbaşkanını yuhalayan- makamlarına saygı gösterilmesi taraftarıyım kişilikleriyle zerre kadar işim olmaz hatta benden uzak dursunlar- bir güruh vardı salonda. Seyirci adına söylenebilecek tek güzellik ise takımın yenileceği kesinleştikten sonra Şampiyon Türkiye diye bağırmasıydı. Bilmiyorum belkide biz çok şey bekliyoruz. Ülkenin sosyolojik ve ekonomik şartları göz önünde tutulduğunda böyle bir tabloyla karşılaşmak çok doğal. Eğrisiyle doğrusuyla bize bir dünya şampiyonası yaşatan ve finalinde milli takımımızı izleten herkese emeğe geçenlere teşekkürler. Saygılarımla Ertan Ürkmez
Bu takıma 2012 Olimpiyatları yakışır. Tabi bunun için 2011 Litvanya'da ilk beşte yer almak şart. İlk sekiz kesmiyor mağlesef.
çok güzel bi başarı hiç beklemiyodum açıkçası ancak bu prim ve bunun isteniş şekli, geçen diyaloglar bu başarıya yakışmadı bence. bide yarı final ve final arasında 24 saat olması çok saçma 2 gün falan ara olsaydı çok daha zevkli bi maç izlenebilirdi.
ARYVDAS SABONİS
Final maçının devre arasında aralarında Sabonis, Meneghin, Divac ve Oscar Schimit gibi efsanevi oyuncuların bulunduğu eski şöhretlere ödül verildi. Çocukluğumun hayali idi Litvanya nın hatta Sovyetler Birliği nin efsanevi oyuncusu Aryvdas Sabonis i sahada izleyebilmek ve bir türlü nasip olmamıştı. Sanırım 90 lı yılların sonunda Real Madrid forması ile Fenerbahçe karşısına İstanbul a gelmişti. Benim talihsizliğim o yıllarda askerliği yapıyor olmamdı.( 80 li yılların başında Zalgiris forması ile spor sergiye gelmiş sanırım o zaman çok çok küçüktüm)Sabonis in ödülü verilirken ekranda eski günlerine dair fotoları geçiyordu, çocukluğum aklıma geldi. Delicesine alkışlayarak kendimi tatmin ettim çevremdekilerin garip bakışları arasında. Divac ı gördüğümde ise aklıma 80 li yılların ortasında oynanan Sovyetler-Yugoslavya maçı gelmişti. Son 1 dakikaya 9 sayı mağlup giren Sovyetler maçı uzatmaya götürmüş ve uzatmada maçı almıştı. Sovyetlerin beraberliği getiren son üçlüğü öncesi topu steps yaparak kaybeden genç Yugoslav oyuncu ise Vlade Divac tı. Yazarken aklıma geldi birebir atışlar vardı o zaman. Ey gidi günler eyy! Saygılarımla Ertan Ürkmez
Yorum Gönder