Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

31 Mart 2010 Çarşamba

Partizan: 81 - Maccabi Tel Aviv: 73 (Maç Yorumu)

Hiç tahmin etmediğim kadar kalitesiz bir maç olmuş. Salondaki inanılmaz atmosfer olmasa aslında çok da fazla çekilecek bir maç değildi ama oyuncuları oyunun içinde tuttukları gibi beni de 24 saat sonra izlediğim bir maçta taa Belgrad'dan oyunda tutmayı başardılar. Son 2 dakika zaten maçı bırakıp atkıları kaldırarak söyledikleri marşa konsantre oldum. Gerçekten inanılmaz, izlemeyen birine de asla tarif edilemez bir atmosfer. Hep söyler dururdum OAKA'da maç izlemeden ölmeyeceğim diye, yanına Belgrad Arena'yı da bu gece kesin olarak ekledim.

Maç iki takımın kadro farkıyla şekillendi. İster istemez "Mahalle esnaflarının takımı" gibi duran Partizan nasıl Maccabi Tel Aviv'e kadro farkıyla üstünlük kuruyor diye düşünmüş olabilirsiniz ama bunu da size Pini Gershon açıklasın. En zayıf oldukları pota altında Lampe'yi göndermelerine rağmen takviye yapmadıkları gün zaten Maccabi Tel Aviv taraftarlarını çileden çıkarmışlardı, muhtemelen de Final Four'a gidemezlerse en büyük sebep bu olacak. Raduljica için fazladan 250.000 doları gözden çıkarmamak şimdi daha fazlasına mal olabilir. Şu bir gerçek ki her uzun da Maccabi Tel Aviv düzenine, daha doğrusu Pini Gershon sistemine uymaz. Ama bugün Gershon sahada Vranes - Lasme eşleşmesini kenardan izliyorsa ve 4 kısayı sahada tutup uzun olarak sadece Lasme'yi Roberts - Vranes ikilisiyle başbaşa bırakıyorsa bunu da kendisinin ve yardımcılarının iyi tahlil etmesi lazım. Bunların hepsi yüksek tempo için yapılmış hamleler ama Fischer'ın oyuna girdiği ikinci yarının başında verdiği katkıyı görünce tempo için yapılanın sonuçsuz bir hamle olduğunu görmek zor olmadı. Ayrıca pota altında güreşme kapasitesi olan Green'in neden bu kadar az oynatıldığını da anlamadım. Diğer uzunların ofansif gücü olsa tamam diyeceğim ama Green'in o açıdan bir dezavantajı da yok. Vranes bir pozisyonda pota dibinde 3 kere şutu kaçırıp sıçramadan hücum ribaundunu aldı ve en sonunda "Eeeh yeter artık" dercesine smacı bastı. Avrupa'nın en yeteneksiz uzunlarından birine bu imkanı yaratmak ancak mutlak bir pota altı zaafiyetinin sonucu olabilir. Tabi Vranes demişken Vujosevic'e değinmemek olmaz. Her yazının dönüp dolaşıp Vujosevic'e bağlanmasını sevmiyorum ama bazı noktaları vurgulamadan da olmaz. Bugün hangi üst düzey koç Vranes'e tahammül edebilir ? Marconato'nun, Lavrinovic'in, Vujcic'in benchte oturduğu bir sezonda Vranes'e tahammül edebilmek, onun zaaflarını bilerek, avantajlarını öne çıkarmak ancak Vujosevic'in yapabileceği bir iştir. Yarın Roberts ve Vranes boşta olsa hangi Final Four adayı takımın koçu onları kadrosuna katar merak ediyorum. Maccabi Tel Aviv'in böyle dominant uzunlara karşı avantajı ancak dışarıdan isabetli atabilen uzunlar olabilirdi ama bu konuda da tersi bir durum sözkonusu. Maccabi Tel Aviv'in üç uzunu Fischer, Lasme ve Green de dış şut özürlüsü. En fazla yüksek posttan isabet bulabiliyorlar. Buna karşılık Roberts'la dış şut bulabilen Partizan hem Gershon'un eşleşmeli alan savunmasını açmayı, hem de boyalı bölgede Maric'i bunaltıcı ikili sıkıştırmalardan uzak tutmayı başardı. Birebiri zaten çok kuvvetli olan Maric'e double-team iki uzun tarafından yapılmadığı sürece çok bir anlam ifade etmiyor.

Maçın sonucunu değiştiren önemli faktörlerden biri de iki takım arasındaki direksiyon farkıydı. Birinde ehliyetsiz Perkins ve Wisniewski otururken, diğerinde parkelerin Demir Bükey'i Bo McCalebb vardı. McCalebb'in 0'dan 100'e üç saniyede ulaşan temposunu görünce Gershon'un kafasını duvarlara vurduğuna ve gelecek sezon için kendisine sulanmaya başladığına eminim. McCalebb o formayı giydiği sürece Belgrad'da oyunu kontrol etmeniz çok zor. McCalebb istediği tempoyu ayarlar ve siz de ancak ona itaat edebilirsiniz. Buna defalarca şahit olduk bu sene.

Başta söylediğim kalitesiz tabirinin arkasındayım. İki takımın genel karakterine baktığınızda sert savunmayı zorlayan Partizan'ın faul sıkıntısı yaşaması daha olası geliyor ama faul avantajını kullanan Partizan'dı. Rakamlar Maccabi'nin daha fazla serbest atış attığını gösterse de ne zaman geriden gelmek için biraz kıpırdansalar sürekli faul yaptılar ve Partizan kolay sayılar bulup farkı korumayı başardı. Bu açıdan maçı kalitesiz hale getiren hakemleri biraz eleştirmek gerekiyor. Hakem üçlüsü için en önemli olan standardı korumaktır. Maç içinde aynı pozisyonlara farklı karar vermek sırtlarındaki numaranın yanına etiket yapıştırmak için koz verir ama bu maçta aynı pozisyonlara hep aynı düdükler çalındı. Ne İsrail lobisi, ne bunaltan Partizan seyircisi onları etkilemedi. 3 pozisyonda Partizan lehine önemli hatalar yaptılar ama sonucu direk etkilemeyen hatalardı. Maçın genelinde bu açıdan mükemmel olmalarına rağmen çok kolay faul çalıp maçı TBL seviyesine çektiler. Bu sene savunma sertliğinin en üst noktası Real Madrid - Barcelona playoff ikinci maçının tamamında 43, bu maçta 53 faul çalındığını söylersem biraz daha net ifade etmiş olurum.

Tabi her Maccabi Tel Aviv yenilgisinde olduğu gibi Anderson'a değinmeden olmaz. Yine berbat bir maç çıkardı, Doron Perkins kadar olmasa da olmadık hatalarla takım için el freni oldu. Boyalı bölgenin etrafını dikenli tellerle ören Partizan bir de geriye çok çok iyi koşunca Maccabi Tel Aviv için dış atıştan başka çare kalmadı. Bluthenthal ve Anderson gününde olmayınca da mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Son sözümü de Vesely'e ayırayım. Bu çocuk yaş olarak değil de olgunluk olarak geliştiğinde beklenildiği gibi çok büyük oyuncu olabilir. Kariyerinin önündeki en büyük engel şu an için kontrol edemediği egosu ve heyecanı.

0 yorum:

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...