'Ya tempo, ya ölüm'
Hem bu çeyrek finali yazdığım için hem de gerçekten öyle düşündüğüm için en enteresan eşleşme diyebilirim buna. Öncelikle geldikleri ekoller ve oynadıkları basketbolla taban tabana zıt iki takım. Ortak yönleri mükemmel taraftar destekleri. İki takımın da beklentilerin çok üzerine çıktığını belirtmek lazım. Partizan için 'Top 16' bile yeterliyken, işi abartıp Final Four'a kadar götürebilecek bir eşleşme yakaladılar. Bu sezon Paris için erken rezervasyon yaptırmış Olympiakos, Panathinaikos ve Barca'yı yendiklerini hesaba katarsak Maccabi'yi geçmeleri sürpriz sayılmaz. Zaten gönülleri de çoktan kazandılar. Maccabi kanadında ise durum daha farklı. Onlar işin zor kısmını geçti, kolay kısmı kaldı diyebiliriz. İlk turda zorlu grupta iyi iş çıkarttılar, Top 16'da Siena'lı, Efesli, Real'li gruba hakimiyet kurdular. Sonuçta iki farklı basketbol karakterini, eğlenceli basketbol figürünü izleyeceğimiz için heyecanlıyım. Deli tempoyla hücum eden ve savunma sistemini MOSSAD'ın bile çözemediği Pini Gershon'un Maccabi'si ile zorladığında Barcelona'yı bile 45 dakikada 66 sayıda tutabilen Vujoseviç'in sistemli Partizan'ı.
PARTİZAN = RİBAUNT
Partizan'ın buralara kadar gelmesini sağlayan 1 numaralı etken 'ribaunt'. Onun temelinde de çok iyi 'box out' yapan oyuncular ve pozisyon bilgisinin yüksek olduğu bir takım yatıyor. Hücum ribaundu istatistiklerinde 24 takımın en iyisi konumundalar. Çembere attıkları şutların %38'ini geri alıyorlar. Savunmada ise yine ribauntlar belirleyici faktör. Son 8'e kalan takımlar içinde çemberine gönderilen topları da en iyi toplayan takım Partizan. Tempoyu kontrol ettiği maçlarda Partizan'ın kolay kolay bileğinin bükülmediğini de görüyoruz. Buna destek amacıyla düşük tempoda geçen Barcelona ve Panathinaikos maçlarını kazandıklarını söyleyeyim. Hücumun ve savunmanın iki ayrı lideri var. Tahmin edildiği üzere Maric, hücumun ilk opsiyonu. İyi beslenen ve sakatlığın etkisinden kurtulmuş bir Maric, Maccabi savunmasına iyi bir 'anti-tez' olabilir. Pini Gershon'un elinde onunla eşleşebilecek hiçbir oyuncusu yok. Tek sorun; Gershon tipi savunma'ma'nın sayılarının %62.52'ini asist üzerinden üreten Maric'e servis yapan kanalları tıkamasıyla yaşanabilir. Savunmada ise Lawrance Roberts ruhani lider. Yüreğini sahaya koyan Roberts için Maccabi eşleşmesi tam biçilmiş kaftan. Vujoseviç sisteminde parlayan Lasme'nin daha bu sezon başında Maccabi'den hiç de fena olmayan bir kontrat aldığını düşünürsek, Roberts'ın 'birkaç dolar fazla'sı için elinden geleni ardına 'komayacağı' düşünülebilir.
NE SAVUNMASI...
Maccabi tarafında ise yine tempo esas mesele. İstedikleri tempoya çıktıkları zaman durdurulamıyorlar. Hücum çeşitliliğiyle ilgili bol bol konuşma imkanımız olsa da savunmaları hakkında yapılacak yorum en literatürel tabirle 'İşkembe-i kübradan' sallamak olur. Sürekli adam değişen defansif anlayışları o kadar karmaşık ki pek çok rakibin de bizimle aynı kaderi paylaştığı kesin. Bu yüzden de Eurolig'in en iyi 2. savunma istatistiğine sahip takımı Maccabi. Takımın tempo yapmasındaki en önemli faktör 4.5'tan 5'e yuvarlanan kısayla oynamaları. Bu da ribauntlarda zaman zaman sıkıntılar yaşamalarına da sebep oluyor. Herkes topla yarı sahayı geçebildiği için hücumlar genelde 10 ila 12. saniyeler arasında sonuçlanıyor. Belli kalıplara bağlı kalmamaları onları maç içinde tahmin edilemez bir takım haline getiriyor. İlk skor opsiyonu Alan Anderson olsa da Doron Perkins, Bluthental ve Eidson hatta Wisniewski'nin alıp götürdüğü maçlar yok değil. Savunmada ise 'Lasme etkisi' oldukça hissediliyor. Uzun kollarıyla hemen herkesi rahatsız edebilen Lasme, D'or Fischer ile birlikte sınırlı fizikte olmalarına rağmen 'atletik uzun' ihtiyacını fazlasıyla karşılıyorlar. Sorun olabilecek bir nokta var. Bu ikilinin tek sıkıntısı, temel basketbol bilgisi oldukça yüksek olan Partizan uzunlarını tutarken, faul problemine girmeleri olabilir. Zira, Maccabi'nin bu iki uzunu yedekleyecek 3. bir ismi yok!
Temelde 8'er kişilik rotasyon kullanan iki takımın eşleşmesinde savunma havası esiyor...
GARDLAR (Eidson-Wisniewski-Perkins) vs. (McCalebb-Rasic-Bozic)
Top hakimiyeti yüksek 3 garda sahip Maccabi. Zaten temponun deliler gibi olmasının esas nedeni de bu. Kimse ribaundu alınca bir gard aramıyor. Zaten kısıtlı ribaunt yeteneği olan takımda bu işlerin erbabı Lasme ya da Fischer topu aldığında kendinden kısa gördüğü ilk aynı formalı adama topu atıyor ve genelde yaklaşık 10-12 saniye süren hücum da böylelikle başlamış oluyor. Partizan'da ise bu görevi McCalebb yürütüyor zira diğer iki gard daha çok sete set hücuma derinlik katan oyuncular. Bir nevi düşünen tayfa anlayacağınız. McCalebb'in bir yılda kat ettiği mesafeyi de takdir etmeden geçmeyelim. Maccabi'de gardlar skor gücünün önemli bir kısmını oluştururken, Partizan'da ise daha çok beslemeye dayalılar. Oyun zekası bakımından Sırp takımı önde olsa da hücum çeşitliliği ve patlayıcılık adına Maccabi bir adım önde...
FORVETLER (Anderson-Bluthental-Pnini) vs. (Kecman-Vesely-Roberts)
Alan Anderson ile Kecman'ı gard-forvet arasında bir rotasyona koymak şartıyla değerlendirelim. Maccabi bu 3'lü eşleşmede daha avantajlı. 'Top 16' döneminin en formda ismi Anderson. Yer yer şahsi oyunuyla Maccabi'nin pas trafiğinde İstanbul sendromu yaşamasına neden olsa da ABD'li oyuncu son 6 maçta 20 sayı, 5 ribaunt, 2.5 asist ortalamalarını yakaladı. Bluthental ise bildiğimiz Bluthental, Oscar Schmidt'ten kelli bu kadar rahat mesafe tanımaksızın şut sokan başka biri yok. Pnini'ye geldiğimizde ise hücuma ekstra enerji katan ama savunması kıt olan bir profil çıkıyor karşımıza. Partizan'da ise Kecman-Vesely-Roberts... Üçü de birbirinden farklı tipte oyuncular. Biri tutmuş, diğeri getirmiş, bir diğeri de yemiş tarzı. Roberts savunmanın efendisi. Takımın (+), (-) grafiğinde defansta o yokken Partizan maç başına 17 sayı fazla yiyor. Kecman ile Vesely ceza şutlarını çok yüksek yüzdeyle kesebilen bunun dışında kendi şutlarını da yaratabilen tarzda isimler. Mesela 19 yaşındaki Vesely, Maric'in oynamadığı PAO ve Barca maçlarında koyduğu inisiyatif ile galibiyeti getirmişti. O da maçların önemi arttıkça kendini büyüten tip oyunculardan. Maccabi tarafının, skor yönünde terazinin ağır tarafı olduğu kesin. Ancak mücadele seviyesinin kavga boyutuna ulaşacağını düşündüğüm için o farkın tahmin edildiği kadar açık olmayacağı kanaatindeyim. Yine de Maccabi yarım adım önde.
UZUNLAR (Lasme-Fischer) vs. (Mariç-Vranes)
Hücum için yaratılmış takımın savunmasını 'elit' düzeye çeken iki oyuncu Lasme ile Fischer. Lasme ortayı iyi kapatan, kollarını her yere sokarak rakibi rahatsız eden atletik mi atletik bir 4.5 numara. Vujosevic Okulu'nda geçirdiği bir senede kendine oldukça basketbol temel bilgisi kattığını da söylemek gerek. Blok yeteneği de tartışılmaz. Bu kadar iyi tarafının yanında tahmin edileceği üzere hücumda oldukça sınırlı. Kendi kendine üretimi neredeyse hiç yok. Fischer'ın hücum repertuarı daha geniş. Mesela yüksek post şutuyla, çok iyi gömülen Partizan'ın canına yakabilecek yetenekte. Ama ikisi de ortalamanın da ortalaması ribauntçu. Bu büyük sıkıntı yaratacaktır. Sezonun ilk yarısının MVP'si idi Maric. Sakatlandı, dönüşü gidişindeki kadar patlayıcı değildi. Ancak eski formunun yarısını bile yakalasa karşısında kendisi kadar kalın bir eşleşme bulamayacağı için serinin yıldızı olabilir. Vranes'in görevi belli. Geleni durdur gideni durdur, Maric'i dinlendir. Sayı da atarsa Vujoseviç'ten mutlusu yok. Ki Maric'siz dönemde 30-35 dakikalara yükselen rotasyonda oldukça iyi iş çıkartmıştı.
KAZANAN: EV SAHİBİ AVANTAJI
Serinin Sırbistan'da oynanacak maçlarını Pionir'den hali hazırda Eurolig seyirci rekorunu ellerinde tuttukları Belgrad Arena'ya aldıklarını da belirtelim. 22 binin üzerinde Partizan taraftarı; gerçekten çıkılması zor bir cehennem. Nokia Arena'dan bahsetmeden de olmaz. Maça ayrı havada başlayıp apayrı bir coşkuyla bitiriyor İsrailli taraftarlar. Belgrad Arena'yı karşılayabilecek tek atmosfer. Hal böyle olunca saha avantajı teknik ve taktiğin önüne geçiyor. İsrail'den kayıpsız gidecek Maccabi, Sırbistan'daki kaostan galibiyet çıkartıp seriyi 3-0 bitirebilir. Aksi halde son söz 5. maçta Nokia Arena'da söylenir.
Maccabi tarafında ise yine tempo esas mesele. İstedikleri tempoya çıktıkları zaman durdurulamıyorlar. Hücum çeşitliliğiyle ilgili bol bol konuşma imkanımız olsa da savunmaları hakkında yapılacak yorum en literatürel tabirle 'İşkembe-i kübradan' sallamak olur. Sürekli adam değişen defansif anlayışları o kadar karmaşık ki pek çok rakibin de bizimle aynı kaderi paylaştığı kesin. Bu yüzden de Eurolig'in en iyi 2. savunma istatistiğine sahip takımı Maccabi. Takımın tempo yapmasındaki en önemli faktör 4.5'tan 5'e yuvarlanan kısayla oynamaları. Bu da ribauntlarda zaman zaman sıkıntılar yaşamalarına da sebep oluyor. Herkes topla yarı sahayı geçebildiği için hücumlar genelde 10 ila 12. saniyeler arasında sonuçlanıyor. Belli kalıplara bağlı kalmamaları onları maç içinde tahmin edilemez bir takım haline getiriyor. İlk skor opsiyonu Alan Anderson olsa da Doron Perkins, Bluthental ve Eidson hatta Wisniewski'nin alıp götürdüğü maçlar yok değil. Savunmada ise 'Lasme etkisi' oldukça hissediliyor. Uzun kollarıyla hemen herkesi rahatsız edebilen Lasme, D'or Fischer ile birlikte sınırlı fizikte olmalarına rağmen 'atletik uzun' ihtiyacını fazlasıyla karşılıyorlar. Sorun olabilecek bir nokta var. Bu ikilinin tek sıkıntısı, temel basketbol bilgisi oldukça yüksek olan Partizan uzunlarını tutarken, faul problemine girmeleri olabilir. Zira, Maccabi'nin bu iki uzunu yedekleyecek 3. bir ismi yok!
Temelde 8'er kişilik rotasyon kullanan iki takımın eşleşmesinde savunma havası esiyor...
GARDLAR (Eidson-Wisniewski-Perkins) vs. (McCalebb-Rasic-Bozic)
Top hakimiyeti yüksek 3 garda sahip Maccabi. Zaten temponun deliler gibi olmasının esas nedeni de bu. Kimse ribaundu alınca bir gard aramıyor. Zaten kısıtlı ribaunt yeteneği olan takımda bu işlerin erbabı Lasme ya da Fischer topu aldığında kendinden kısa gördüğü ilk aynı formalı adama topu atıyor ve genelde yaklaşık 10-12 saniye süren hücum da böylelikle başlamış oluyor. Partizan'da ise bu görevi McCalebb yürütüyor zira diğer iki gard daha çok sete set hücuma derinlik katan oyuncular. Bir nevi düşünen tayfa anlayacağınız. McCalebb'in bir yılda kat ettiği mesafeyi de takdir etmeden geçmeyelim. Maccabi'de gardlar skor gücünün önemli bir kısmını oluştururken, Partizan'da ise daha çok beslemeye dayalılar. Oyun zekası bakımından Sırp takımı önde olsa da hücum çeşitliliği ve patlayıcılık adına Maccabi bir adım önde...
FORVETLER (Anderson-Bluthental-Pnini) vs. (Kecman-Vesely-Roberts)
Alan Anderson ile Kecman'ı gard-forvet arasında bir rotasyona koymak şartıyla değerlendirelim. Maccabi bu 3'lü eşleşmede daha avantajlı. 'Top 16' döneminin en formda ismi Anderson. Yer yer şahsi oyunuyla Maccabi'nin pas trafiğinde İstanbul sendromu yaşamasına neden olsa da ABD'li oyuncu son 6 maçta 20 sayı, 5 ribaunt, 2.5 asist ortalamalarını yakaladı. Bluthental ise bildiğimiz Bluthental, Oscar Schmidt'ten kelli bu kadar rahat mesafe tanımaksızın şut sokan başka biri yok. Pnini'ye geldiğimizde ise hücuma ekstra enerji katan ama savunması kıt olan bir profil çıkıyor karşımıza. Partizan'da ise Kecman-Vesely-Roberts... Üçü de birbirinden farklı tipte oyuncular. Biri tutmuş, diğeri getirmiş, bir diğeri de yemiş tarzı. Roberts savunmanın efendisi. Takımın (+), (-) grafiğinde defansta o yokken Partizan maç başına 17 sayı fazla yiyor. Kecman ile Vesely ceza şutlarını çok yüksek yüzdeyle kesebilen bunun dışında kendi şutlarını da yaratabilen tarzda isimler. Mesela 19 yaşındaki Vesely, Maric'in oynamadığı PAO ve Barca maçlarında koyduğu inisiyatif ile galibiyeti getirmişti. O da maçların önemi arttıkça kendini büyüten tip oyunculardan. Maccabi tarafının, skor yönünde terazinin ağır tarafı olduğu kesin. Ancak mücadele seviyesinin kavga boyutuna ulaşacağını düşündüğüm için o farkın tahmin edildiği kadar açık olmayacağı kanaatindeyim. Yine de Maccabi yarım adım önde.
UZUNLAR (Lasme-Fischer) vs. (Mariç-Vranes)
Hücum için yaratılmış takımın savunmasını 'elit' düzeye çeken iki oyuncu Lasme ile Fischer. Lasme ortayı iyi kapatan, kollarını her yere sokarak rakibi rahatsız eden atletik mi atletik bir 4.5 numara. Vujosevic Okulu'nda geçirdiği bir senede kendine oldukça basketbol temel bilgisi kattığını da söylemek gerek. Blok yeteneği de tartışılmaz. Bu kadar iyi tarafının yanında tahmin edileceği üzere hücumda oldukça sınırlı. Kendi kendine üretimi neredeyse hiç yok. Fischer'ın hücum repertuarı daha geniş. Mesela yüksek post şutuyla, çok iyi gömülen Partizan'ın canına yakabilecek yetenekte. Ama ikisi de ortalamanın da ortalaması ribauntçu. Bu büyük sıkıntı yaratacaktır. Sezonun ilk yarısının MVP'si idi Maric. Sakatlandı, dönüşü gidişindeki kadar patlayıcı değildi. Ancak eski formunun yarısını bile yakalasa karşısında kendisi kadar kalın bir eşleşme bulamayacağı için serinin yıldızı olabilir. Vranes'in görevi belli. Geleni durdur gideni durdur, Maric'i dinlendir. Sayı da atarsa Vujoseviç'ten mutlusu yok. Ki Maric'siz dönemde 30-35 dakikalara yükselen rotasyonda oldukça iyi iş çıkartmıştı.
KAZANAN: EV SAHİBİ AVANTAJI
Serinin Sırbistan'da oynanacak maçlarını Pionir'den hali hazırda Eurolig seyirci rekorunu ellerinde tuttukları Belgrad Arena'ya aldıklarını da belirtelim. 22 binin üzerinde Partizan taraftarı; gerçekten çıkılması zor bir cehennem. Nokia Arena'dan bahsetmeden de olmaz. Maça ayrı havada başlayıp apayrı bir coşkuyla bitiriyor İsrailli taraftarlar. Belgrad Arena'yı karşılayabilecek tek atmosfer. Hal böyle olunca saha avantajı teknik ve taktiğin önüne geçiyor. İsrail'den kayıpsız gidecek Maccabi, Sırbistan'daki kaostan galibiyet çıkartıp seriyi 3-0 bitirebilir. Aksi halde son söz 5. maçta Nokia Arena'da söylenir.
0 yorum:
Yorum Gönder