Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

5 Kasım 2010 Cuma

Barcelona: 61 - Fenerbahçe: 69 (Tarih Yazan Psikoloji)

 
Geçen sene Fenerbahçe Ülker Barcelona'ya 34 sayı farkla yenildiğinde "Yorumsuz" , Siena'ya 43 sayı farkla yenildiğinde de "Büyük Kulübün Küçük Adamları" demiştim. Bir an bile pişman olmadım söylediklerim için. Böylesine potansiyelli bir takım kendinden küçükler tarih yazarken, o sayfaların arasında silinip gitmemeliydi. Fenerbahçe Ülker ve Avrupa'nın diğer büyükleri arasında 40 sayılık fark olmamalıydı, yoktu da. Fark tamamen psikolojikti. İşte bu yüzden bu akşamki maç çok önemliydi. Spahija'nın kadrosu da, Tanjevic'in kadrosu da büyüktü ama sadece Spahija'nın takımı büyük olduğunu hissediyordu, izleyenlere de hissettiriyordu. Bu gece büyük bir karakter testi, büyük bir psikolojik test anlamına geliyordu.

Bu blogda defalarca yazdım, yazmaya da devam edeceğim. 2009-2010 sezonunun başından itibaren rüzgar gibi başlayan Barcelona'yı yenen tüm takımlar Barcelona'yı 70 sayının altında tutmayı başararak buna ulaşmıştı. Sadece geçen senenin ACB finalindeki üçüncü maçta, Fernando Buesa'daki son maç uzatmaya gitmiş, o maçta da normal sürede Barcelona sadece 66 sayı üretebilmişti. Barcelona'yı savunmak zor ve önemli. Kaliteli oyunculara sahip olduğu için değil, çok iyi takım organizasyonuna sahip olduğu için çok zor. Ama dikkatli izleyen biri için bir şeyi görmek zor değildi. Kafa kafaya giden, sonuna eşit girilen her maçta Xavi Pascual ve ekibi panikliyor, kalitesine yakışmayan bir performans gösteriyordu. Bu Gran Canaria maçında da böyle oldu, Caja Laboral serisinde de böyle oldu, tartışmalı basketle kazanılan Manresa maçında da böyle oldu. Ama esas mesele Barcelona'yı paniğe sokmak değil, Barcelona'yı paniğe sokacak noktaya gelebilecek kadar direnmekti. İşte Fenerbahçe Ülker bu gece bunu başardı. 

Barcelona'ya karşı tempoyu yükseltmek de, sete set hücumu tercih etmek de aynı derecede riskli çünkü her iki oyun düzenini de rahatça uygulayabiliyor, aynı şekilde savunma yönünde de etkili olabiliyorlar. Kaybettikleri maçlarda bile oyunun temposunu kendilerine göre ayarlayabiliyorlar. Ama bu gece Barcelona'ya karşı tempolu oynamak kesinlikle doğru tercihti. Sebebi de Rubio'nun yerlerde sürünen hali. Geçen sene direksiyon koltuğunda tek başına oturan ve takımı uçuran Rubio bu haldeyken sete set oynamak mantıklı bir tercih olmazdı. Çünkü son 3-4 aydır Rubio'lu Barcelona hızlı oyunda freni patlamış kamyon gibi. Fenerbahçe Ülker de direksiyon koltuğu boş olan Barcelona'ya karşı korkmadığını gösterdi. Geçmiş senelerden farklı olarak alışık olmadığımız şekilde, hem de en güçlü boyalı bölgelerden biri olan Barcelona'ya karşı Ukic ve Tomas'ın cesur penetreleri Barcelona'nın da savunma dengesini bozdu. Tabi bu dönemdeki hareketli savunma da hem Barcelona'yı dengesiz hücumlara zorladı, hem de takımın savunma özgüvenini arttırdı. Giren çıkan kim olursa olsun pota altını zorlamaya devam etti. 

Son dönemin en iyisi Lavrinovic aklını İstanbul'da bırakıp, bedenini takım uçağıyla İspanya'ya yollamıştı ama onun yerine sahada Vidmar vardı. Hem Lorbek ve Ndong gibi oyunculara karşı sırtı dönük cesurca hücum etti, hem de ikili oyunlarda müthiş yardıma geldi. Ömer ve özellikle Kinsey Juan Carlos Navarro'yu müthiş savundular. Ukic ve Greer takımı müthiş yönettiler, gerektiğinde sahneye çıkıp takımı sırtladılar. Barcelona da dönem dönem tam saha baskıyla ve pota altını zorlayarak Fenerbahçe Ülker'e karşılık verdi. Hatta bir ara Lakovic rüzgarıyla 4 sayı da öne geçti ama Fenerbahçe Ülker bugün kazanmaya niyetliydi. İlk yarı mecbur kalmadıkça üçlüğü düşünmeyen takım, ikinci yarı biraz da düdüklerden çekinerek içeriyi zorlamadı ve dış atışlara yöneldi. Bazen de top sizi sevecek işte. Üçüncü çeyrek biterken gelen Emir'in üçlüğü, ardından son periyodda Mirsad, Tomas ve Emir'in arka arkaya üçlükleri Fenerbahçe Ülker'e hayat verdi, her an düşmeye hazır gardı diri tuttu.

Barcelona formsuz olsa da onları Eurolig şampiyonu yapan 365 günün her anında aynı performansı ortaya koyabilme potansiyelleriydi. Dün Fenerbahçe Ülker bunu da kırdı. Barcelona'ya karşı geriye düşen birçok takımın kaderini paylaşmayarak geri dönmeyi, söke söke bu maçı almayı başardı. Herşeyden önemlisi taraftarın maç öncesi hissettiği "Neden olmasın" inancının klişe, boş bir umut olmadığını, artık herşeyin farklı olduğunu gösterdi. Daha önce pes ettiği, birinci dakikadan boyun eğdiği büyüklere "Ben de büyüğüm, geri döndüm" mesajı verdi. Bu potansiyel ve bütçeyle Fenerbahçe Ülker'in Partizan politikasıyla değil, Barcelona gibi mücadele etmesi gerektiğini gösterdi. Ve Fenerbahçe Ülker deplasmanda son Eurolig şampiyonu, Avrupa'nın en iyi takımı Barcelona'yı 61 sayıda tutup yenerken Tanjevic'in Virtus Roma'sı evinde formsuz Real Madrid'e 18 sayı farkla mağlup oldu. Kimisi tesadüf der, kimisi kader. Ben psikoloji diyorum buna. Büyük olmak için önce büyük gibi hissetmek lazım.
REGAL FC BARCELONA (61): Victor Sada 4 (4 ribaund), Ricky Rubio, Jaka Lakovic 11 (2 ribaund- 2 asist), Juan Carlos Navarro 12 (4 ribaund- 2 asist), Kosta Perovic (1 ribaund), Fran Vazquez 4 (7 ribaund), Boniface Ndong, Terence Morris 3 (6 ribaund), Erazem Lorbek 10 (5 ribaund- 1 asist), Pete Mickeal 17 (4 ribaund- 2 asist), Roger Grimau

FENERBAHÇE ÜLKER (69): Roko Ukic 13 (6 ribaund- 2 asist), Mirsad Türkcan 6 (5 ribaund), Ömer Onan 6 (2 ribaund), Lynn Greer 7 (1 ribaund- 4 asist), Darjus Lavrinovic 3 (6 ribaund- 1 asist), Gasper Vidmar 6 (4 ribaund), Oğuz Savaş 6 (2 ribaund), Tarence Kinsey 2 (1 ribaund), Marko Tomas 12 (6 ribaund- 1 asist), Emir Preldzic 8 (1 ribaund- 1 asist)

4 yorum:

Onur dedi ki...

Hocam psikolojik etken konusuna ben de katılıyorum fakat bugün hücumu sürükleyen Ukic'in önceki sezon Euroleague bölümünde kadroda olmadığını, ve hatta playoff dönemlerinde dahi bu takıma bu derece adapte olmadığını unutmamak lazım. Aynı şekilde takımın 2. en önemli opsiyonu olan Marko Tomas bu sene takıma dahil oldu. Gene geçen sene kadroda olmayan, dönüşünde ise artık saç baş yoldurmayan bir Vidmar'ın kadromuzda. Veya onun saç baş yoldurmasına mahal yaratacak bir basketbol sistemi içerisinde olmadığımızı söyleyelim. Gene ne kadar kötü gününde de olsa en azından Semih gibi kötü gününde takıma zarar veren bir oyuncu yerine Lavrinovic gibi, ölüsü bile rakibi tehdit eden, rakibin 4 numarasının her zaman 3 sayı çizgisine açılmasını sağlayan bir uzunumuz var. Bu saydığım 4 kişi oyunun büyük bölümünü sürükleyen isimler ve bunlar geçen sene yoktu veya yok gibiydi. Bu yüzden psikolojik etkenin o kadar da büyük olduğunu düşünmüyorum ben kendi adıma..

Alpisbayram dedi ki...

musabakanin ozeti aslinda son saniyelerdeki fotograf mac bitmis ukici yanina cagirip ona firca atiyor neden pas vermedin son pozisyonda diye iste Spanja ile Tanjevic farki. Bazilari bilmiyor olabilir Spanja Avrupa Basketbolunun morinhosudur. Bu arada yazi icin tesekkurler.

DaesAgelmar dedi ki...

Maçın izlediğim periyotlarında dikkatimi çeken en önemli şey fiziksel olarak savunmada yenilmeyen bir takım görüntüsünü veriyor olmamızdı. Tanjevic rotasyon konusunda tutarsız maçlarından sonra Spahija'nın rotasyonu oldukça güzel sonuçlar veriyor. Dikkatimi çeken bir diğer şeyde Greer savunmadan çok acil durumlarda hemen sayı bulacak bir opsiyon olarak kullanılması daha doğru olacak gibi duruyor.

oscar dedi ki...

çok önemli bir başarı hem de deplasmanda. eğer istanbul'daki maç ta kazanılırsa grup liderliği ve 2. turda daha kolay maçlarla elemelere kadar takım rahat eder.

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...