A GRUBU
Partizan, Nokia Arena'dan çıkmanın anahtarının hızlı hücumlardan geçebileceğini düşündü maçın başında. Ancak, tempoyu düşüren ve Chuck Eidson liderliğinde doğru hücum eden Maccabi Partizan'ı maçın başında zor durumlara soktu. Her hücumda ve savunmada adım adım farkı artıran Maccabi, Jawai ve Gist'in 2. çeyrek başında bulduğu sayılarla ilk çeyrekte elde ettiği avantajı kaybetmek üzereydi ki Blatt müdahale etti. Bu moladan sonra Maccabi savunmanın dozunu epeyi artırdı ve hücumda sürekli pota altını düşündü, doğru şutları buldular ve alan savunmasına çok zorlanan Partizan'ı yavaş yavaş maçtan koparmaya başladılar. 2. ve 3. çeyrek boyunca gelen 2-3 alan savunması ve özellikle adam eşleşmeli alan savunmasıyla kendilerini giderek geliştirdiklerini gösterdiler.
Öncelikle, önemli bir gelişmeyle başlayalım. Zalgiris sadece 15 top kaybı yaptı, bu başarıda Prokom'un da katkısını unutmayalım. Skor olarak baktığınızda en azından belli bir savunma düzeyinin olduğunu düşünebiliriz. Ancak, o kadar istikrarsız bir şekilde hücumlar edildi ki iki takımda zaman zaman önemli seriler yakalayarak, ya avantajlı bir fark yakaladığını düşündü ya da geriden gelip maça ortak oldu. Zalgiris'te sorun belli. Hücumu yönetecek bir lider bulamıyorlar. Kalnietis bu görevin altında kaldı. Prokom zaten bireysel performanslarla bir şeyler yapabilen bir takım. Buna Zalgiris'in de düzen dışı hücum etmesi, maçı bir Euroleague müsabakasından çok Avrupa'nın orta sınıf bir liginde orta sıra maçı haline getirdi. Yine de bu maçta göze çarpan 2 oyuncu vardı; Zalgiris'ten Martynas Pocius ve Prokom'dan Daniel Ewing. Martynas Zalgiris'in sahada en verimli oyuncusu olurken, Ewing iyi oynadı gerçi ama biraz daha seçerek şut atsa çok maçın galibi Gdynia'da Prokom olabilirdi.
Ve Euroleague tarihinin en enteresan serilerinden biri olan Caja Laboral'in üstüste 5 mağlubiyeti bu maçla beraber sona erdi. Ancak, bu seri sona erse de Dusko Ivanovic bitme şeklinden pek memnun değildir diye düşünüyorum. Çünkü, Caja Laboral bu gece çoğunlukla aklının tamamına yakınını hücum için kullandı. Splitter ve Prigioni'den sonra bu sene tartışmasız bir şekilde takımın lideri olan Fernando San Emeterio ve Brad Oleson'un zeki oyuncular olması ve Fernando Buesa Arena'da taraftarın desteğini yanlarına alarak bu 2 oyuncunun Planinic ve Raul Lopez'e karşı istatistiklerde olmasa da parke üstünde üstünlük kurması galibiyetin anahtarı oldu. Bir cümlede çok eleştirdiğimiz Stanko Barac'a. Ivanovic onu yavaş yavaş ısındırıyor. Belki bu sene ve gelecek sene üst düzey maçların hepsinde çok ezilecek ve eleştiri toplayacak ama işler hep böyle giderse elit pivotlar arasına girecek. Zaman zaman kendisinden 7 cm kısa olan Loncar sanki Barac'dan daha uzunmuş gibi bir görüntü ortaya çıkıyordu ama şimdilik o sabretmeli ve çalışmalı. Neyse maça dönecek olursak, Scariolo'da Ivanovic'in savunmasız ve sürekli atarak, hızlı oyununa çoğunlukla ayak uydurdu. Zaman zaman savunmayı yukarı çıkarmaya çalışsa da, takımı isteksiz rakip Caja Laboral olunca maç koş-koşa döndü. Bir başka detayda Teletovic'in oldukça yüzdeli ve mantıklı şutlar atması oldu. Yetenekli bir adam aklını da işin içine katınca durdurulamaz olabiliyor. Takımın kısaları Huertas, Logan ve San Emeterio'dan daha az ribaunt almasını ise açıklayabilmek zor. Neyse, Ivanovic bir kumar oynadı ve tuttu diyelim, bitirelim.
A Grubu'nda Maccabi matematiksel olarak da liderliği garantiledi ve oyunuyla da F4 için en önemli aday olduğunu gösterdi. Üstüste 5 mağlubiyet alan ve bunu Khimki karşısında sona erdiren Caja Laboral, Grundwald'de Litvanyalılara karşı bir savaş vermeli. Ancak, tarihi olayda Tötonlar savunmayı hiç düşünmemiş ve biz saldıralım yenelim mantığındaydılar. Eğer, Caja Laboral'de aynı tavrı sürdürürse sonları Tötonlardan farklı olmayacaktır. Ancak, kayıplarının bir telafisi olabilir. Khimki'de Nokia Arena'ya gidiyor. Bu grupta dördüncülük için Caja Laboral ve Khimki'nin savaşacağını tahmin etmek mümkün değildi. Yine de Laboral Zalgiris'i, Khimki Maccabi'yi yenerse iş iyice karışır. Her şey son haftaya kalır. Partizan ise evinde Asseco Prokom'a karşı açık bir şekilde favori. Kazanırlarsa çıkmayı garantileyecekleri gerçeği önümüzdeyken Pionir'de Prokom'un şansı çok az.
B GRUBU
Olympiacos'un 3 guardından 2'si gerçekten muhteşem bir maç çıkarır ama Olympiacos kaybeder. Gerçekten öngörülmesi zor bir senaryo ama Avrupa'da favori olmayan takımların istek, düzen, mücadele ve muhteşem bir oyun planıyla neler yapabileceğinin kanıtı Malaga'nın ve özelinde Reneses, Saul Blanco ikilisinin zaferi. Savunmada güçlü ve hücumda hızlı bir Malaga, Olympiacos'un 4. çeyrek dışından bir türlü ritm tutmasına izin vermedi. Özellikle, savunmadaki agresiflikleri 3. çeyrek boyunca Olympiacos'un takım halinde sürekli top kaybı yapmasını sağladı ki bu takımın guardlarını düşününce bu gerçekten mucizevi bir olay. Olympiacos'un pick and roll zaafını da sürekli cezalandıran Malaga, eğer 4. çeyrekte paniklemese ve 3 çeyrek boyunca nasıl oynadığını balık gibi bir anda unutmasa maç hiç bir şekilde ortaya gelmezdi ve Teodosic'in son şutuna kalmazdı. Son çeyrekte insanlık dışı oynayan Vasilis Spanoulis 18-2'lık Olympiacos serisinin baş rol oyuncusuydu ve 8 dakika kala 17 sayıya kadar çıkmış fark, 2 dakika kala Zoran Erceg'in 3'lüğüyle 2 sayı farkla da öne geçtiler. Üstelik fark 17'ye çıkarken Bourosis'de 5 faulle oyun dışı kalmıştı. Yine de savunmayı tekrar toparlayan Malaga 6-0'lık bir seri yakalayarak maçı almasını bildi. Bu maçın 3. çeyreği Olympiacos'la oynayacak her takımın ezberine girer. Bu sene, Ivkovic'in gelişiyle şampiyonluğa Barça kadar yakın olduğunu düşündüğüm Olympiacos, hala bir şeyleri eksik bir takım.
Gerçek Roma nihayet parkelere döndü. Tamam, Roma kolay pes eden ve serti görünce mücadeleden kaç bir takım ama Madrid'de Caja Magica'da sürekli agresif ve basketbola aç bir şekilde oynadı. Hani bir 40 dakika daha olsa oynarlar gibi bir havaları vardı. Savunmada yavaş yavaş bir makine düzenine kavuşuyorlar. Roma'ya "gerçekten" 22 top kaybı yaptırdılar ve 11'de blok yaptılar. Parti gibiydi. Top kayıplarının bir çoğu pick and roll hücumunda geldi ki bu Roma oynayamadığı için değil savunmayı bir şiir gibi yapan Madrid sayesindeydi. Kabul etmek gerek her zaman bu seviyeye çıkamıyorlar ama geçen seneye göre savunmaları çok iyi durumda. Tamam Sergio Llull hırs konusunda marjinal bir isim ama fark 14'ken son saniyede içeri drive ettikten sonra dışarı Garbajosa'yı gördüğü bir pozisyon var. Garbajosa'nın buzzer beaterı girer ve Real Madrid takım olarak maç sonunda galibiyet şutunu sokmuş gibi seviniyor. Bu çok önemli bir şey ve bütçe düştüğü için düşen oyuncu kalitesi, takım kimyasını aynı oranda artırıyor. Takımda tek bir ego var, o da Messina. Bu takım her şekilde mücadele eder, eksik olan beyin Prigioni'de döndüğüne göre, cehennemlerden çıkmak için ellerinde güzel silahları var.
Spiroudome'da Real Madrid'den daha fazla mücadele ettiği kesin Brose'nin. Her şey bir miktar şansa ve trende bağlıdır. Burada galip gelebilirlerdi de ancak bu maçtan önce kaybettikleri şanssız maçlar onların gardını feci halde düşürmüş durumda. Şu deplasmanda bile yeteri kadar istemediklerini söylemek mümkün. Spirou kendi evinde büyük bir açlıkla oynuyor, saldırıyor. Aslında, maçın başında Spirou bir anda öne fırlasa da Brose 2. ve 3. çeyrek boyunca maça tutunmaya çalıştı, burada da devreye Demond Mallet girdi ve maçı koparmayı bildi. Demond Mallet'nin bu maçta Spirou adına 26 sayısı var. Brose'de potansiyelli ve 21 yaşındaki Tibor Pleiss'in ise 13 sayı 9 ribauntu var.
B Grubu'nda Olympiacos'un 3. mağlubiyeti de, her ne kadar Malaga karşısında alınmış olursa olsun şaşırttı. Aslında, kağıt üstünde kolay görünen Spirou deplasmanları var ama Spirou'nun kendi evinde nasıl oynadığını defalarca yazdık. Spirou ise bu maça tutunmak ve Roma'dan gelecek Malaga galibiyetini bekleyek durumdalar. Yine de Spirou'ya bu olayda yetmeyecek. Sonraki hafta Real Madrid'le oynuyorlar, yani büyük çaplı bir mucizeye ihtiyaçları var. Real Madrid ise bütün ümitleri bitmiş Brose'yle Spechert Arena'da karşılaşacak. Madrid, Brose'yi yenip evinde Malaga'yı ağırlayacak. Olympiacos, Madrid ve Malaga'nın ilk 3 sırada yer kapma mücadelesi hız kesmeden devam edecek ama fikstür avantajıyla Olympiacos önde diyebiliriz.
C GRUBU
Maç yazısı için buraya.
Rytas'da Saras'ın gelişi en çok uzunlara yaramış gibi görünüyor. Saras'ın basketbol aklı sadece o sahadayken işlemiyor. Şöyle bir nokta var, onunla idman yapan oyun kurucularda (El Amin hariç) Saras sahada yokken, benzer işler çıkarmaya çalışıyorlar. Fizik olarak da giderek toparlanıyor Jasikevicius. Bu maçta 21 dakika süre aldı ama giderek artacaktır. Başabaş gitmesi beklenen maçta Rytas'ın güvenli bir farkla önde olmasını da Saras'ın basketboluyla açıklamak mümkün. Ne zaman trend Cholet'den yana olsa o zaman Saras müdahale etti oyuna. Nalgavicius'un 16 sayı 9 ribaunt ve Milko Bjelica'nın 18 sayı 8 ribauntunu başka türlü açıklayamayız zaten. Atletizm odaklı bir oyunu olan Cholet'nin hatası ise Rytas'ın yüksek temposuna kanmak oldu. Gerçi, Cholet daha sakin oynamaya çabalasa sonuç daha vahim olabilirdi. Kendileri gibi oynadılar ve bu oyunda bu sonucu doğurdu.
Cibona Zagreb yoluna nagalip olarak devam ediyor. Gerçi, dil kurallarında olumsuz bir önekin yanına olumlu bir söz gelmiyordu sanki. Cibona'da böyle aslında. Saha dışında o kadar olumsuz olaylar var ki, saha içinde ne kadar yetenekli gençleri olursa olsun farketmeyecek. Bogdanovic ve Radosevic başka bir zamanda, bir iki önemli oyuncuyla birlikte Cibona'yı taşıyor olabilirdi. Bir zamanlar en önemli deplasmanlardan olan Zagreb, şimdi istatistik kaygıların egemen olduğu bir deplasmana dönüştü. Siena'da herkes ribaunt aldı, herkes sayı üretti. Kaukenas ve Ksistof Lavrinovic Siena adına maçın koparılması gereken bölümde öne çıktılar ve sonra herkes güzel süreler aldı.
C Grubu'nda Palaestra'da grubun ikinci kader maçı oynanacak ve sonuca göre Palau Blaugrana'da ilk 3 belli olmaya başlayacak. Kazanan lider olacak. Fener kaybederse büyük ihtimalle 3 olacak. Siena kaybederse Barça ile 2 için Palau Blaugrana'da karşılaşacak. Barça, Siemens Arena'da hata yapmamaya çalışacak ve Cholet'de bu hafta Cibona'yla oynuyor.*
D GRUBU
Maç yazısı için buraya.
CSKA, Dimitry Shakulin'le tekrar ayağa kalkmak ve Top 16 kapısını aralamak istiyordu, bunu Valencia karşısında başardılar. Pesic'li Valencia ise işini zorlaştırdı. Maça Siskauskas'ı kullanarak ve içeride Dmitry Sokolov'u kullanarak başlayan CSKA bu konuda başarılı oldu. Maça oldukça iyi başlayan Siskauskas'ın savunmasına Victor Claver'i veren Pesic, bu konuda başarılı oldu ve Siskauskas'tan uzun süre ses çıkmadı. Ancak, bu sefer devreye JR Holden girdi ve CSKA ilk çeyrekte, diğer maçlarda olduğu gibi krize girmeden devam etti. Vujosevic'in başarısız olmasının temel nedenlerinden biri buydu bana kalırsa. Örneğin AJ Milano karşısında da böylelerdi. Maça çok iyi başlamışlardı ama Milano temel dişlileri durdurmayı başarınca, ikinci veya üçüncü faktörleri devreye sokamıyordu CSKA. Sonrası zorlama birebirlere kalıyordu ve daha planlı olan Milano maçı alıyordu. Efes Pilsen karşısında da bu böyleydi. İkinci çeyrekte Valencia bir bölümde tam dediğimizi yaptı. 7-0'lık bir seri yakaladılar ve farkı 2 sayıya kadar indirdiler. Siskauskas'ı durdurmalarının yanı sıra, JR Holden'ın pas kanallarını kapattılar. İçeride Lischuk'la kuvvetli bir direnç oluşturdular. Bu sefer devreye Trajan Langdon girdi. Yani, sürekli diğer faktörleri öne çıkarmayı başardılar. Tamam, CSKA çok önemli bir isimlere sahip, çok iyi bir takım. Şu an yaşadıkları sadece form düşüklüğü, bir yerde toparlanacaklar. Bu maçın içerisinde de genelin öyküsünü bulabilmek mümkündü. 3. çeyrekte önemli silahları olan Valencia, hem savunmada hem hücumda muhteşem oynayınca maçın kontrolünü de skoru da kendi lehine çevirmeyi başardı. CSKA ise 4. çeyrekte tekrar kendini, limitlerini ve gücünü gösterdi. Moskova'dan bu tip durumlarda çıkmak mucize ister ve Valencia bunu başaramadığı için üzülmemeli. Ancak, CSKA giderek toparlıyor, saha içinde ve dışında bunun izlerini görebilmek mümkün.
Jure Zdovc mucizeleri başarmaya devam ediyor. Mağlup oldular, evet ama bu deplasmanda 41-42 dakika boyunca bu limitlerle ayakta kalmayı kim başarabilir? 5 faulle dışarıda kalan tek oyuncuları olabilir ama pota altı oyuncularının hepsinin faul problemlerinin yanında bu oyuncuların artık yorulması mücadele güçlerini düşürdü. Daha dengeli ve güçlü bir kadroyla Zdovc'un neler yapabileceğini çok merak ediyorum ve onun bu macerasını bile keyif ve ilgiyle takip ediyorum. Neyse, maça dönelim. Maçın en kritik noktası kesinlikle hücum ribauntları oldu. Bu noktada ağırlığını koyan PAO, tam 10 tane daha fazla hücum etti. Olimpija daha yüksek yüzdeyle şut attı ki bu olmasaydı maçın içinde bu kadar süre kalamazlardı. Spanoulis'i kaybeden Obradovic'in de Nick Calathes'den bir Spanoulis çıkarma projesi ise bu maç başarılı oldu. Sürekli içeri drive eden Calathes, Olimpija savunmasını çok zorladı. Nick Calathes'in içeri drivelarının dökümünü istatistik kağıdında bulmak zor olabilir. Calathes'in başarılı driveları spacing ya da alan boşaltma açısından çok kritik. En azından bu dediğimi şöyle ispatlayayım; Panathinaikos 13/32'le %40 üçlük attı. 32 üçlük deneyen bir takım için %40 başarılı sayılabilecek bir yüzde. Calathes'i burada öne çıkarmamamızın sebebi tamamen görünmeyen isim olmasından kaynaklı. Yoksa, Romain Sato'da bu işi mükemmel bir şekilde yapıyor. Panathinaikos bu galibiyetle resmen veya matematiksel olmasa da liderliğini garantiledi ki Obradovic'in ihtiyacı olanda buydu.
D Grubu'nda işler çok karıştı. Tepede PAO ve Olimpija çıkmayı garantilediler. Ancak, Efes Pilsen, Valencia ve CSKA o 4. sıra için inanılmaz bir mücadele verecekler. Şu an fikstür ve form açısından inanılmaz bir denge var. CSKA fikstür açısından avantajlı ama form düzeyleri bunu net olarak söylememize engel oluyor. Efes Pilsen, matematiksel olarak avantajlı, ancak içeride PAO, dışarıda ölümcül bir CSKA maçı oynayacak olmaları, deplasman formlarının Cibona'dan farksız olması onlar adına net konuşmamıza da engel. Valencia ise performans olarak toparlıyor olabilir ama bu hafta Milano deplasmanındalar ve içeride Olimpija'yla oynuyorlar. Eğer bu hafta Milano'yu deplasmanda yenmeyi başarabilirlerse gruptan büyük ihtimalle çıkan taraf onlar olacak.
*Mel'in uyarısıyla hatalı olan kısım düzeltilmiştir. Teşekkür ediyorum.
1 yorum:
Fenerbahce tek sayi farkla kaybetse dahi barcelona'nin iki macini da kazanmasi durumunda ucunculuge dusuyor. Sayi averajinin pek bir onemi yok yani.
Yorum Gönder