Final öncesi birçok insan Panathinaikos'u öne çıkarsa da benim gönlümdeki favorim Panathinaikos ama şampiyonluk favorim Maccabi Tel Aviv'di. Buna Panathinaikos'un Siena'nın yaptığı muazzam savunmaya gösteremediği reaksiyon ve Maccabi Tel Aviv'in her oyuna göre şekil alma kabiliyeti sebep olmuştu. Ama Panathinaikos o kadar basit ama o kadar güzel bir şampiyonluk elde etti ki Barcelona'da Jimmy Jump gibi parkeye atlayıp Obradovic'in ellerinden öpmek istedim. Panathinaikos 6. Avrupa şampiyonluğuna ulaşırken, Obradovic için bu rakam 8'e ulaştı.
Maç öncesi iki takımın üzerine oyununu inşa ettiği temel çok iyi biliniyordu. Maccabi Tel Aviv Schortsanitis üstünlüğünü ve ona mutlaka gelecek ikili sıkıştırmaların neticesinde boş oyuncuyla dış şut bulma hamlesini yapacaktı. Üstelik Schortsanitis pasör bir uzun olmamasına rağmen. Panathinaikos da her zaman en iyi yaptığı iş olan ikili oyunla pota altından Maccabi Tel Aviv'i vuracaktı. Panathinaikos'a pota altında savunmada tehlike yaratabilecek tek isim olan Schortsanitis'in savunma konusundaki zaafiyeti Batiste, Fotsis, Maric ve Vouigouikas gibi skor yaratabilen uzunlar için bulunmaz bir nimetti. Obradovic de uyguladığı planla bu nimeti sonuna kadar kullandı. Maçın başından itibaren Schortsanitis topu eline her aldığında o kadar güzel yardım geldi ki bir süre sonra Sofo gerildi ve herzamanki saçma sapan faulleriyle ilk çeyreğin ortasında iki faule ulaştı. Tabi bunda Obradovic'in hücumda Maric hamlesini yapmasının da rolü büyüktü. Geçtiğimiz sezon Partizan formasıyla Sofo'ya karşı bir maçta 38, diğerinde 30 rating rakamına ulaşan Maric eski formunda olmasa da onunla boğuşabilecek, zekasıyla onu savunmada zor duruma düşürebilecek önemli bir isimdi. Ve bu akşam görevi Sofo'yu devre dışı bırakmaktı. Bunu yaparken de hiç zorlanmadı. Üçüncü çeyrekte yakın savunmaya kızıp çok komik bir faulle üçleyen, dördüncü çeyreğin başında da dörtleyen Sofo Blatt'ın tüm hücum planlarını altüst etmeyi başardı. Bütün bir seneye damga vurduktan sonra finalde yine Olympiakos günlerinden kesitler sunarak gümüş madalya koleksiyonun devam etti. Belki de yeşil formaya karşı bir sıkıntısı olabilir.
Barcelona'da Avrupa'nın en büyüğünü belirleyecek final iki takım arasında oynanırken aynı anda iki oyuncu arasında da bir başka final oynanıyordu. 13'lerin savaşında Diamantidis ve Eidson müthiş bir düello gerçekleştirdiler ama kazanan tabi ki Dimitris Diamantidis oldu. Üstelik Diamantidis bunu yaparken Eidson gibi oynayarak değil, oynatarak kazandı. Chuck Eidson'ın 17 sayı 7 ribaunduna, 16 sayı 5 ribaund ve 9 asistle karşılık verdi. Daha da önemlisi Eidson'la karşılıklı birbirlerini savunmalarına rağmen 2 gün önce Siena karşısında yaşadığı sıkıntıyı zerre kadar yaşamadı ve tüm takım arkadaşlarını besledi. İçeriye indirdiği müthiş toplar, drive üzeri Maccabi Tel Aviv savunmasını darmadağın eden sürpriz pasları onun ne kadar özel bir oyuncu olduğunu bir kez daha gösterdi. Oyuna o kadar hakimdi, parkenin o kadar bariz lideriydi ki maçın son anlarında Panathinaikos'lu oyuncular topu onun eline ulaştıramadıkları için paniğe kapıldılar ve üstüste top kayıplarıyla çift hanelere ulaşan farkın erimesine, Maccabi'nin tekrar ortak olmasına sebep oldular. Son anlarda topa kavuşan Diamantidis önce Batiste'ye mükemmel bir pas vererek maçı noktaladı, arkasından da aynı pası vermeye çalışan Pargo'nun topunu keserek eğlencenin startını verdi.
Finalde tapılası isimler olduğu gibi eleştirilmesi gereken isimler de vardı. Bunların başında Jeremy Pargo geliyor. O da aynı Sofoklis Schortsanitis gibi sezonu mükemmel geçirip finalde kaybolan isimlerden biri oldu. Maç başında içeriyi çok çok iyi kapatan Panathinaikos Maccabi Tel Aviv'e boyalı bölgede hiç şans vermedi. Sofo'yu tamamen etkisiz bırakan Panathinaikos Maccabi Tel Aviv'i dış şutlara zorladı. Aslında zorladı demek ne kadar doğru olur bilemiyorum çünkü dış atışlar zaten Maccabi Tel Aviv'in en önemli silahlarından biri. Ama Eurolig finaline yükselip şampiyonluk kupasını kaldırmak isteyen her takım iç dış dengesini kurmak zorunda. Panathinaikos Maccabi Tel Aviv'in hücum dengesini bozunca İsrail ekibi ilk iki sayılık isabetini ilk çeyreğin sonunda Eidson ile buldu. Sadece ikinci yarının başında oyuna ağırlığını koyan Pargo bunu devam ettiremeyince üçüncü çeyrekte Diamantidis önderliğinde imza atan Sato ve devamında da Drew Nicholas farkı çift hanelere çıkarıp maçı noktaladılar. Pargo ve Sofo'nun hayalkırıklığı yarattığı finalde David Blatt oyunun son bölümünde Lior Eliyahu ile takımı canlandırdı ve bir ara farkı da 4'e kadar düşürmeyi başardı ama iş işten çoktan geçmişti.
Bu akşamın önemli isimlerinden Batiste'ye de ayrı bir parantez açıp tebrik etmek istiyorum ama malesef içimden gelmiyor. Belki uzattın diyenler olacaktır ama Ozbolt'un kafasını ezip ceza almayan, belki de bu sayede takımını Final Four'a taşıyıp şampiyonlukta pay sahibi olan Batiste bu saatten sonra ne yaparsa yapsın o hareketi sanırım benim gözümde affettiremeyecek.
Batiste'yi pota altında bu kadar rahat oynatan Diamantidis ve takımın skora ihtiyacı olduğu anlarda ortaya çıkan Sato - Nicholas ikilisi kupanın mimarlarıdır. Ama alkışların en büyüğü, tebriklerin en büyüğü koç Zeljko Obradovic'e. Barcelona serisiyle başlayarak tek kelimeyle tarih yazdı, bir koç bir oyunu ne kadar değiştirebilir, nasıl tek başına kupa kazandırır herkese gösterdi. Geçen sene takımı üzerlerine kurduğu Spanoulis ve Pekovic'i kaybetmesine, üstelik daha az kaliteli bir takım yaratmasına rağmen en iyileri devirerek şampiyonluğu söke söke aldı. Her maç ayrı bir taktikle ders verdi.
Güzel ve sürpriz dolu bir Eurolig sezonu geride kaldı. Türk Hava Yolları'nın damga vurduğu Eurolig'in Final Four'u önümüzdeki sezon Türkiye'de olacak. Umarım takımlarımız da bu tabloyu bize İstanbul'da yaşatırlar.
3 yorum:
DD ye hayranız, Obradovic inanılmazı yaptı bu kadroyla, evet.
Ama bence Euroleague son yıllarda hiç bu kadar favorisiz (pek çok takımın iyi olmasından değil, tam tersi sebepten) olmamıştı. Bence son 10 yılın bütün şampiyonları yener bu Pana'yı (kötüler anlamında söylemiyorum diğer şampiyonlara göre daha çok defoları, yumuşak karınları var).
Bu favorisizlik ve kalitesizlik neden kaynaklandı bilmiyorum irdelenmeye değer bence, ya da öyle bişe yok ben uyduruyor olabilrim. Ama şu Real'in final-fourda olması bile dediğime iyi bir örnek gibi sanki.
Sen ne dersin Maliano?
Bu arada "Sex, Ninis, Diamantidis" :)
Ninis compared to DD is like Tirana BC compared to PAO BC...
we are the champion Mali Friends :)
Yorum Gönder