Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

1 Mayıs 2013 Çarşamba

Solomon: "Mersin'e Gelmek Tamamen Zaman Kaybı Oldu."


Bizim buralarda sözkonusu basketbolsa bir oyuncunun gelişi de, gidişi de pek olay yaratmaz. Yerel basın tamamen futbola odaklanmıştır, ajanslar birkaç kelime haber geçerse ancak kendine öyle yer bulur basketbol satırlarda. Bu negatif durumun aksine şehrin büyüklüğüne oranla bana göre Türkiye'de basketbolculara en kolay ulaşılabilen şehirdir Mersin. Bir cafede yanyana oturursunuz, alışveriş merkezinde aynı ürüne bakarken farkedersiniz basketbolcu olduğunu. Antrenman için salona gidersiniz, salon görevlileri dışında kimse olmaz, en sevdiğiniz basketbolcularla resim çektirir, sohbet edersiniz. Maç sonunda yan çıkış kapısında yarım saat beklemeniz ancak Eurolig'de izlediğiniz oyuncularla görüşebilmek için yeterlidir. Oldukça temiz ve seviyeli bir basketbol ortamı olduğu için de hiçkimse müdahale etmez size. Rakibin smacını tüm salon alkışlayabilen ender salonlardan biridir burası. 

İşte böyle bir ortamda Willie "King" Solomon da sadece iki kez haber olabildi; gelişiyle ve kadro dışı kalışıyla... Gidişi bile haber olmadı. Taraftar temsilcisi(!) arkadaşın Solomon için "Bu da mı basketbolcu?" diye sorduğu bir yerde daha fazlasını beklemek de hayal olurdu zaten. 

Geçtiğimiz hafta çarşamba günü oynanan TED Kolejliler maçında kadroda olmayınca tüm Türkiye Solomon'un kadro dışı kaldığını öğrendi. Aslında Solomon haftasonu kadro dışı kalmış ve hiçbir antrenmana katılmamıştı. Türk Telekom maçının ertesi günü de ülkesine döndü. Solomon'la ilgili çok daha geniş ve ayrıntılı bir röportaj planım vardı ama olaylar bu kadar hızlı gelişince ancak veda öncesi bir görüşme yapabildik. Bazı sözleri tabi ki "off the record"...

Öncelikle ne hissettiğini öğrenmek istiyorum Solomon? Üzgün müsün, mutlu musun, kızgın mısın?
Açıkçası hiçbir şey hissetmiyorum diyebilirim şu anda. Çok daha fazlasını verebileceğimi düşündüğüm bir yerden ayrılıyorum ama ayrıldığım için de mutluyum çünkü bu düzende başarılı olma imkanım yoktu. Kızgın değilim. Koç veya yöneticiler böyle bir karar verdiler ve bu karara saygılıyım. Bu konuda yapabileceğim bir şey yok.

Avrupa'nın en üst düzey kulüplerinde forma giydin. Çok da iyi rakamlar yakaladın. Yaşını bir kenara bırakırsak Mersin gibi hücumu ön planda tutan takımlarda çok daha iyi rakamlar yakalayabilirdin. Yanlış olan neydi peki?
Kendimle ilgili konuşmak gerekirse ben hayatımın hiçbir döneminde 2 numara olarak oynamadım. Her zaman 1 numara oynadım, saha içini yönettim ve skora katkı yaptım. Ben perdeden çıkıp şut bulabilecek tarzda bir oyuncu değilim. Bana topu ve sorumluluğu verirseniz ancak başarılı olabilirim. Burada ise hep 2 numara oynamak zorunda kaldım. Bu hiç bana göre değildi. 

Takımdaki neredeyse tüm yabancılar topla oynamayı seviyor. Alex, Prince, David, Wright. Belki de koç bu durumda top paylaşımında sıkıntı olabileceğini düşünmüştür.
Ben pick & roll oynayabilen de, içeri penetre edebilen de bir oyuncuyum. Daha önce hiçbir takımımda bu konuda top paylaşımında sorun yaşanmadı.

Peki koçla bu konuyu konuştunuz mu hiç?
Evet birkaç kez konuştuk ama dediğim gibi bu onun tercihi ve benim de buna saygı göstermekten başka yapacak bir şeyim yok. Ama söylediğim gibi ben 1 numarada 2 numaradan daha başarılı bir oyuncuyum. Solomon'dan 18 sayı, 7 asist, 6 ribaund gibi rakamlar bekliyorsanız ona topu ve sorumluluğu vermeniz gerekiyor. Yine de dediğim gibi kararlara saygılıyım.

"Sorumluluk" burada anahtar kelime sanırım senin için?
Evet kesinlikle. Bir oyuncuyu kazanmak istiyorsanız ona sorumluluk vermeniz gerekiyor. Oyuncu doğru pozisyonda oynadığı zaman verimi mutlaka daha fazla olacaktır. Houston'da Beverley'in durumuna bak mesela. Gerçek yerine geldiğinde katkısı bir anda nasıl arttı. 


Peki fizik olarak ne durumdasın? 1 numarada o tempoyu kaldırabileceğini düşünüyor musun?
Fizik olarak oldukça iyi durumdayım. Antrenmanlarımı aksatmıyorum ve herşeyden önemlisi isteğim, hırsım var. 

Senin durumunda olan bazı isimler ikinci, hatta üçüncü baharını yaşıyor. Jasikevicius, Papaloukas gibi isimler Londra'da Final Four oynuyor. Örneğin böyle bir teklif gelse kendini şu anda oralarda oynayabilecek kadar iyi durumda görüyor musun?
Ben o seviyede oynayabileceğimi düşünüyorum. Şimdi play off dönemini ve yazı iyi geçirirsem her seviyede oynarım.

Play off dönemi dediğine göre Avrupa liglerinden teklifler var.
Evet bir sonraki durağım İtalya gibi görünüyor.

Takım ismi belli mi? Gizli değilse tabi.
Takım belli ama şu anda ismini söylemem doğru olmaz. Menajerim o işlerle ilgileniyor.


Peki TBL'den teklif gelse tekrar bu ligde oynar mısın? Ben açıkçası rakip olarak da gelsen burada tekrar seni izlemek isterim.
Oynarım tabi. Ben profesyonelim ve gelen tekliflere göre değerlendirme yaparım. Ama burası oynayacağım kulüplerden biri olmayacak sanırım.

Mersin'e geldiğin için büyük pişmanlık var sözlerinde.
Mersin'e gelmek hayatımın en büyük hatasıydı. Tamamiyle bir zaman kaybı oldu benim kariyerim için. Bir de burda daha önce yaşamadığım şeyleri yaşadım. Ben Fenerbahçe'de, Efes Pilsen'de, Avrupa'nın büyük kulüplerinde forma giydim. Oralarda hiçbir oyuncuyla, hiçkimseyle en ufak bir problem yaşamadım. Burada da hiçkimseyle problem yaşamadım ama oralarda örneğin akşam bir yerde takım arkadaşınla karşılaştığında birbirine selam verirsin ve yoluna devam edersin. Sabah tekrar antrenmanda karşılaşırsın. Burada biriyle karşılaştığımda hemen başkaları durumdan haberdar oluyor. Sabah antrenmanda nerede ne yaptığım konuşuluyor. Ben böyle bir şeyi daha önce hiç yaşamadım. Bu hiç normal bir şey değil.

Burada taraftar da çok fazla takımını itemiyor. Bunun sizin üzerinizde, özellikle de taraftarla coşan ABD'li oyuncularda negatif bir etkisi oluyor mu?
Tabi olmaz olur mu. Ben özellikle taraftarla bütünleşip performansımı katlayabilen bir oyuncuyum. Tribün azıcık canlandığında bizim de performansımız artıyor. Ama buranın da tarzı bu, söylenecek bir şey yok. Örneğin ben Aris'te oynarken taraftar sanki bizimle birlikte sahada oynuyordu. Zaten o tip atmosferlere sahip olduğun zaman büyük hedeflere oynayabiliyorsun. Keza Fenerbahçe'de ve Maccabi'de de öyleydi. Taraftar bizi zafere itiyordu. 


Ben bu seneki performansına ve sözlerine bakınca en uygun tercihin senin için Beşiktaş olabilirdi diye düşündüm. Onlar da o bölgede çok sorun yaşadılar ve üç kulvarda zorlandılar.
Aslına bakılırsa Beşiktaş'ın da benimle ilgilendiğini biliyorum. Ama menajerim orada maddi kriz olduğunu ve anlaşmanın pek sağlıklı olmayacağını söyledi. 

Şimdi keşke Beşiktaş'a gitseydim diyor musun ? Orada istediğin pozisyonda daha çok süre alıp vitrinde kalabilirdin.
Burada da süremde bir problem yok. 25 dakika ortalamayla oynuyorum istatistiklere bakıldığında. Ama dediğim gibi oyun kurucu olarak oynamadığım için rakamlarda karşılığı yansımıyor. Şimdi tabloya bakınca evet keşke gitseydim diyebilirim. Ama dediğim gibi şu anda bir aksilik olmazsa İtalya'ya gideceğim. Belki bir gün buraya tekrar rakip olarak gelirsem o zaman gerçek Solomon'u herkese gösterebilirim.


Yaklaşık bir saat sohbet ettik Solomon'la ve Kral'a veda ettik. Belki iyiydi, belki kötüydü, belki haklıydı, belki haksızdı orasını bilemiyorum ama Solomon kariyerinin en sakin ve en olgun günlerini yaşıyor orası kesin. Sessizce geldi ve sessizce veda etti Mersin'e. O akşam orada, şehrin en kalabalık alışveriş merkezinde otururken bile kimse onu farketmedi. Bobby Dixon'a maç sonrası "Eurolig'de oynarken bu seviyelere kadar geldin. Şimdi amaç burayı bir basamak olarak kullanıp tekrar oralara çıkmak mı?" dediğimde "Karşıyaka'da çok mutluyum, herşeyden önce çok iyi bir taraftarı var. Burada seviliyorum ve kalmak isterim." demişti. İyi oyuncuları, güzel günleri görmek için Mersin'li basketbolseverlerin daha çok çaba sarfetmeleri gerekiyor. 

1 yorum:

Uğur Yılmaz dedi ki...

Haklısın taraftar ilgisi konusunda ama MİY taraftarı tüm iyi niyetiyle belediye takımına sahip çıkmaya çalışıyor. Şehirleri sonuçta. Ama salona MİY ürünüyle gelenleri salondan atıyorlar. Dolayısıyla MİY taraftarı takımı desteklemiyor. Önemli bir etken.

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...