2005’te o dönemdeki adıyla Sırbistan & Karadağ’da yapılan şampiyonada kazanılan bronzdan bu yana katıldığı turnuvaların üçünde çeyrek finalde elenen, birinde ise çeyrek finali dahi göremeyen Fransa, bu defa o eşiği aşmak için Litvanya’ya geliyor. Ellerinde madalya için yeterli malzeme yok değil; ancak bu malzemeyi yoğurma konusunda yıllardır yaşadıkları sıkıntıyı bu yaz atlatacaklarına dair bir delil şimdilik yok. Eurobasket 2005’in ardından çift yıllardaki turnuvalarda dinlenip, genelde Avrupa Şampiyonalarına katılmayı tercih eden takımın en önemli kozu Tony Parker yine kadroda; Batum ve Diaw gibi NBA’ciler de bu yaz yine takımla birlikte olacak. Ancak 2011 yazının Fransa adına en çok göze çarpan ismi Les Bleus formasını ilk defa giyecek olan Joakim Noah. New York doğumlu Noah’ın Fransa’yla bağı babası eski Fransız tenisçi Yannick Noah’a dayanıyor. Ibaka stili bir devşirme diyemeyiz; ancak en az onun kadar önemli bir ekleme olduğunu es geçmemek gerek. Aynı Mickael Pietrus gibi, turnuvayı sakatlığı sebebiyle kaçıracak Ronny Turiaf’ın yokluğunda, Noah’ın bu yaz alacağı rol Fransızları pota altında Ali Traore’ye mahkum kalmaktan kurtarması açısından da oldukça önemli olacak.
Takımın diğerlerinden bir, hatta iki adım öne çıkan oyuncusu elbette ki Tony Parker. Bu kadar isimli oyuncunun bulunduğu bir takımda hücumda sadece 9 numaranın eline bakılması Fransa’nın biraz şanssızlığı, biraz da yaratıcı oyuncu yetiştirme konusundaki eksikliğindan ileri geliyor. Tony Parker’ın San Antonio formasıyla geçirdiği iyi sezonun ardından Litvanya’ya geliyor olması da Fransa adına önemli bir güvence. Aynı zamanda Spurs’ün play-off’larda yaşadığı hayal kırıklığının ardından Parker alışılanın aksine fazlasıyla dinç bir şekilde takıma katıldı ve tüm hazırlık dönemini takımla beraber geçirdi. Onun yaratıcılığı ve skor potansiyeline artık ağır derecede bağımlı halde olan ve Parker’sız sudan çıkmış balığa dönen bir takımın parçası olacak olması, Parker’ın önemini arttırmaktan öteye gidemiyor.
Takımın diğerlerinden bir, hatta iki adım öne çıkan oyuncusu elbette ki Tony Parker. Bu kadar isimli oyuncunun bulunduğu bir takımda hücumda sadece 9 numaranın eline bakılması Fransa’nın biraz şanssızlığı, biraz da yaratıcı oyuncu yetiştirme konusundaki eksikliğindan ileri geliyor. Tony Parker’ın San Antonio formasıyla geçirdiği iyi sezonun ardından Litvanya’ya geliyor olması da Fransa adına önemli bir güvence. Aynı zamanda Spurs’ün play-off’larda yaşadığı hayal kırıklığının ardından Parker alışılanın aksine fazlasıyla dinç bir şekilde takıma katıldı ve tüm hazırlık dönemini takımla beraber geçirdi. Onun yaratıcılığı ve skor potansiyeline artık ağır derecede bağımlı halde olan ve Parker’sız sudan çıkmış balığa dönen bir takımın parçası olacak olması, Parker’ın önemini arttırmaktan öteye gidemiyor.
Fransa’nın yıllardır NBA’e en çok oyuncu veren ülkelerden biri olmasına rağmen ulusal bazdaki turnuvalarda istenilen başarıyı nadiren yakalamasının sebeplerinden biri de yetiştirilen oyuncuların büyük çoğunluğunun stil olarak birbirlerinin karbon kopyaları olması. Söz konusu Sırbistan, Hırvatistan veya Slovenya olduğunda fabrikalardaki üretim bantları sıkıntı yaratmıyor olabilir; ancak Fransa’daki yırtıcı, atletik, savunmacı ama hücumda pasif oyuncu bolluğu “yeter” dedirtecek cinsten. Joakim Noah, Nicolas Batum, Ronny Turiaf ve Mickael Pietrus nüanslar dışında bir oyuncak bebeğin farklı boyutlarda üretilmiş versiyonları gibi. Batum ve Pietrus’un klasik atlet siyahi oyuncu profilinin dışına az da olsa çıkmayı başararak oluşturdukları üç sayı tehdidi onları az da olsa farklı kılıyor. İşin kötüsü Mickael Pietrus da Turiaf gibi sakatlığı sebebiyle turnuvada yok. Batum’un üç sayı denemelerinin çoğu da yaratma işi sadece Parker ve Diaw’a kaldığından genelde zorlama pozisyonlarda geliyor.
Diaw’ı yaratıcı olarak Parker’ın yanına koymak, şimdi düşündüm de, ancak Diaw’a yapılmış kibarlık olarak nitelendirilebilir. Yıllardır vaktini fitness çalışmaktan ziyade donut’larla baş başa harcamaya ayıran Diaw, onu NBA’de MIP yapan çok yönlü point-forward rolünden bir hayli uzak artık. Koç Vincent Collet de bunun farkında ki, hazırlık maçlarında takımın fit ve yaratıcı tek oyuncuları gibi görünen iki Point Guard Parker ve De Colo’yu ilk beşte denemeyi tercih etti. Valencia’la oldukça iyi bir sezon geçiren De Colo Euroleague’de Final Four’u son ana kadar zorladıkları bir yılın ardından güvenini tazelemiş ve tecrübelenmiş bir şekilde milli takıma dönüyor ki Parker’la yan yana oynayacak olması da farklı özelliklerini ön plana çıkarması için ona bir şans tanıyabilir.
Diaw’ı yaratıcı olarak Parker’ın yanına koymak, şimdi düşündüm de, ancak Diaw’a yapılmış kibarlık olarak nitelendirilebilir. Yıllardır vaktini fitness çalışmaktan ziyade donut’larla baş başa harcamaya ayıran Diaw, onu NBA’de MIP yapan çok yönlü point-forward rolünden bir hayli uzak artık. Koç Vincent Collet de bunun farkında ki, hazırlık maçlarında takımın fit ve yaratıcı tek oyuncuları gibi görünen iki Point Guard Parker ve De Colo’yu ilk beşte denemeyi tercih etti. Valencia’la oldukça iyi bir sezon geçiren De Colo Euroleague’de Final Four’u son ana kadar zorladıkları bir yılın ardından güvenini tazelemiş ve tecrübelenmiş bir şekilde milli takıma dönüyor ki Parker’la yan yana oynayacak olması da farklı özelliklerini ön plana çıkarması için ona bir şans tanıyabilir.
Sahaya çıkacak kaliteli beş oyuncusu bulma konusunda fazla sıkıntı yaşanmayacak gibi dursa da, Fransız bench’i pek parlak değil. Yazı içerisinde bahsi geçen fabrikadan çıkma tipte diğer oyuncular Ali Traore ve Florent Pietrus, kağıt üzerinde bench’ten dinamizm getirmesi beklenen oyuncular; ancak bench katkısının daha büyük önem taşıdığı sayı departmanına destek verebilecek potansiyeldeki tek oyuncu Michael Gelabale. NBA’deki son Fransız mamülü Kevin Seraphin de henüz bir proje ve bu seviyede katkı vermesi için işler onun adına beklendiği gibi gitse dahi en az 2-3 yıl gerekiyor. Fransa şampiyonu Le Mans’dan Charles Kahudi, 2010 20 yaş altı Avrupa Şampiyonası’nın MVP’si Andrew Albicy ve adını telaffuz etmekte Fransız dil bilimcilerinin bile zorlandığı rivayet edilen Steed Tchicamboud ise 12 kişilik kadroyu tamamlayan diğer oyuncular. Parker-De Colo ikilisini yedekleyecek gibi görünen Albicy’yle birlikte Kahudi de forvet rotasyonunda Batum ve Gelabale’in alternatifi olacak.
Önceki turnuvalardan taşıyarak getirdikleri saha içi organizasyon sıkıntısı ve bu yaz yaşanan sakatlık problemleriyle birlikte, adeta ölüm grubuna düşmüş olmaları da Fransa’nın işinin kolaylaştırmıyor. Hazırlık maçlarının en iyi takımı (9-1) olarak göze çarpmaları ise aldatıcı. Zira oynadıkları takımlar arasında seviyelerine yakın gözüken 3 takımdan İspanya’dan fark yemiş, Sırbistan’ın yedeklerini ise zorla yenmiş olmaları hoş değil. Hazırlık maçları ölçü değil klişesine inanan biri olarak bunun sadece hazırlık maçlarını kötü geçiren takımlar için değil, iyi performans gösterenler için de geçerli bulduğumu burada ekleyeyim. Sırbistan’ın favori olduğu B Grubu’nda İtalya, Almanya ve Fransa kalan iki 2.tur vizesi için en büyük favoriler; ancak İsrail ve Letonya da olası bir konsantrasyon kaybından kolaylıkla faydalanıp can yakarak grubun kaderini değiştirebilecek düzeyde ekipler. İlk turda da elense, finale de çıksa şaşırtmayacak olan Fransa’nın grubu Letonya maçıyla açıyor olması halen sistemi oturtma yolunda olduklarından önemli avantaj. Alınacak farklı bir galibiyetle yola başlamak liderliği getirebileceği gibi, olası bir kaza onları hiç akıllarından geçirmedikleri bir yola da sürükleyebilir. O yolun sonu ise biraz bizimle de alakalı. Vincent Collet’nin bu turnuvada da beklentileri karşılayamaması işini kaybetmesi anlamına gelebilir ki öyle bir durumda o mevki için en büyük aday muhtemelen fazlasıyla yakından tanıdığımız bir isim olacak. Fransa’yı desteklemek ya da desteklememek ise tum bu donelerden sonra artık size kalmış…
Önceki turnuvalardan taşıyarak getirdikleri saha içi organizasyon sıkıntısı ve bu yaz yaşanan sakatlık problemleriyle birlikte, adeta ölüm grubuna düşmüş olmaları da Fransa’nın işinin kolaylaştırmıyor. Hazırlık maçlarının en iyi takımı (9-1) olarak göze çarpmaları ise aldatıcı. Zira oynadıkları takımlar arasında seviyelerine yakın gözüken 3 takımdan İspanya’dan fark yemiş, Sırbistan’ın yedeklerini ise zorla yenmiş olmaları hoş değil. Hazırlık maçları ölçü değil klişesine inanan biri olarak bunun sadece hazırlık maçlarını kötü geçiren takımlar için değil, iyi performans gösterenler için de geçerli bulduğumu burada ekleyeyim. Sırbistan’ın favori olduğu B Grubu’nda İtalya, Almanya ve Fransa kalan iki 2.tur vizesi için en büyük favoriler; ancak İsrail ve Letonya da olası bir konsantrasyon kaybından kolaylıkla faydalanıp can yakarak grubun kaderini değiştirebilecek düzeyde ekipler. İlk turda da elense, finale de çıksa şaşırtmayacak olan Fransa’nın grubu Letonya maçıyla açıyor olması halen sistemi oturtma yolunda olduklarından önemli avantaj. Alınacak farklı bir galibiyetle yola başlamak liderliği getirebileceği gibi, olası bir kaza onları hiç akıllarından geçirmedikleri bir yola da sürükleyebilir. O yolun sonu ise biraz bizimle de alakalı. Vincent Collet’nin bu turnuvada da beklentileri karşılayamaması işini kaybetmesi anlamına gelebilir ki öyle bir durumda o mevki için en büyük aday muhtemelen fazlasıyla yakından tanıdığımız bir isim olacak. Fransa’yı desteklemek ya da desteklememek ise tum bu donelerden sonra artık size kalmış…
Savaş BİRDAL
0 yorum:
Yorum Gönder