Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

27 Ekim 2011 Perşembe

Anadolu Efes 79-80 Belgacom Spirou


İlk hafta Sırbistan deplasmanında "toplama takım" eleştirilerini oynadığı iyi oyunla bir kenara iten Efes, Spirou karşısında bambaşka bir top oynayınca, mağlubiyet kaçınılmaz oldu. Salı sabahı fikstüre bakarken haftanın sonucu net belli maçlarından biri olarak değerlendirip, üzerine fazla kafa yormamıştım ama anlaşılan Efesli oyuncular da benim gibi düşünmüş. Efes'in nispeten güçsüz bir rakip karşısında ortaya çıkan defoları kritik maçlar öncesi önemli bir alarm; ancak eldeki kadronun kalitesi hala güven verici düzeyde ve henüz tek maç dışında kaybedilmiş ciddi bir şey yok.

Aslına bakarsak bu tip bir sürprizin altına imza atmak Spirou'nun yabancı olduğu bir iş değil. Geçen sezon Real Madrid'i sahalarında 49 sayıda tutarak yenmişler ve belki de dünkünden daha büyük bir sürprizin altına imzayı atmışlardı; ancak geçen hafta aynı Real Madrid'den 100 sayı yiyerek sahalarında kaybetmeleri, geçen sezonki kaosla beslenen ve dikkate alınmadıkları anda rakibe problem yaratan o takımın bu sezon sahada olmayacağı düşüncesini yaratmıştı zihinlerde. Dün ise, Belçika takımından bu durumun tam tersini işaret eden bir performans izledik. Dexia Mons'un Beşiktaş'ı elemesinin ardından Spirou'nun da Efes'i yenmesiyle,  takımlarımız el birliğiyle Belçika basketboluna tarihi günlerini yaşatmaya devam ediyor .

Efes cephesinde ise dertler Spirou'dan biraz daha farklı. Takımın savunmaya konsantre olduğu her dönemde farkı kapatması hatta bir defa da olsa öne geçmesi, asıl sorunun oyundaki kopukluk olduğunu işaret ediyor. Rakibe %57'yle 2 sayı, %41'le 3 sayı atma şansı tanıyıp kazanmak Euroleague gibi bir ortamda pek mümkün değil. Geçtiğimiz hafta Partizan karşısında ortaya benzer bir istatistik kağıdı koyan Efes (%57 2 sayı, %38 3 sayı) deplasmanda rahat kazanmıştı. Söz konusu Spirou ve rakibi Efes olunca rahat kazanmak gibi bir durum elbette söz konusu olmadı; ancak ilk çeyrek itibariyle iyi şut atmaya devam ederse maçı son dakikalara kadar sürükleyeceğinin sinyalini veren Spirou sonunda istediğini aldı. Savunmada Kinsey'nin belirgin isteğinin yanında diğer oyuncuların fazla ağır kanlı (selam sana Kuqo) durması ve pota altında kağıt üzerindeki o üstünlüğün sahaya bir türlü yansıtılamaması Efes'in mağlubiyetinde ilk bakışta ön plana çıkanlar.

Savunmadaki defoların yanında hücumda, özellikle dış oyuncu anlamında Efes'in bir go-to-guy'ı olmadığını görmek üzücü. Vujacic'le ilgili tereddütlerim, bu maçla birlikte zirve yaptı ve böyle giderse Vujacic'in olası bir başarısızlıkta bir numaralı sorumlu olarak ön plana çıkacağı ortada. Ersan ve Savanovic'in 2 haftadaki total katkısı Efes'in sıkıntı çekeceği son pozisyonun 4 numara olduğunu; Kinsey'nin ekstra hücum performansıyla beraber Vujacic, Sinan ve Cenk'in ilk 2 haftada yaptıkları ise kısa rotasyonunun bu uzun rotasyonunu kaldıracak seviyede olmadığını işaret ediyor. Yeterli olup olmadığı bambaşka bir mevzu; ancak bu takımın başarılı olabilmesi için Vujacic Nets'teki gibi değil, Lakers'taki verimli döneminde olduğu gibi oynamak zorunda. Dünkü tabloda takımın dağınık oyunu zoraki şutları kullanan Vujacic'e patlamış gibi gözükse de Vujacic'in yerinde penetre üzerinden oynayan bir oyuncu olduğunu hayal edip (Hikmet Karaman mode on) maçı kafamda oynadığımda (Hikmet Karaman mode off) Efes'in takım olarak saha paylaşımını ve hücum organizasoyunun daha rahat mükemmelleştirdiğini görebiliyorum. Şu ana kadar Vujacic'ten eksik verimi fazlasıyla telafi eden Kinsey'nin ise bu performansı sezonun genelinde sürdüreceğini söylemek olsa olsa hayalcilik olur. Tüm sezon savunmada kötü oynayacağı maç sayısı bir elin parmaklarını muhtemelen geçmeyecektir; ancak hücum konusunda aynısını özellikle Final Four adayı rakipler karşısında oynarken söylemek kolay değil. Tüm bunların yanında 32 yaşındaki Kerem Tunçeri ise, Avrupa Şampiyonası'nda büyük bir güven bunalımı yaşamasına rağmen takımı organize etme konusunda eldeki en önemli, hatta tek opsiyon. Onun yokluğunda Ilievski istatistik olarak iyi bir maç oynamış olsa da (9 sayı 8 asist 0 top kaybı) son topta yaptığı tercih maç boyu yaptığı bütün olumlu hareketleri bir kalemde sildi. Kerem'in maçın başındaki sakatlığı ve bu sakatlığın getirisi olarak Efes'in Spirou gibi bir takım karşısında bile düzenli hücum etmekte zorlanması, Kerem'in önemini bir kez daha ortaya koydu. 

5 numarada ise, mevcut kadronun olağan getirisi olan 4 numara dominasyonu ve 2-3 numara yetersizliğinden farklı bir durum mevcut. Kağıt üstünde Euroleauge'in en iyi üç ya da dört pota altı rotasyonundan birine sahip gibi görünen Efes'te dün bu üstünlüğün en önemli iki sebebi olan Batista ve Barac'ın aldığı toplam süre, Ermal Kuqo'dan azdı. Ermal fena da oynamadı; ancak pota altında rakibe verilen üstünlüğün sahada Batista ya da Barac olsa bu kadar kolay kaptırılmayacağını net olarak söyleyebilirim. Barac, Ersan'la sahada daha fazla beraber kalma şansı yakalasa durum yine farklı olabilirdi. Ersan'a da bir not düşmek gerek elbet, 27 dakikada 27 ranking puanıyla kendisi gibi oynadığında Euroleague seviyesinin bir iki gömlek üzerinde olduğunu yine kanıtladı. Kinsey-Ersan ikilisinin oynadığı oyuna yazık olduğu gerçeği, yapması çok da zor bir çıkarım değil.

Yazının başında da belirttiğim gibi, Efes adına kaybedilmiş hiçbir şey yok. Milano, Maccabi ve Real şeklinde devam eden fikstür öncesi bu maçta alınan mağlubiyetin uzun vadede olumlu sonuçları bile görülebilir. Oyuncuların ve Ufuk Sarıca'nın bu kazadan çıkaracağı önemli dersler elbette olacaktır. Bir musibet bin nasihattan iyidir derler ya, aynı zamanda o tek musibeti Top 16 ya da Son 8'de yaşamaktansa burada tecrübe etmek her zaman daha iyidir. 

0 yorum:

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...