ÖNEMLİ : METE HOCA İLE RÖPORTAJ 6 MAYIS 2013 TARİHİNDE YAPILMIŞ OLUP BENDEN KAYNAKLANAN NEDENLERLE ANCAK ŞİMDİ YAZIYA DÖKÜLEBİLMİŞTİR. ÖNEMLİ NOT OLARAK EN BAŞTA BELİRTEYİM.
Bu sezon Mersin BŞB kulübü ve Mersin'li basketbolseverler için değişik bir sezon oldu. Sezona Holston, Ali Karadeniz gibi flaş transferlerle başlayan, sezon devam ederken Willie Solomon'u kadroya dahil eden kulübün hedefi playofftu ama Mersin BŞB matematiksel olarak ligde kalmayı ancak 28. haftada garantileyebildi. İlk yarının tamamını salon tadilatı nedeniyle deplasmanda oynayan takım, ikinci yarıda içerde oynadığı 15 maçta sadece ligi altında bitiren Hacettepe Üniversitesi, Antalya BŞB ve Türk Telekom'u mağlup edebildi. Haftalar ilerledikçe kaybeden kulüp de, oyuncular da, teknik kadro da, şehir de tedirginliği en üst seviyede yaşadı. Buna Omar Sneed'in ve Solomon'un yaşadıkları da eklenince hayli zor bir sezonun geçtiğini söylemek yanlış olmaz. Öyle ki hemen hemen her maçı salondan takip eden Mersin Büyükşehir Belediye Başkanı Macit Özcan'ın Türk Telekom maçının son beş dakikasını arkasına yaslanmadan izlemesi ve Alex Scales'in maçı bitiren üçlüğü sonrası ayağa fırlaması şehirdeki gerginlği gösteren en önemli tabloydu.
Türk Telekom maçı bittiğinde koç Mete Babaoğlu'nun yanına gidip tebrik ettikten sonra "Hocam hazır ol, can alıcı sorularla geliyorum." dediğimde "Gel gel, zaten söylenecek şeyler var." demişti. Aynı günün akşamı Solomon'la yaptığım sohbet ise doğrudan koça cevap hakkı doğurdu. Röportaj buna da imkan sağladı ama konuşmalarımızın ufak bir kısmının Solomon'dan oluştuğunu söyleyeyim. Bütün sezon Mersin BŞB maçlarını takip eden, takımdaki sıkıntıları bilen biri olarak sorulması gereken, Mersin'lilerin merak ettikleri soruları sormaya çalıştım.
Röportaj yapılalı neredeyse iki ay oluyor, ancak yoğunluktan şimdi çözebildim. Bu sırada bazı havadaki sorular da haliyle yanıtlarını buldu. Bu vesileyle hem Mete Hoca'ya, hem de başta Mersin'li basketbolseverler olmak üzere herkese özrümüzü iletmiş olalım. Lafı çok uzatmadan da röportaja geçelim.
Hocam öncelikle Solomon'la başlayalım. Ülkesine dönmeden yaptığımız sohbette bazı iddiaları vardı ve size de doğrudan söz hakkı doğdu. Ne söylemek istersiniz bu konuda?
Geldiğinde ben Solomon'a şunu söyledim; "Senin geçmişin belli.". Ben Solomon'un oyununa hayran bir koçum. Ben ona karar verirken Aydın Örs'ü de, Nedim Karakaş'ı da, Ertuğrul'u da aradım. Evet problemli olduğunu ama çok dürüst bir insan olduğunu söylediler. Özellikle Aydın ağabey çok mert olduğunu söyledi, hakikaten de öyle. Konuşması, yapmak istedikleri.. Açıklayabiliyor kendisini, söylediğini anlıyor, istediğini söyleyebiliyor.
Biraz sakin ama hocam eskisine göre...
Çok sakin, çok sakin. Ben o konularda asla suçlamam, çok da memnunum Willie'den. Ekstra antrenman ekstra antrenman, ekstra çalışalım ekstra gelir yani herkesten fazla yapmaya çalışır. O konularda şey yok. Ama sakatlığı biraz ciddi bir sakatlık ama zaman içerisinde düzelebilecek bir sakatlık. ama bizim de o kadar bekleyecek zamanımız olmadı. Bir tek şunda anlaşamadık onla, ben ilk geldiği gün ona şunu söyledim. Bizim 1 numara oynayabilecek bir 2 numaraya ihtiyacımız var. Ben seni aldım sen skorer bir oyuncusun. Zaman zaman David'le beraber, zaman zaman Hakan'la beraber, zaman zaman da tek başına oynayacaksın guard olarak. Ben bunları konuştum, anlattım. Bir de o hala eskide kalmış yani top PG'nin elinde olsun bir şeyler yaratmaya çalışsın. Top benim elimde olsun ben yaratayım, atayım. Yaratamazsam ben pas vereyim asist yapayım. Şimdi artık bu basketbol düzeni kalktı. Sahanın her yerinde pick and roll oynanıyor. ve bu pick and rollu oynayabilen sahada en az iki oyuncu olması gerekiyor. Bunu oynayabilen tek oyuncu varsa ona double team yapıyorlar, switch yapıyorlar. Dolayısıyla diğer oyuncular oyuna giremiyor. Bugün baktığımız zaman modern basketbolda, Avrupa'da herkes çift guardla oynamaya başladı. Böyle olacak, artık basketbol böyle.
Olympiakos üç tane üst düzey guardla oynuyordu Teodosic, Spanoulis ve Papaloukas ile...
Bazıları üç guardla oynuyor ama bugün Eurolig'e baktığın zaman iki tane pick and roll oynayabilen oyuncusu olmayan herkes elendi gitti. En güzel örneği Fenerbahçe Ülker. Bo McCalebb pick and roll oynayabilen bir guard değil, onun yanında ikinci bir pick and rollcu biraz Emir var, o da dört numara oynuyor. Buralardaki takımların düzen kurarken dikkat etmesi gereken şeyler. Ben bunları anlattım ona fakat o hala eskide yaşadığı için hep böyle kapıldı gitti. Zaman zaman kendisi de buna geldi, kabullendiği zamanlar çok da iyi oynadı. fakat hareketlerini kısıtlayan ayağında çok ince bir sakatlığı var. (Sakatlığı ile ilgili detaylı açıklaması burada) Oyuncunun kişiliği ile ilgili asla olumsuz bir şey söylemem. Ben söyleyecek olursam oyuncunun oyunu ile ilgili olumlu ya da olumsuz bir şey söylerim.
Onun açıklamaları biraz "Düşmeye oynayan Mersin BŞB'den gönderildim ama bakın sorumlusu ben değilim." şeklinde piyasaya dönük bir açıklama olabilir mi hocam?
Ben farkındayım ama biz de onu katkı versin diye aldık. 1/11 attığı maç var, ben onu hiçbir zaman gündeme getirmedim. 1/10, 1/11, 0/6 attığı maçlar var. Ben bunları hiç gündeme getirmedim ama ne zaman ki takıma katkı yapmamaya başladı ben yönetime doğrudan doğruya Solomon'u gönderelim müracatını yaptım.
Solomon olayını bir kenara bırakalım. Genel bir sezon değerlendirmesi yapacak olursanız, beklentiler, elde edilenler.. Nasıl görüyorsunuz?
Ben onu birkaç defa maç sonu röportajımda söyledim. Lig içerisinde zamana karşı yarışıyorsunuz. Nasıl ki maç içinde koşarak hakem masasına gidip o molayı saniyeler içinde alıyorsak, çok hızlı hareket edip çok hızlı kararlar vermemiz gerekiyor. Ve bu kararların arkasında durmamız gerekiyor. Biz sene içerisinde iki tane hamleyi çok çabuk yapmalıydık, biz bunu yapamadık. Aslında biz bunu yapsaydık biz çok rahat bir şekilde ligi yedinci, hatta altıncı bile bitirebilirdik. Çünkü devre bittiğinde ben yönetime şunu söyledim. Birinci devre 15 maçı dışarda oynadık, bu çok ekstrem bir durum. Hiç kimsenin başına gelmedi böyle bir şey. Ama biz burdan 5 galibiyet çıkardık. Ligde ilk dört takımın dışında 5 deplasman galibiyeti alan başka takım yoktu. Beşinci Beşiktaş'ın 3 galibiyeti vardı, altında TED'in üç galibiyeti vardı. Ama bu bizi aldatmasın dedim. Çünkü bizim iki tane hamleyi yapmamız gerekiyordu. Birincisi Solomon'u hemen göndermemiz gerekiyordu. İkincisi de ligin 7. haftasında Omar Sneed'in dizinden bir sakatlığı oldu ve 8 hafta oynamadı. Bu süreç içerisinde tedavi oldu. Ben Sneed'in dönüp dönemeyeceği konusunda şüphelerim vardı. Onunla ilgili bir değişiklik yapmamız gerektiğini söyledim. Yönetim bütçemiz yok dedi. O zaman akan sular duruyor. Biz diğer kulüpler gibi açığa oyuncu almadık. Bir kuruş borcumuz yok. Hiçbir oyuncuya bir lira borcumuz yok. Sezon bitti alnımızın akıyla çıktık. Bugün hala büyük takımlarda bile, lider takımda bile maaşlarda 2-3 ay geriden gelme gibi haberler var. Günü gününe ödeyen Türkiye'de 4-5 kulüp var, bunlardan biri de biziz. Eğer biz açığa oyuncu alsaydık, gidip ekstra paraları başka yerlere yatırsaydık, olmayan oyuncuya olmayan paraları verseydik biz bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Bundan yaklaşık 15 gün önce TBF tarafından resmi bütçeler açıklandı. Biz BBL'de en düşük bütçeli üçüncü takımız. Ama hiç kimseye bir lira borcumuz yok. Bunda da yönetimin çok büyük başarısı var, bunun altını özellikle çizmek lazım. Çünkü antrenör oyuncu değiştirmek ister, antrenör kafasına yatmayanı değiştirmek ister ama o hamleyi yapamadık, bütçemiz elvermedi.
Hocam ben özeleştiri yapmak gerekirse yanlış nerede yapıldı diye sormak istiyordum, burada sanırım bu konu da açıklanmış oldu.
Röportaj yapılalı neredeyse iki ay oluyor, ancak yoğunluktan şimdi çözebildim. Bu sırada bazı havadaki sorular da haliyle yanıtlarını buldu. Bu vesileyle hem Mete Hoca'ya, hem de başta Mersin'li basketbolseverler olmak üzere herkese özrümüzü iletmiş olalım. Lafı çok uzatmadan da röportaja geçelim.
Hocam öncelikle Solomon'la başlayalım. Ülkesine dönmeden yaptığımız sohbette bazı iddiaları vardı ve size de doğrudan söz hakkı doğdu. Ne söylemek istersiniz bu konuda?
Geldiğinde ben Solomon'a şunu söyledim; "Senin geçmişin belli.". Ben Solomon'un oyununa hayran bir koçum. Ben ona karar verirken Aydın Örs'ü de, Nedim Karakaş'ı da, Ertuğrul'u da aradım. Evet problemli olduğunu ama çok dürüst bir insan olduğunu söylediler. Özellikle Aydın ağabey çok mert olduğunu söyledi, hakikaten de öyle. Konuşması, yapmak istedikleri.. Açıklayabiliyor kendisini, söylediğini anlıyor, istediğini söyleyebiliyor.
Biraz sakin ama hocam eskisine göre...
Çok sakin, çok sakin. Ben o konularda asla suçlamam, çok da memnunum Willie'den. Ekstra antrenman ekstra antrenman, ekstra çalışalım ekstra gelir yani herkesten fazla yapmaya çalışır. O konularda şey yok. Ama sakatlığı biraz ciddi bir sakatlık ama zaman içerisinde düzelebilecek bir sakatlık. ama bizim de o kadar bekleyecek zamanımız olmadı. Bir tek şunda anlaşamadık onla, ben ilk geldiği gün ona şunu söyledim. Bizim 1 numara oynayabilecek bir 2 numaraya ihtiyacımız var. Ben seni aldım sen skorer bir oyuncusun. Zaman zaman David'le beraber, zaman zaman Hakan'la beraber, zaman zaman da tek başına oynayacaksın guard olarak. Ben bunları konuştum, anlattım. Bir de o hala eskide kalmış yani top PG'nin elinde olsun bir şeyler yaratmaya çalışsın. Top benim elimde olsun ben yaratayım, atayım. Yaratamazsam ben pas vereyim asist yapayım. Şimdi artık bu basketbol düzeni kalktı. Sahanın her yerinde pick and roll oynanıyor. ve bu pick and rollu oynayabilen sahada en az iki oyuncu olması gerekiyor. Bunu oynayabilen tek oyuncu varsa ona double team yapıyorlar, switch yapıyorlar. Dolayısıyla diğer oyuncular oyuna giremiyor. Bugün baktığımız zaman modern basketbolda, Avrupa'da herkes çift guardla oynamaya başladı. Böyle olacak, artık basketbol böyle.
Olympiakos üç tane üst düzey guardla oynuyordu Teodosic, Spanoulis ve Papaloukas ile...
Bazıları üç guardla oynuyor ama bugün Eurolig'e baktığın zaman iki tane pick and roll oynayabilen oyuncusu olmayan herkes elendi gitti. En güzel örneği Fenerbahçe Ülker. Bo McCalebb pick and roll oynayabilen bir guard değil, onun yanında ikinci bir pick and rollcu biraz Emir var, o da dört numara oynuyor. Buralardaki takımların düzen kurarken dikkat etmesi gereken şeyler. Ben bunları anlattım ona fakat o hala eskide yaşadığı için hep böyle kapıldı gitti. Zaman zaman kendisi de buna geldi, kabullendiği zamanlar çok da iyi oynadı. fakat hareketlerini kısıtlayan ayağında çok ince bir sakatlığı var. (Sakatlığı ile ilgili detaylı açıklaması burada) Oyuncunun kişiliği ile ilgili asla olumsuz bir şey söylemem. Ben söyleyecek olursam oyuncunun oyunu ile ilgili olumlu ya da olumsuz bir şey söylerim.
Onun açıklamaları biraz "Düşmeye oynayan Mersin BŞB'den gönderildim ama bakın sorumlusu ben değilim." şeklinde piyasaya dönük bir açıklama olabilir mi hocam?
Ben farkındayım ama biz de onu katkı versin diye aldık. 1/11 attığı maç var, ben onu hiçbir zaman gündeme getirmedim. 1/10, 1/11, 0/6 attığı maçlar var. Ben bunları hiç gündeme getirmedim ama ne zaman ki takıma katkı yapmamaya başladı ben yönetime doğrudan doğruya Solomon'u gönderelim müracatını yaptım.
Solomon olayını bir kenara bırakalım. Genel bir sezon değerlendirmesi yapacak olursanız, beklentiler, elde edilenler.. Nasıl görüyorsunuz?
Ben onu birkaç defa maç sonu röportajımda söyledim. Lig içerisinde zamana karşı yarışıyorsunuz. Nasıl ki maç içinde koşarak hakem masasına gidip o molayı saniyeler içinde alıyorsak, çok hızlı hareket edip çok hızlı kararlar vermemiz gerekiyor. Ve bu kararların arkasında durmamız gerekiyor. Biz sene içerisinde iki tane hamleyi çok çabuk yapmalıydık, biz bunu yapamadık. Aslında biz bunu yapsaydık biz çok rahat bir şekilde ligi yedinci, hatta altıncı bile bitirebilirdik. Çünkü devre bittiğinde ben yönetime şunu söyledim. Birinci devre 15 maçı dışarda oynadık, bu çok ekstrem bir durum. Hiç kimsenin başına gelmedi böyle bir şey. Ama biz burdan 5 galibiyet çıkardık. Ligde ilk dört takımın dışında 5 deplasman galibiyeti alan başka takım yoktu. Beşinci Beşiktaş'ın 3 galibiyeti vardı, altında TED'in üç galibiyeti vardı. Ama bu bizi aldatmasın dedim. Çünkü bizim iki tane hamleyi yapmamız gerekiyordu. Birincisi Solomon'u hemen göndermemiz gerekiyordu. İkincisi de ligin 7. haftasında Omar Sneed'in dizinden bir sakatlığı oldu ve 8 hafta oynamadı. Bu süreç içerisinde tedavi oldu. Ben Sneed'in dönüp dönemeyeceği konusunda şüphelerim vardı. Onunla ilgili bir değişiklik yapmamız gerektiğini söyledim. Yönetim bütçemiz yok dedi. O zaman akan sular duruyor. Biz diğer kulüpler gibi açığa oyuncu almadık. Bir kuruş borcumuz yok. Hiçbir oyuncuya bir lira borcumuz yok. Sezon bitti alnımızın akıyla çıktık. Bugün hala büyük takımlarda bile, lider takımda bile maaşlarda 2-3 ay geriden gelme gibi haberler var. Günü gününe ödeyen Türkiye'de 4-5 kulüp var, bunlardan biri de biziz. Eğer biz açığa oyuncu alsaydık, gidip ekstra paraları başka yerlere yatırsaydık, olmayan oyuncuya olmayan paraları verseydik biz bugün başka şeyler konuşuyor olacaktık. Bundan yaklaşık 15 gün önce TBF tarafından resmi bütçeler açıklandı. Biz BBL'de en düşük bütçeli üçüncü takımız. Ama hiç kimseye bir lira borcumuz yok. Bunda da yönetimin çok büyük başarısı var, bunun altını özellikle çizmek lazım. Çünkü antrenör oyuncu değiştirmek ister, antrenör kafasına yatmayanı değiştirmek ister ama o hamleyi yapamadık, bütçemiz elvermedi.
Hocam ben özeleştiri yapmak gerekirse yanlış nerede yapıldı diye sormak istiyordum, burada sanırım bu konu da açıklanmış oldu.
O iki hamleyi yapsaydık içerdeki maçlarda çok daha farklı bir atmosfer olurdu. Ben sana söyleyeyim içerdeki 15 maçın sekizini kazanırdık, 5 galibiyet de ilk yarıdan vardı, 13 galibiyetle biz şu anda playofftaydık. Bu sekiz galibiyet bizim alabileceğimiz galibiyetti.
Devre arasında Solomon'un gitmesinden bahsettiniz.
Ben göndermek istedim ama olmadı, gönderemedim.
Solomon'u isteyen kesinlikle sizdiniz değil mi hocam?
Tabi ben istedim, ligin dördüncü haftasıydı. Antep maçından önce istedim.
Peki gitmesini isterken tek sebep sakatlık mıydı?
Tabi tabi, sakatlığı. Oyun zekası, oynama isteği, antrenman isteği... Yaşantısını da düzeltmişti, birkaç defa ikaz ettik, tamam koç dedi ve düzeltti. O konuda hiçbir şey yok. Ama sakatlığı onun istediği harekerleri yapmasına biraz engel teşkil ediyordu. İyileştirme için zamana ihtiyacı vardı ama bizim de zamanımız yoktu.
Daha sonra gitmeyişi, kalışı negatif bir etki yaptı diyebilir misiniz?
Tabi, bir kişi eksik oynadım. Mesela Alex'i aldığımızda onu hemen göndermemiz gerekiyordu. Alex üç aşağı beş yukarı onunla aynı pozisyonda. İkinci devreye başladık Omar da geldi takıma, ama tam gelemedi. Karşıyaka maçını kaybettik, arkadan uzatmada Tofaş maçını kaybedince biz hemen Alex'le anlaştık zaten.
Playoffa kalan son takım Tofaş oldu. Onların galibiyet olarak baya bi altında kaldık.
12 galibiyetleri var, dört galibiyet aşağıda kaldık. Ben söylüyorum biz ikinci yarıda burda 8 maç kazansaydık onların üzerindeydik. Ben 14 galibiyet olarak hesap ediyordum ama herkes birbirini yendiği için 12'ye kadar düştü.
Şurda "doğrudan hata yaptım" veya "şurda şunu yapsaydım sonucu değiştirebilirdim" dediğiniz maç oldu mu?
Solomon'u hemen göndermemiz gerekiyordu ve Alex gibi daha skorer bir oyuncu almamız gerekiyordu. Omar'ın yerine de hareketli bir pivot almamız gerekiyordu. Ben bunu defalarca söyledim. Ama maddi imkansızlıklar bize bu hamleleri yapmaya izin vermedi.
Rotasyon anlamında soruyorum yani spesifik olarak böyle bir maç var mı?
Öyle bir maç yok. Takımın ben performansından memnunum. Basketbolda şöyle bir şey var. Herkes müdafaa takımı olabilir ama kimse bu kadar iyi hücum takımı olamaz. Hücum basketbolu oynatmak bir, antrenörün becerisi; iki, oyuncuları kullanma yeteneğiyle doğru orantılıdır. Bizim takım sezon başladığında 70'lerde olan skor gücünü 90'lara kadar getirdik. Ama bizim sıkıntımız Ali'nin yanına bir tane daha hareketli, sağlam blokçu bir uzunu koyamadık. Hep JP ile orayı geçmeyi çalıştık, JP de pivot değil. Artı o söylediğim özelliklere sahip bir savunma oyuncusu değil.
Omar gibi bir oyuncunun sıkıntısı çekildi orada...
Omar dizindeki sakatlıktan sonra tam randımanlı gelemedi zaten. Omar'ı gönderme nedenlerimizden biri de budur.
Ben sezon boyunca hemen hemen bütün maçlara gelmeye çalıştım. Türk oyuncu rotasyonu müthiş dar. Burada bahsettiğiniz bütçe mi devreye giriyor?
Türk rotasyonunun dar olması tamamen bütçe ile alakalı. Bizim oyuncu seçimimizle ilgili değil.
Siz de ucuz ABD'lilerle mi o boşluğu doldurmaya çalıştınız?
Madem ki biz bütçemizden dolayı yerli rotasyonumuzu dar tuttuk, yabancıları tecrübeli, hata yapmayacak türde oyunculardan kuralım diye konuştuk. Zaten David olsun, JP olsun, Alex olsun, Ali olsun hepsi son derece tecrübeli oyuncular.
Omar'ın çocuğunun ölümü de sıkıntılı bir süreç oldu.
Çocuğu vefat etti, özveriyle kaldı oynadı. Ben gitmesini çok istedim. Orayla ilgilenmesini söyledim. Kafası orda, bedeni burada verimli olamayacağını biliyordu. Nitekim Tofaş maçında oynamak istedi ama kafası orada olduğu için katkı veremedi. Omar'daki sorun ligin yedinci haftasında bağlarındaki kopmaydı. Yaşından dolayı dönüp dönemeyeceği konusunda kuşkularım vardı. Biz onu 8 hafta bekledik. Rehabilitasyonuyla birlikte 10 hafta sürdü. Kolay bir sakatlık değildi geçirdiği sakatlık. Aklı sürekli dizindeydi. Önümüzdeki sene belki çok rahat oynayabilir ama o dönemde bize katkı veremedi. Ama malesef maddi durumdan dolayı o dönemde bir değişiklik yapamadık. Yönetim paramız yok dediğinde ikinci defa gündeme bile getirmedim, saygı duydum. Çünkü yönetimle aramızda her zaman kulübün menfaatlerini düşünen, kulübün mali yapısını düşünen bir bakış açımız var. Aynı yere bakıyoruz. Ben kendi şahsi kariyerimi kullanıp isyan etmedim. Kendi şahsi kariyerim aşağı gidiyor diye hiç bir yere demeç bile vermedim.
Tribünden sahaya bakınca Mutlu ve Altan dışında sahaya yüreğini koyan bir oyuncu yok gibi görünüyor. Yabancılardan bunu beklemek zaten zor da takım bir Türk lider oyuncunun eksikliğini hissetti mi?
Tabi sen bunu söylerken son 15 maçı baz alarak söylüyorsun. Halbuki biz ilk 15 maçta inanılmaz iyi oynadık ve ilk 15 maç içinde kazandığımız Aliağa, Olin ve Antalya maçlarında Hakan Köseoğlu'nun muazzam bir katkısı oldu oralarda. Siz son 15 maçı seyrettiğiniz için öyle düşünüyorsunuz ama ilk 15 maçtaki deplasman tablosuyla burdaki tablo çok farklı. Farklı iki takım oldu.
Siz zaten daha önce de 15 maçın üstüste içerde olmasının dezavantaj olduğunu söylemiştiniz.
Sıkıntılı yani. Hiçkimse oynamadı. Hiçbir takımın başına böyle bir şey gelmedi. Kimse yorum bile yapamıyor. Herkes avantaj olarak gördü ama ben hep dezavantaj olarak görüyordum. Ve ikinci yarı böyle gitmez, çok farklı bir lig bizi bekliyor demiştim.
Çok örneği yok, aklıma gelenleri söylüyorum. Antep'te Dorsey, Karşıyaka'da Dixon... Biraz da sanki yabancıların takımı ve şehri sahiplenmesi de performansı arttırıyor gibi. Bizde bu pek olmadı gibi. Bizim yabancılar daha mı profesyonel bakıyorlar olaya?
İşin hücum tarafına bakarsak Ali müthiş bir iş çıkardı. Son derece profesyonel, son derece çalışkan, hiçbir antrenmanda kaytarmadan, hiç hasta olmadan çok iyi bir sezon geçirdi. Buna biraz da öyle bakmak lazım. bir oyuncu eğer hem hücumu, hem savunmayı, hem ribaundu, hem bloğu aynı anda yapsa zaten Lebron James olur NBA'de oynar. Ali işin hücum yönünde müthiş bir iş çıkardı ve sayı lideri olarak bitirdi normal sezonu.
O zaman şuraya bağlamak da gerekir. "Hücum maç kazandırır, savunma şampiyon yapar."
Takıma göre değişir. Ben az önce söyledim. Oyuncu profiline göre takım savunma yapabilir. Biz oraya 4 numaraya blokçu, sert, iyi bir pivot koyabilseydik Omar'dan sonra biz o 90'lı skorları tekrar 70'lere çekerdik. Çünkü biz Omar sağlam olduğunda sezona 70-75'lerde başladık. Sezon başında 90 yemiyorduk.
O zaman şunu sormak gerekiyor hocam. Sizin istediğiniz 95 atan bir takım değildi ama takım kadrosu mı buna zorladı?
Tabi her antrenör elindeki malzemeye göre takım çıkarır, oyun düzenini kurar. Beş tane atıcıyla eğer oynuyorsan o takım savunma yapamaz zaten. Resimdeki eksik yerleri sana söyledim, oraları eğer tamamlayabilseydik biz farklı bir takım olurduk.
Mete Babaoğlu bir sonraki sezon da takımı böyle oynatacak diyemeyiz o zaman?
Ben hücumcu bir takım sevmem. Hep hücum edelim, hep atalım, run & gun oynayalım hiç yapmadım onu ben. Hep %60 savunma, %40 hücum felsefesiyle geldim buraya kadar.
Bu takım neden savunma yapmıyor diye ciddi bir eleştiri var. Yanlış hatırlamıyorsam çok kritik Olin maçında ilk çeyrekte 30'dan fazla sayı yedik. Sonraki 10 dakika baya iyi savunma yapıldı ve maç kritik anlarda döndü. İstediğinde takım zaman zaman savunmayı ortaya koyabiliyor demek ki.
Bu bir takım kişiliğine girmiyor. İnsanların zorda kalınca can havliyle yaptığı savunmaya giriyor. Savunma kişilikli bir takım maçın başında sert savunmayı koyar, 40 dakika gider. 10 sayı geriye düştüm ben savunmayı biraz daha artırayım mantığı savunma kişilikli bir takımın mantığı değil. Zorda kalınca takım savunma yapıyordu. Galatasaray maçında üçüncü periyod geriden geldik ortak olduk maça. Dediğin gibi Olin maçı, Antep maçı üçüncü periyod, Karşıyaka maçı ikinci periyod. Savunma kişilikli bir takım değildik biz bu sene. Ama o da benim dediğim şartlardan dolayı oraya geldi. Sezon başladığında böyle bir sıkıntımız yoktu, 90 sayı yemiyorduk.
O zaman kaldığınızı varsayarsak bir revizyondan bahsedebilir miyiz?
Tabi canım bir revizyon olması gerekiyor.
İstediğiniz kadroyu kurabilirseniz seneye daha ısıran, daha savunma yapan bir takım mı göreceğiz Mersin'de?
Benim önümüzdeki sene birinci ligde 24. senem. Bana bir tane 24 yıldır başantrenörlük yapan bir koç göstersene. Benim adım Mete Babaoğlu. Ben A Milli Takım'da oyuncu değildim. Ben buraya tırmalayarak geldim, hiçkimse bana burayı altın tepside sunmadı. Onun için eleştiriler olabilir tabi ben saygılıyım ama o niye yok, şu niye yok, bu takım neden savunma yapmıyor... Her şart bir neticeyi doğurur. Ben başarısız bir antrenör olsaydım kimse bana 23 sene birinci ligde ekmek vermezdi. Ben bu ligde 34 yaşında Türkiye finali oynadım. 32 yaşında A takım antrenörü oldum. Türkiye Kupası kazandım. İki defa Cumhurbaşkanlığı finali oynadım. Bir defa lig ikinciliğim var. Eurochallenge'da Final Four'da üçüncülüğüm var Tuborg'la. 2005'te eurobasket.com yılın koçu seçti o sene. Biz buralara tırmalayarak geldik. Burdaki son 15 maç bizim kariyerimizi yansıtmıyor yani.
Kalıp kalmayacağız net değil. Son durum nedir?
Yönetim istiyor, kalmamda istekli. Bunun da nedeni A takım antrenörlüğü yanında oyuncu yetiştirme özelliklerim de var. Ben geldiğim günden beri söylüyorum. Burası çok verimli bir çevre, bunu kullanmamız gerekiyor. Altyapı derken alıp da küçük çocukları yukarı yetiştirmeye zamanımız yok. Ben yönetime şunu söyledim. Piramide uçtan başlayalım. Yetiştirebildiğimiz kadar hali hazırda oynar vaziyetteki gençleri yetiştirelim, yavaşça aşağı doğru yayılalım. Kısa periyodda altyapıdan oyuncu getirebilmek için mantığın öyle olması gerekiyor. Geçen sene Temmuz'un ortasında ben çalışmalara başladım. Bir duyuru yaptım. O duyuruya 30'a yakın oyuncu itibar etti. O duyuruyu bu sene çok daha farklı bir şekilde yine yapacağız. Gelen 30 kişiyi bir hafta boyunca çalıştırdım. Ordan dört tane oyuncu seçtim. O çocukların hepsi de kimi üniversite takımından, kimi kolejden, bir tanesi Telekom'un altyapısından, bir tanesi Banvit'ten tekrar Mersin'e gelen bir oğlumuz. Dördünden iki tanesi önümüzdeki sezon 10 ay boyunca 10 dakika süre alacak noktaya geldi.
Tibet ve Berkay değil mi?
Evet onların önü daha açık. Fizikler 2 metreye yakın. Her ikisinin de şut özelliği var ve çok iyi çalıştılar bu sene. 10 ayda geldikleri yer buysa, 20 ayda gelecekleri yerin BBL'de minimum 10 dakika oynar vaziyette olması lazım. Bunlar yönetimin de gözünden kaçmıyor. Onlara da cazip ve hoş geliyor. Kaldığım takdirde bu çemberi biraz daha genişletmemiz lazım. Bu sene genç takımımız Mersin'de birinci oldu, gruplarda birinci oldu. Anadolu Kupası'nda kılpayı kaçırdılar. Keşke ben de oraya gidebilseydim, ordan da çıkardık. Orada Berkay en iyi forvet ödülünü aldı. Bunlar güzel gelişmeler. Önümüzdeki sene bu yetmez, çemberi biraz daha genişletmemiz lazım. Kesinlikle gençlerden oluşan bölgesel lig takımı yapmamız lazım. Ben bunu yönetime diretiyorum, onlar da sıcak bakıyorlar hepsi. Eğer istikrar olursa iki sene içinde hiç dışardan oyuncunun gelmesine de gerek yok. Mersin takımı 10 tane Mersin'liyle çıkabilecek duruma gelir. Ama iki sene içinde.
( Not : Bu arada Mete Babaoğlu Mersin BŞB ile sözleşme yeniledi.)
Kaldığınız takdirde yabancı oyuncularla ilgili tasarrufunuz ne olacak? Kalmasını özellikle istediğiniz oyuncu var mı?
Yönetimle oturuyoruz konuşuyoruz, oyuncu bazında tartışıyoruz. Karşılıklı fikirlerimiz oluyor. Onlar beni dinliyor, ben onları dinliyorum. Oturup birlikte karar vereceğiz, birlikte bir yol haritası çizeceğiz. Kaldığım takdirde tabi.
Ali Karadeniz bu planların içinde mi?
Her oyuncunun bir maliyeti var. Her maliyet bütçe içerisinde bir yer kaplıyor. Bir oyuncunun ne yaptığı ne yapacağı değil de bunları tartışıyoruz.
Kulüp Ali için bu maddi rekabete girer mi yani?
Rekabet olacak bir şey yok çünkü Ali önümüzdeki sene şartlar nerede nasıl olursa olsun benimle çalışmak istiyor. Giderken bunu deklare etti. Tatilini yapmasını, henüz bir şeyin net olmadığını söyledim ama Ali Mersin'de kalmak istiyor.
David'le ilgili özel bir soru sormak istiyorum. Güçlü fiziği olan, sırtı dönük oynayabilen, yüksek fundementali olan çok fazla örnek yok mesela ilk akla gelen Diamantidis. O çok uçuk bir örnek mesela ama oyun kurucu çıtası bu noktaya kadar gelmişken David'in boyuyla alakalı bir sıkıntı var. Evet hızı avantaja dönüşüyor ama en basitinden şut çekerken bile mesafeyi uzun alması gerekiyor el üstünden atabilmek için. David'in performansıyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Memnun musunuz yoksa daha farklı bir oyun kurucu tipine yönelecek misiniz?
Kuracağınız takıma çaylak bir guard getirmek çok riskli. Mesela Antalya'nın getirdiği oyuncu kötü mü dersen hayır, iyi oyuncu mu dersen takımı küme düştü. Herkes maliyet konuşuyor ama çaylak bir guard getirmek büyük bir risk taşıyor. David iki sene Karşıyaka'da, bir sene de Almanya'da müthiş performans vermiş bir oyuncu. Bizde zaman zaman dizinde ufak bir problemi vardı ki büyük ihtimalle sezonun sonunda ufak bir operasyon geçirecek. Çoğu zaman ağrıyla oynadı, çoğu zaman dinlendirerek oynattık ama bunu hiç dillendirmedik. Sezonun genelinde iyi performans verdi. Özellikle Hakan'la beraber oynattığımızda çok daha iyi performans verdi. İyi bir 2 numara olsaydı David'in randımanı daha fazla olurdu. Solomon'a gitme nedenimiz oydu.
Solomon'u 1 numarada oynatıp, David 2 numarada denense daha fazla verim alınamaz mıydı?
Oyuncuları öyle 1-2 diye artık sınırlayamıyorsun.
Daha rahat şut imkanı bulabilirdi diye söylüyorum.
Ama Willie o pozisyona gelemedi işte. Dikkat edersen David'in performansının arttığı yerlerde Hakan'ın adını saydım. Hakan o yükü aldı, onun performansını daha yukarıya çıkardı. Willie onu yapabilseydi biz çok daha iyi performans alırdık. Özellikle ikinci yarıda dizinde baya ciddi ağrılar vardı. İki hafta üstüste sadece dinlendirip maçta oynattığımız oldu.
Tüm yabancıların kontratı sona erdi değil mi?
Evet hiçbir yabancının iki yıllık kontratı yoktu zaten.
Türk oyuncularda durum nedir?
Mutlu'nun opsiyonlu bir kontratı var bildiğim kadarıyla opsiyon kulüpte. Altan'ın ikinci yıl kontratı var. Onun dışında herkesin bir yıllık kontratı var.
Prince konusuna geleceğim. Belki de en sessiz, en faydalı oyuncu oldu. Prince 4 olarak mı alındı yoksa 3 alındı da yokluktan mı 4 oynadı?
Omar vardı takımda. Prince için en faydalı, en sessiz, en bahtsız diyelim. Omar sakatlanınca mecburiyetten 4 numara oynattık. Prince'nin özellikle sırtı dönük oynayan oyunculara karşı çok büyük bir zaafiyeti var. Zaten her takım onu kullanmaya çalıştı. Her maçın başlangıcında Prince'nin üzerine oynayarak başladılar. Bir takım konsepti oluştururken stratejik olarak onun üstüne kuramazsın. Ama maçın içerisinde oyunu hızlandırmak için nasıl Fenerbahçe Ülker Emir'le 4 numara oynuyorsa sen de Prince ile çok rahat 4 numara oynayabilirsin.
Atletizmiyle 4 numarada değil de boy avantajıyla 3 numarada daha etkili olabilirdi ama şartlar...
Evet Omar sakatlanınca mecburen oraya kaydırdık. Yoksa sadece maçın gidişatına göre 5-10 dakika o pozisyonda oynayacaktı.
Solomon konusuna tekrar girmek istemiyorum artık.
Solomon çok iyi bir oyuncu, çok iyi bir profesyonel. Bunun kimse aksini iddia etmiyor. Umarım seneye istediği yerlerde olur.
Ben kendisine de özellikle "Bu sıkıntıları koçla konuştun mu?" diye sordum çünkü.
4 defa toplantı yaptık o toplantıyı. Bir tanesinde kulüp başkanı da vardı. Ben maçın içerisinde oyunculardan gelen sözlere itibar eden bir insanım. Çünkü maçın içerisinde oynayan onlar. Dolayısıyla oyun düzenlerini kurarken oyuncunun fikirlerini alıyorum. Ya da geçmiş maçlarını araştırıyorum. Mesela David'i kullanacağım zaman Almanya'daki, Karşıyaka'daki maçlarını inceleyerek, atıyorum oyuncu solaksa ne tarafa doğru iyi gittiğini tespit ederek onu belirliyorum. Oralarda ben oyuncunun her zaman fikrini alan bir insanım. Dediğim dedik, illa bu doğrudur diyen bir insan değilim.
Verileni kabullenmek gibi bir durumu yok yani Solomon'un?
4 kez yaptık bu toplantıyı. Bu tip toplantılar bir oyuncuyla maksimum iki kere olur. Her dakika bir oyuncuyla birebir toplantı yapılmaz. Oyun düzenleri hakkında karar verilir, uygulanır. Çok kötü giderse bir toplantı daha belki olabilir, görüntüleri kullanma yoluyla düzeltme yoluna gidersiniz. Hiçbir takım sezona başladığı setle sezonun sonunu getirmez. O setler içerisinde her zaman revizyon olabilir. O setler her zaman kalkabilir başkası gelebilir. Bunlar oyuncularla karşılıklı oturup konuşularak olur. Türk oyuncularla, özellikle guardlarla mesela en kritik molada takımın son molası ben oyun kurucuya mutlaka sorarım hangisini oynasak daha iyi olur diye. Aklıma yatıyorsa onun söylediğini uygularım, yatmıyorsa onu değil şunu yapalım gibi konuşuruz. Oyuncularla sürekli fikir alışverişinde bulunuruz.
Takımın bütçesi bu sezon ne kadardı?
1.7 milyon euro. Biz başladığımızda 3 milyon TL idi bütçemiz.
Peki bu rakamın koyduğunuz hedefler için yeterli olduğunu düşünüyor musunuz yoksa seneye kalırsanız bütçe artışı gibi bir talep olacak mı? Şunun için soruyorum siz de hala takım iskeletinin ABD'li oyunculardan kurulu olması gerektiğini mi düşünüyorsunuz yoksa başarının artık Avrupa'lı oyunculardan geldiğini görüyor musunuz?
Avrupalı oyuncu pahalı, Amerikalı oyuncu ucuz. Türk oyuncu pahalı, Amerikalı oyuncu ucuz. Az bütçeli takımı kurabilmen için hele de altyapıdan oyuncu getiremiyorsan bu kısır döngü içinde yuvarlanıp durursun.
Bir de havuz çok geniş tabi...
Havuz çok geniş, sürekli oyuncu geliyor. Zaten Avrupa'da çıkan tüm oyuncular kulüplerinde kontratlı oyuncular. Para verip almanız gerekiyor dolayısıyla Avrupa'lı oyuncu portföyü çok dar. Bizim son maça bakıyorum ben Beşiktaş'la, bizim bütçemiz 1.7 milyon euro karşıya bakıyorsun 8 milyon euro. Bir yere kadar mücadele ediyorsun. Anadolu Efes'le kafa kafaya oynadık bakıyorsun 20 milyon euro. Herşey sahada belli bir noktadan sonra bütçeyle. Ama yine de orta bütçeli bir takımla ciddi bir ses de getirebilirsin.
Yeni sezonda hedef ne olacak? Çünkü yepyeni bir salon var ve tesis sıkıntısı da olmayacak.
Benim gönlümden geçen üç tane kriter var Mersin için. Birincisi o salonun organizasyonunu çok iyi yapıp, orayı bir basketbol mabedi haline getirmek. İkincisi altyapıdan başını uzatmaya çalışan oyuncularımızın oynadığını görmek. Üçüncüsü de bu takımın ama öyle ama böyle Avrupa kupalarında Mersin'i temsil etmesi. Bunlar benim hayallerim. Çünkü ben bunları yaşadım. Avrupa'da Tofaş'ı çalıştırdığım yıllarda Türk basketbolunda ilk defa bir İspanyol, bir İtalyan takımını elemeli grupta eleyen bir takımdık. Eurochallenge'da Avrupa üçüncülüğüm var. Tofaş'ta Avrupa altıncılığımız var Eurocup'ta. Banvit'te son 12 var. Tuborg'da son 8 var. Ben buraları görmüş bir antrenör olarak kendi ligimde oynamak istemiyorum. Yani bu potansiyel Mersin'de var. Bunu görmek en büyük arzularımdan bir tanesi.
Altyapıyla ilgili nasıl bir çalışma olacak?
Hiç kıvırmadan söyleyeyim kafamdan geçen anlaştığım gün çok kısa bir tatil yapıp hemen altyapı çalışmalarını bütün çevreye yaymak. Çünkü 96-97 doğumlu gözüme kestirdiğim, aileleriyle görüştüğüm, kulübe kazandırmak istediğim bazı oyuncular var. Onları burada toplayıp A takımın hemen altında çok iyi genç bir jenerasyon yaratmak istiyorum. Oradan kısa sürede hemen yukarıya ne kadar oyuncu gelirse kardır.
Peki bu oyuncuları elinizde tutabileceğinizi düşünüyor musunuz?
Tabi düşünüyorum kurallar buna elveriyor. 18 yaşına gelen bir oyuncuya zaten 5 yıllık kontrat yapman gerekiyor. Bu kontratı yaparsan olur.
Yukardaki canavar bütçeli takımlar buna müsade edecek mi?
Futbolda da var aynı sıkıntı. 1-2 tanesini satarsın ama alttan fabrikadan geliyordur, öbürleriyle devam edersin.
Ama futbolda bunun bir karşılığı oluyor hocam. 5 milyon euroya satıyor mesela, basketbolda bu yok.
Olabilir neden olmasın.
Emekler boşa gidiyor gibi sanki.
Öyle düşünme mesela Furkan kaça gitti Galatasaray'a.
Birkan 100 bin dolara mı 100 bin TL'ye mi ne öyle bir maddeyle gitti mesela.
Sertaç da mesela 125 bin dolara satılmıştı Telekom'dan o zaman. O tip alışverişler olur. Ben bu genci çıkardım 10 sene bende oynasın mantığı zaten yok.
Burada bir ateş yakıldı neticede. Devamının gelmesi önemli bana kalırsa.
Bana iki yıl versinler bir tane takım çıkartırım buradan. O kadar net konuşuyorum.
Yönetimle çalışmanız, uyumunuz nasıl?
Her kulübün kendi içerisinde dinamikleri var. Eğer bu açıdan, bardağın dolu tarafından bakarsan bence kulübümüz yönetim bazında son yılların en başarılı kulüplerinden bir tanesi oldu. Kadın basketbolunda iddialı bir takım var, erkek basketbolunda 8 yıldır çabalayan, hiç geri adım atmayan, kötü bitirdiği senede bile hep ertesi seneyi düşünebilen dinamik bir yapısı var. Bir kere Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Macit Özcan bu konuda Türkiye çapında bir çok yöneticiye örnek olabilecek düşünceye sahip bir insan çünkü şehrin bu kadar problemi arasında spora, basketbola yatırım yapabilmesi önemli. Başka branşlar da var. Engelli takımından tut da tekvandosuna, karatesine dünya çapında önemli sporcuları barındıran bir yapı kurdu.
Ben kendisini hemen hemen her maçta tribünde gördüm.
Bir de o var yani bana söyler misin kaç tane belediye takımı var, hangisinin başkanı her maça gidiyor.
Bir anım var hatta. Siz tabi çalıştığınız yerden göremezsiniz ama bu kadar gergin geçen bir sezonda Alex'in Hacettepe maçında attığı basketten sonra Macit Özcan ayağa fırladı. Zaten son 10 dakikayı arkasına yaslanmadan izledi. Maçı yaşıyor adeta.
Evet söylediler. Macit Özcan Spor Tesisleri bugün Mersin İdman Yurdu'na kucak açtı, bütün bir sezon tesislerinde misafir etti. Hemen altında Nevin Yanıt Tesisleri var. Onun yanında Akdeniz Oyunları'nın Mersin'e alınmasında yerel yöneticilerin payı bence devlet yöneticilerinin payından çok daha fazladır. Çünkü bu bir gerçektir. İzmir nasıl 2005 yılında Universiade'yi aldı o zamanki belediye başkanı rahmetli Ahmet Piriştina ile bu da aynı şekilde. Çok değerli bir başkandı, çok değerli bir spor yöneticisiydi. Bence Macit Bey'in vizyonu çok daha iyi şeyler hakediyor. Böyle belediye başkanı yok mesela.
Belediye takımında olmanın aslında riskli bir tarafı da var. Belediye takımı siyasi pencerenin meyvesi gibi bir şey. İnce bir ip üzerinde yürüdüğünüzü hissediyor musunuz?
Biz onu hiç hissetmiyoruz burda. Mesela Macit Bey televizyonda maç olduğu zaman "Hocam gel şu futbol maçını beraber seyredelim" der. Yaklaşımları son derece insanidir. Geçmişinde de spor yapmış bir insan olduğu için spora bakışı çok farklı. O konuda biz hiçbir şekilde bir baskı hissetmiyoruz. Son derece rahatlatan bir yapısı var. Çoğu zaman ben maçı kaybettiğim zaman, o kadar bize sorumluluk vermiş ki utancımdan yüzüne bakamadığım maçlar oldu. Yine üzdük başkanı diye onun üzülmesine daha çok üzüldüğüm oldu.
Zaten çok fazla antrenör eriten, harcayan bir kulüp değil burası.
Evet insani değerlere çok fazla önem veren bir yöneticidir.
Teknik ekibin zenginliğine ne kadar inanıyorsunuz? Mesela Oktay Mahmuti'nin yanında Emir Alkaş var, Recep Şen var. Siz imkan olsa da zengin bir ekip kurayım mı diyorsunuz yoksa kontrol hep sizde mi olsun istiyorsunuz?
Sorunun içinde cevabı verdin zaten, imkan olsa dedin. Mesela ben çok genç bir oyuncumu yanıma asistan koç olarak aldım. Kendini bu işe yatırırsa, kafasını verirse, çalışırsa hepimiz oralardan geldik. Hiçkimse bizi getirip de A takımda antrenör yapmadı. ben A takım antrenörü oluncaya kadar küçüklerde, yıldızlarda , gençlerde defalarca Türkiye şampiyonu oldum. Öyle A takım antrenörü oldum ben. Ama ben memnunum staffımdan. Asistan koçlar iyi, çalışırız çalışmayız bilemiyorum, iyi bir kondisyonerim var, Deniz'i başlattım. Bizim gibi kulüplerde yanında dört tane asistanla gezecek hali yok. Bazen oyuncunun özel işleriyle bile benim ilgilendiğim oldu. Bu bir ekip çalışması.
Şu soruyu atlamışım. Maxim Mutaf özelinde soracağım. Kiralama yöntemi Türkiye'de pek sağlıklı işlemeyen bir yöntem mi yoksa piyasada kiralanacak bir oyuncu mu yok?
Yüksek bütçeli takımların altyapıları var, belli bir potansiyelleri var. Ama bu takımlar oyuncularını kiralamazlarsa onların hiçbiri oyuncu olamazlar. Bölgesel lig takımıyla, ikinci lig takımıyla oynasın mantığı doğru değil. Eğer sen oyuncunu birinci ligde oynatacaksan birinci ligde bir takıma kiraya vermen gerekir. Geçen sene bunun çok güzel örneğini Mersin, Türkiye basketboluna sundu. Maxim'in gelip de bizde fırlayıp gitmesi. Ligin bitiminde A Milli Takım'a çağrılması, orda da kısa da olsa süre alabilmesi oyuncunun patlayıp gittiğini gösterir. Sene başlamadan önce Aydın Örs'le konuştuğumuzda "Mete sen geldikten sonra Can'ın gelişimi çok daha iyi oldu, bir sene daha sana kiralayacağız. Kadronu ona göre düşün." dedi. Biz de seve seve dedik. Can hakikaten sevdiğimiz bir oyuncu, inandığımız, güvendiğimiz de bir oyuncu. Can'ı tutmak istedik fakat Aydın ağabey gidip de diğer grup geldiği zaman yeni gelen antrenör önce bir görmek istedi. Biz bekledik. Eylül'ün sonuna kadar gördü. Ben Ankara'ya gittim birebir görüştüm Pianigiani'yle. Kemal Dinçer'le, Nedim Karakaş'la, Ertuğrul'la birebir kendim konuştum. Hepsi tekrar bize vermelerinden yanaydı fakat İtalyan antrenör ben sakatlık vs. olur bekleteceğim dedi. Sonra çocuk Avrupa kupalarına girememeye başladı. Biz sezon başladıktan sonra ısrarlı bir şekilde isteğimizi sürdürdük. Can da ayrılmak istedi, bize gelmek istedi fakar Pianigiani izin vermedi. Ondan sonra zaten ayrıldı ve bir hafta sonra da Karşıyaka'ya gitti. Biz o dönemde çok istekli olduk, çok peşinden koştuk, Can da bize çok gelmek istedi. Ama bunu büyük takımların hepsinin yapması lazım. Ben Anadolu Efes'ten sezon başında Gökhan Şirin'i istedim. Gökhan Şirin girdi, çıktı bizim maçta. Bize vermiş olsalardı veya çocuk gelmiş olsaydı şimdi çok başka bir konumda olacaktı. Bunu yapmazlarsa "pilot takımda oyuncu yetiştireceğiz" sözleri hep hikaye. Bu iş Avrupa'da da var. Yugoslav oyuncu parlamaya yakın İtalya'ya, İspanya'ya yolluyorlar daha sonra geri alıyorlar. Hakları sende oluyor zaten. Kiralık oyuncu bulamadık. Banvit'in kapısını çaldım. Ben bizzat Bandırma'ya kadar gittim, başkanla birebir görüştüm. Ama koçlar izin vermediler.
Birkaç kısa sorum var konularımızdan ayrı olarak. Öncelikle milli takımda yerli koç mu yabancı koç mu?
Yerli koç. Bu oyuncuları yetiştiren Türk koçlar. Basketbol federasyonunun uyguladığı politikalar doğru politikalar ama çalışan Türk koçlar. Bizim bunda hiç mi katkımız yok? Net bir şekilde şunu söyleyeyim. Bunu Yalçın Granit sürekli yazıyor Türk Milli Takımı'nın soyunma odasında Türkçe konuşulur. Türk insanının motivasyona ihtiyacı vardı. Türk insanı ne kadar düzgün, doğru çalışsa da hep bir itici güce ihtiyacı vardır ve o gücün de dili İngilizce değildir. Bir Türk antrenörün orda başarılı olması en çok beni mutlu eder. Eğer bir Türk antenör işin başına gelirse hepimizin ona elbirliğiyle karşılıksız destek olmamız gerekir.
Eurolig'deki favoriniz kim?
CSKA Moskova olur gibi geliyor bana.
(Not : Soru da cevap da eskidi haliyle.)
Şu isim önümüzdeki döneme damga vurur dediğiniz bir genç koç var mı?
Ufuk Sarıca'dan ümitliyim.
Hocam benim sorularım bu kadar. Sizin eklemek istediğiniz şeyler var mı?
Ben yaptığım işte her zaman açık yüreklilikle cevap vererek, işimi şeffaf yaptığım için buralardayım. Birilerinin arkasına geçeyim, laf üreteyim gibi bir yapım olmadığı için her zaman alnım açıktır. Başarıda başım diktir, başarısızlıkta da evet çocuklar kusura bakmayın suç bende derim. Kendimle bu konuda çok barışık bir insanım. 24 saat bu işi yaşayan bir insanım.