Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

17 Kasım 2011 Perşembe

Euroleague Normal Sezon: Olan Biten 2


C Grubu

C Grubu kuralar çekildiğinde ölüm grubuydu, an itibariyle oynanan basketbolun kalitesi o görüntüden epey uzak; ancak görüntüye bakınca en büyük aksiyonun burada olduğu net bir şekilde görülüyor. "Herkesin herkesi yenebildiği, kaliteli bir lig" dercesine, grubun tamamı karman çorman olmuş vaziyette.

Anadolu Efes henüz taşları yerine oturtma döneminde olsa dahi, Maccabi maçıyla birlikte iyice gün yüzüne çıktı ki, o taşları yerine oturtmak o kadar da kolay olmayacak. "Bu sene büyük paralar harcayan Efes" naraları eşliğinde sezona girildi; ancak harcanan paranın bir kısmının plansız harcandığı, hatta yanlış oyunculara harcandığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor. Daha önce Spirou maçından sonra yazmıştım, bu takımın organizasyon konusunda 32 yaşındaki Kerem'in eline baktığını ve derin gibi görünen kadroda aslında bazı mevkilerde büyük sıkıntı çekildiğini. Kinsey'nin sakatlığıyla birlikte kirliler tamamen ortalığa saçıldı. Bir numaralı atıcı olarak lanse edilen Vujacic felaket bir sezon geçiriyor, ilk 4 maç itibariyle 58 saha içi denemesinden sadece 16'sında isabeti bulmuş. İyi şutörlerin kötü dönemleri elbet olur diyerek kestirip atmak da mümkün değil, zira sorun Vujacic'in kaçırdığı şutlardan ziyade yaptığı yanlış şut tercihleri. Maccabi maçının 3. çeyreğinde üst üste bulduğu isabetlerle Efes'i maçın içine katan adam ile bitime 40 saniye kala 1'e 1 fastbreak'i 3 sayıyla bitirmeye çalışan aynı adam. Bunun yanında, Kinsey'in sakatlık geçmişi ve Sinan-Cenk ikilisinin hücumda ve savunmada verebileceği toplam verim akıllara soru işaretlerinden başka bir şey getirmiyor. Uzun rotasyonu mükemmele yakın olan Efes'in kısalarda bu denli sıkıntı yaşaması gecekonduların yanına dikilen 50 blokluk siteleri ve residance'larıyla İstanbul'u hatırlatıyor. Lokavtın sene sonuna kadar devam etme ihtimalinin hayli yükselmiş olması Efes'e yarayabilir, ilerleyen günlerde transfer gündemini takipte kalmalı.

Grubun geri kalanı da en az Efes kadar sıkıntılı. Milano yeni topladığı kadroyu Scariolo'nun bilindik beceriksizlikleri sebebiyle bir türlü bir araya getiremiyor. Milano'da Efes'e kaybettikleri maç sonrası Efes'in savunması epey övülmüştü; ancak bu hafta Maccabi'nin aynı savunmaya karşı bulduğu altyapı seviyesindeki sayıları görünce marifetin Efes savunmasında değil Milano hücumunda olduğu ortaya çıktı. Real Madrid ise yıllardır sıkıntısını çektiği oyun kurucu pozisyonundan hala muzdarip. Takım Llull'e emanetken NBA'den getire getire Ibaka'yı getiren yönetim mevcut durumu hak etmiyor değil (ki an itibariyle de Dwight Howard ve LaMarcus Aldridge isimleri geçiyor Real için). Partizan Pekovic'e bağımlı, onun yanında Acie Law'un sık dalgalanan oyunundan medet ummak zorundalar. Spirou'nun ise Efes deplasmanında aldığı sürpriz galibiyet olmasa, şu an hiçbir şansı olmayacaktı muhtemelen. Zaten an itibariyle matematiksel olarak Top 16'ya 1 galibiyet uzaklıkta olsalar dahi gerçekçi bir şansları yok. Maccabi ise en önemli oyuncusu Eidson'ı kaybetmesine rağmen aynı standardı korumayı bir şekilde başarıyor. Blatt ya da Maccabi faktörü olsa gerek, NBA'de yıllarca dalga malzemesi olan Jordan Farmar'dan dahi müthiş bir verim aldılar ilk 4 haftada. Sahip oldukları dinamizme biraz akıl ve saha görüşü katmak için Papaloukas'ın aldığı sürelerin artması gerekiyor orada da.

Grupta bu hafta son iki maçını kaybeden Real Madrid, Efes'i ağırlıyor. İspanyollar için, özellikle de koç Pablo Laso için, bu karşılaşma tamam ya da devam niteliğinde. Eğer kaybederlerse birkaç kelle gidebilir, Efes'in de bunun farkında olup daha dikkatli olması gerek. Maccabi kendi sahasında Efes'in düştüğü hataya düşmeyip Spirou'yu yenecektir, ancak Partizan'ı ağırlayan Armani Milano için aynısını söylemek mümkün değil. C Grubu'nda yarış son haftaya devam edecek gibi, her hafta da izlemeye değer maçlar oynanıyor. B Grubunun aksine buradan gözü bir dakikalığına bile ayırmamak en iyisi.

D Grubu

Galatasaray Euroleague'e ilk defa katılan bir takım için fazlasıyla iyi bir giriş yaptı sezona. Efes ve Fener'e göre durumun ve beklentilerin biraz daha farklı olmasının bunun üzerindeki etkisi büyük; ancak kazanılan başarının değerini hiçbir şekilde küçültmüyor bu durum. Şu ana kadar ortaya koydukları en olumlu şey, Euroleague'e hiç de yabancı değil gibi gözükmeleri. Lakovic ve Songaila transferleri bu yönden amacına ulaşmış. Ayrıca Oktay Mahmuti'yi de bu sebeple tebrik etmek gerek. Siena karşısında, zor duruma düştükleri anlarda bile bildikleri oyundan vazgeçmeyerek iyi sinyaller verdiler.

Furkan'ın son maçla yaptığı çıkış, Ender'in Efes performansına nazaran aklı başında bir görüntü sergilemesi, Andric ve Shipp'in verimli oyunları bir yana, Galatasaray'ın sahaya yansıyan en önemli özelliği tek bir kişinin eline bakmamaları. Eldeki guard bolluğunda yaratacak oyuncu bulmakta sıkıntı çekilmiyor, bu büyük avantaj. Buna rağmen, tek bir kişinin eline bakmamak takım olma yolunda önemli bir adım gibi görünse dahi oyunun sıkıştığı anlarda "al bizi kurtar" diyecek adam bulmakta sıkıntı çekebiliyorlar. O rol için akla ilk gelen isim elbette Lakovic; ancak Sloven oyuncu geldiği gün söylediğimiz üzere özellikle de bu yaşında fazla iniş çıkış Bu nedenle, Prokom deplasmanındaki müthiş performansının ardından üç maçtır ortalıkta gözükmemesi de beklenmedik bir durum değil.

Gruptaki genel görüntü benim sezon öncesi beklediğimden farklı değil. Takımlar an itibariyle tabloda kadro kalitesine göre sıralanmış durumda ki bu Euroleague'de kolay şahit olduğumuz bir bir durum değil. Galatasaray her ne kadar gruba son torba takımı olarak gelmiş olsa da, Prokom ve Olimpija'dan çok daha iyi oyuncu kalitesine sahip oldukları su götürmez bir gerçek. Polonya ve Slovenya deplasmanında alınan galibiyetler de hem bu avantajı kanıtladı, hem de gruptan çıkma yolunda müthiş bir avantaj getirdi Galatasaray adına. Kazan'a içeride kaybedilen maç olmasa 3.'lük de çok uzak görünmüyordu; ancak şimdilik Top 16 biletini son sıradan alacaklar gibi, en azından görüntü o. Kazan deplasmanında gelecek bir galibiyet ise şaşırtmaz açıkçası; ancak ilk 2 imkansıza yakın. 

Grubun bahsedilmeden geçilmemesi gereken ağaları Barcelona ve Siena. Barcelona geçen sezon yaşadığı hayal kırıklığının ardından nispeten yeni bir yapılanmaya gitti. Ricky Rubio'yla ayrılan yollar ve Huertas-Eidson eklemeleri onlar adına fazlasıyla olumlu. Huertas, Rubio'nun Barcelona hücumunda yarattığı kara deliklerin hepsini ustalıkla kapatıyor. 4 maçta yaptığı 30 asistle en yakın rakibinin 2 asist önünde bu alanda lig lideri olması bir yana, skora yaptığı katkı da yadsınamayacak kadar önemli. Eidson da hücumda bir başka güvenilecek el ve şut tehdidini menüye katmış olması bakımından önemli bir transfer ki onun asıl değeri ilerleyen dönemde olası kriz anlarında daha iyi anlaşılacaktır. Katalanların maçları bölüm bölüm oynamak, dış şut istikrarsızlığı gibi zaafları var; ancak kısa vadede Siena dışında bunları kolay değerlendirebilecek bir takımla oynamayacak olmaları onlar adına avantaj. Siena ise bazı sıkıntılar yaşamasına rağmen istikrarını korumayı bir şekilde başarıyor. En azından kazanmaları gereken maçları bir şekilde kazandılar. Malik Hairston'nı Milano yolunu tutmasının ardından en büyük sıkıntıyı o bölgeyi doldurmakta çektiler. Bizim diyarlarda pek sevilmeyen Rako'nun içinde o boşluğu doldurabilecek bir oyuncu hala olsa da, o oyuncuyu bu sezon izleyebileceğimizden pek emin değilim. Pota altındaki Rakovic-Andersen geçen senenin Final Four yapan takımından bir diğer farklılık, onun da sahaya yansımalarını özellikle Barcelona karşısında gördük. Siena gibi bir takımın sertliğiyle meşhur bir oyuncuyu Andersen gibi oyunun o yönüyle pek alakası olmayan bir isimle değiştirmesi pek iyi bir fikir değil. Pianigiani'nin bu takımdan bir Final Four katılımcısı yaratması zor; ancak istikrar tam bu noktada devreye giriyor. Siena elenene dek onların üzerini çizmek hiçbir şekilde mümkün olmayacak.

Bugün grupta Galatasaray Barcelona'yı, Siena Prokom'u, Unics de Union Olimpija'yı ağırlıyor. Galatasaray için Barcelona karşılaşması tadı çıkarılması gereken maçlardan bir tanesi. Barcelona'nın belli zaafları maçı kazanılabilir kılıyor; ancak Katalanlar elbette mutlak favori. Siena'nın Prokom karşısında zorlanması büyük sürpriz olur; keza ilk 4 haftada izlediğimiz Olimpija karşısında Unics'in durumu da aynı şekilde. Bugün oynanacak maçların ardından grupta birbirinden ayrı takılan üç ikili arasındaki makasın iyice açılması muhtemel.

0 yorum:

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...