Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

5 Eylül 2011 Pazartesi

Türkiye: 65 - İspanya: 57 (Her Gün Yeni Bir Türkiye)

Türk halkı olarak çok enteresan bir 24 saat geçiriyoruz. Bugün Avrupa'nın en kaliteli kadrosu İspanya'yı muhteşem bir oyunla 65-57 mağlup ettik ama bu galibiyeti anlatabilmek için 24 saat geriye gitmek gerekiyor sanırım. Polonya'ya yenildiğimiz o acı ve ilginç akşama...

Dün akşam millilerimiz kolay geçmesi beklenen maçta Polonya'ya 84-83 mağlup olduğunda kara bulutlar bir anda Türk basketbolunun üzerine çöktü. Turnuvaya zayıf Portekiz ve Büyük Britanya ile başlamasına rağmen sahaya iyi bir oyun ortaya koyan, aynı şekilde evsahibi Litvanya'ya da basit hatalar yüzünden yenilen 12 Dev Adam'ı Polonya karşısında sürekli geriye iten bir güç vardı. Bu bazen takımın bizzat kendisi, bazen garip kararlarla hakemler, bazen de Polonya'nın bitmek tükenmek bilmeyen kazanma azmiydi. Yardımlaşmada yapılan hatalar, hücumda bir türlü organize olamayışımız ve kırılma anlarında çabuk teslim olmamız 4 Eylül akşamı ülkenin büyük bir bölümünün umutlarını tüketmişti. İnce matematiksel hesaplara girerken İspanya'nın Litvanya'yı rahat geçmesi ise bugün ipleri Büyük Britanya'nın eline vermemize neden oldu. Gün boyunca sosyal medyadaki Britanya tezahüratlarına Luol Deng bile kayıtsız kalamadı ve twitter hesabı üzerinden şu sözleri söyledi;
@LuolDeng9: The love for Bball and national pride in Turkey is Unbelievable and admirable. This is something special. Thank you all for your kind tweets.

Esas ilginç olan olay ise Britanya'nın zaferinden sonra millilerin ortaya koyduğu oyundu. Takımımızın bu maçta fark yiyebileceğini de, kazanabileceğini de hepimiz biliyorduk. Turnuva öncesi Kerem Tunçeri'nin "Her takımı yenebiliriz ama her takıma da yenilebiliriz." sözleri takımın göbeğinden en dobra özeleştiri. Son 8,5 dakikada, İspanya gibi bir takımdan, final periyodunda sayı yememek kolay kolay başarılabilecek bir şey değil. Bir gün önce Polonya'dan 84 sayı yiyen, son topu savunamayan milliler işte bunu başardılar. Üstelik final periyodunda bunu yaparken geriden gelerek iyi hücum ettiler ve hatasız oynadılar. Pau Gasol'un yokluğu önemli bir faktördü ama bugün aldığımız galibiyeti buna paralel olarak düşünmek da takıma yapılacak en büyük haksızlık olur.

Madem iki günü beraber ele alıyoruz doğruları ve yanlışları da beraber değerlendirmek gerekiyor. Milliler pota altını etkili kullandığı, Ömer ve Enes'i topla buluşturduğu her pozisyonda etkili oldu. Belki çok iyi pick and roll oynayamıyoruz Litvanya'da ama potaya yakın top alan uzunlarımız bugün Marc Gasol dahil olmak üzere rakiplerine üstünlük sağladılar. Ama zorlama dış atışlar da bir o kadar bizi ritmimizden uzaklaştırıyor. Özellikle yeni oluşan E Grubu'nda Sırbistan ve Fransa gibi takımlara içerden oynayacağımız oyun çok önemli.

Bugünkü İspanya maçı için çok şey yazılıp çizilebilir ama sahadaki teknik, taktik mevzuları kenara koyan özel bir hava var bizim takımımızda. Hatta sadece basketbolda değil tüm milli takımlarımızda bu durum sabit. Moral ve motivasyon durumumuz takımın performansını etkileyen en büyük faktör oluyor. Bu kadar yoğun tempoda oynanan turnuvalarda enerji, şut yüzdesi, savunma gibi konularda iniş çıkışların olması normal ama takımın konsantrasyonunun her zaman üst seviyede kalması şart. Bugün dipte olan konsantrasyonu ve morali Britanya zirveye çıkardı, yarattığı tabloyu da tüm Avrupa oturup izledi. Belki de kendi kaderimizi belirleyeceğimiz bir senaryoda İspanya'yı yenip üst tura çıkma şansımız olsaydı böylesi bir performans ortaya koyamayabilirdik. Profesonellik ve duygusallık arasındaki çizgide ayağımız profesyonel tarafa bassa da kafamız hep duygusal çizginin gerisinde. Bu konuda en güzel örneği aynı İspanya'ya karşı 30 farkla geri düşen Litvanya'da verebiliriz. Bir saniye bile pes etmeyip sanki maç kafa kafayaymış gibi mücadele ettiler. Son saniyeye kadar farkı indirmeye çalıştılar, mücadele ettiler. Bizim de bir an önce bu kafaya ulaşmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Bir de değinmek istediğim, rahatsız olduğum bir konu var. Tanjevic'le başlayan ve Orhun Ene ile devam eden "kutuplaşma" şık olmayan bir durum. Orhun Ene'yi yanlış yaptığında eleştirmek bir gün sonra galibiyette sizi "dün sallayanlar, bok atanlar" kategorisine sokarken, hocayı överken alınan bir mağlubiyet çok geçmeden "körü körüne savunmak" kategorisinde sizi yukarı fırlatıyor. Bunun bir ortası olmalı diye düşünüyorum. Oyuncu da, koç da hata yaptığında eleştirilmedilir. Zaten eleştirilmek de güzel, faydalı bir olaydır. Yeter ki kelimeler yapıcı seçilsin, insanlar içindeki Ünal Özüak'ı dışarı çıkarmasınlar. E Grubu daha sert olacak, çok daha ciddi maçlar olacak. Bu süreçte milli takımı daha iyi noktalara getirmek için herkesin eleştiri ve övgü kapısını açık bırakması, iyi niyetli olarak düşüncelerini dile getirmesi gerekiyor. Ya onlardansın ya bendensin mantığı Türk basketbol ailesi içindeki kutuplaşmanın anayasasını oluşturuyor ve sanırım bundan hiçkimse mutlu değildir.

Kalitesini gösteren 12 Dev Adam'a helal olsun. Şimdi önümüzde Fransa, Sırbistan ve Almanya olacak. E Grubu Eurobasket içinde Eurobasket olacak. İşimiz herzamankinden daha zor.

İSPANYA (57): Rudy Fernandez 11 (4 ribaund- 2 asist), Ricky Rubio (4 ribaund- 1 asist), Juan Carlos Navarro 9 (3 asist), Jose Calderon 5 (3 ribaund- 1 asist), Felipe Reyes 11 (6 ribaund), Fernando San Emeterio (1 ribaund), Sergio Llull (1 asist), Marc Gasol 12 (5 ribaund), Serge Ibaka 9 (8 ribaund- 3 asist), Victor Sada (1 ribaund- 1 asist)

TÜRKİYE (65): Emir Preldzic 18 (5 ribaund), Ömer Onan 5 (5 ribaund- 1 asist), Ersan İlyasova 6 (11 ribaund), Kerem Tunçeri (1 ribaund- 1 asist), Ömer Aşık 12 (8 ribaund), Ender Arslan 10 (6 asist), Enes Kanter 2 (1 ribaund), Hidayet Türkoğlu 12 (3 ribaund- 3 asist)

1 yorum:

MEHMET AYVAT dedi ki...

İnş finale yada şampiyonluğa kadar ilerlerizde çocuklarımıza, torunlarımıza anlatacağımız çok güzel bi anı'mız daha olur

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...