Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

17 Ağustos 2010 Salı

Mesele Madalya Değil Yürek Meselesi

Türkiye Basketbol Federasyonu'nun tabiriyle "tamamlanan" ama nasıl tamamlandığı konusunda pek fazla vurgu yapılmayan Beko Supercup sonrası ben de sağlıklı düşünebilen tüm basketbolseverler gibi dehşete düştüm. Arka arkaya alınan üç yenilgiden daha moral bozucu olan sahada ne yaptığını bilmeyen, bu turnuvaya hangi amaçla katıldığı parkenin üzerinde kesinlikle anlaşılmayan, sinirlerini aldırmış ay yıldızlı kafilenin yaptıklarıydı. Tepeden tırnağa bu konuya değineceğim ama önce basketbolun güzel taraflarına değinmek istiyorum.

Bugün işte boş vaktimde Slovenya - İspanya maçını izleme şansı buldum. 2 gün önce İspanya'da rakibinden 20 sayı fark yiyen Slovenya, yeni salonunun açılış maçında İspanyolları elinden kaçırdı ve uzatmada 72-79 mağlup oldu. Almanya - Türkiye maçından 1 gün sonra bu maçı izleyince milli takımımızın bambaşka bir dünyada basketbol oynadığını da rahatlıkla gördüm. Dün Semih Erden sırtı dönük karşı sahaya top getirirken dünya basketboluna kazandırdığımız ilginçliklerle beraber maçı izlemeyi bırakmıştım. Bıraktığım yerden bu güzel mücadeleye devam etmek gerçekten iyi geldi. Slovenya Lorbek ve Smodis'in yokluğunda pota altındaki zayıflığını bilerek o bölgeyi müthiş kapattı. Top havuza düştüğünde ribaundu alsalar dahi alkışlanacak Lakovic - Dragic - Becirovic üçlüsünden Dragic'i bir ara Reyes'i bloklarken gördüm. Bütün kısalar yardıma geldiler ve takım savunmasıyla İspanya'nın o bölgede Marc Gasol - Reyes - Vazquez üçlüsü ile kurmaya çalıştığı üstünlüğü paramparça ettiler. Scariolo da her ne kadar uzunları istikrarsız olsa da öldürücü kısalara sahip Slovenya'ya karşı savunma ağırlıklı bir beşle sahaya çıkıp öncelikle onları durdurmayı planlamıştı. Maçın belli bölümlerinde Calderon, Suarez , Garbajosa gibi hücum yönü ağırlıklı oyuncular sahada olduğunda İspanya bir ara 9 sayı geriye düştü ama maçı tamamladığı savunma ağırlıklı beşiyle maçı kazanmasını bildi. Maçın sonunda arka arkaya kazanılan iki topla gelen fast breakler zaten bu galibiyetin mimarıydı. Ama bu maçı İspanya'nın kazandığını söylemek Slovenya performansına haksızlık olur. Mükemmel mücadele ettiler, mükemmel oynadılar. Sanki evlerinde dünya şampiyonası düzenleyip finale çıkmış gibiydiler. Ama maçın sonlarına doğru bireysel hücumlara dönmeleri ve bütün maç devam ettirdikleri pas trafiğini azaltmaları kaçırdıkları serbest atışlarla beraber onların eforunu boşa çıkardı. Slokar ve Nachbar'ın düşük performansına, Vidmar'ın kötü serbest atışlarını eklersek faturanın bir kısmını havale etmiş olurum sanırım. Son üç dakikada topa atlayan Rubio ve Vidmar vardı sahada. Hem de sakatlanma pahasına. Aynı, maç sonunda üç gün önce rakibine 20 sayı fark atan İspanya'da Mumbru'nun yumruğunu havaya kaldırıp sevindiğinde duyduğu heyecanı gösterir şekilde.

İşte tam o anlarda biraz daha yukarılarda Almanya'nın yeni genç projesi Türkiye ile antrenman maçı yapıyordu. Nowitzki'nin gelmeyişini "Sağlık olsun" diyerek geçen ve genç potansiyelleriyle devam eden Almanlar karşısında milli takımımızın moral galibiyeti alacağını düşünmüştük. Hatta ben maç öncesi bu takıma çift haneden az fark atarsak bunun bile başarısızlık olacağını düşünmüştüm. Maç sonunda ise çift hanelerle mağlup olan bir milli takım vardı sahada. Maç içindeki tercihler, oyuncuların oynadıkları pozisyonlar benim için arka planda. Öncelikle yaşadığım hayalkırıklığını ifade etmek istiyorum.

Her turnuva öncesi asan, kesen, daha hazırlık kampı başlamadan ilk 3'e giren ve giderek devleşen(!) bir basketbol anlayışımız var. Türkiye liginde bile performansı ortalama olan Semih Erden'i "NBA Yıldızı", 5-6 yıldır yeteneklerini bir adım ileriye götüremeyen Cenk Akyol'u "Genç Yıldız", Hidayet Türkoğlu'nu "Hido" diye okuyan basketbol anlayışımızla aynı paralelde. 6 yıldır kendisine gösterilen sabıra rağmen yetenekli bir jenerasyonun üzerine inadıyla harç döken Tanjevic ve eleştirilere zerre kadar açık olmayan Turgay Demirel de bu piramidin en önemli taşları.

Aslında milli takımdaki kadro tercihleri konusunda pek fazla yorum yapmamayı tercih ediyordum ama son yaşananlardan sonra susmak hem ülke basketboluna, hem de kendime ihanet olurdu. Benim yaşımdan daha uzun bir süre koçluk kariyeri olan Tanjevic'i teknik konularda eleştirerek hiçbir zaman komik duruma düşmek istemedim. (Eleştirenlere kesinlikle komik demiyorum, sadece bu konulardaki bilgimin azlığından kendim için kullanıyorum bu ifadeyi) Ama bütün bir seneyi cezalı olarak geçiren Kerem Gönlüm, son dönemde takımla bile antrenmana çıkamayan Ömer Aşık, 6 yıldır basketbol adına yaptıkları sözleşmeli bir öğretmenin veya emekli bir memurun basketbol adına yaptıklarından fazla olmayan Cenk Akyol bu kadar süre bulurken sezonun en flaş ismi Evren Büker'in forma bulamaması utanç verici bir durumdur. Üstelik de Engin Atsür sakatlanmış, Ender ve Kerem Tunçeri takıma pozitif anlamda hiçbir şekilde liderlik edemiyorken. Açıkçası ne Cenk'e ne de bir başkasına kızamıyorum. Ben de Cenk'in yerinde olsam bütün sene kafama göre takılır, normal antrenmanlarımı yapardım. Ne durumda olursa olsun milli takıma seçileceğini bilen bir oyuncudan, üstelik de Cenk Akyol kafasındayken özel bir şeyler yapmasını beklemek hayalcilik olur.

Dün takvim yaprakları 15 Ağustos'u gösteriyordu. Yani evimizde yapılacak şampiyonaya 13 gün kaldığını ifade ediyor bu tarih. Aynı zamanda rakipler artık son eksiklerini giderirken Tanjevic'in şampiyonada karşısına çıkabilecek rakipler karşısında deneme yanılma yaparak 5 uzunla takımını sahaya sürdüğü tarihti bu. Ne yaptığını veya başka bir deyişle "ne yaptırıldığını" bilmez milli takımımızı izlerken utandık. Takım içinde Ömer Onan, Sinan Güler gibi direnen, birşeyler yapma uğraşında olan oyuncuların haricinde birçok oyuncumuz "Biz neden burdayız, iki şut çekelim de gidelim" havasındaydı. Asla skor yazarlığı yapmadım, bundan sonra da yapmayı düşünmüyorum. İşte bu yüzden alınan sonuçlar benim umurumda değil. Bu mantaliteyle Almanya'yı yenmiş olsaydık da aynı satırları karalayacaktım.

Kesinlikle ne olduğumuzu, hangi seviyede olduğumuzu bilmiyoruz. Millet olarak sürekli pohpohlanmayı seven, gazla çalışan bir yapımız var. Takımımız şu haldeyken bile 12 dev adam müziğini verdiğimiz anda şampiyonluğa inanacak milyonlarca insan var. İşte bu yüzden Avrupa olduğumuzu, hatta Avrupa'nın bile hangi noktasında olduğumuzu unutup ABD gibi basketbol oynamaya çalışıyoruz. Turnuva öncesi biri Cenk Akyol'un kulağına "Baba sen Atlanta'nın oyuncususun. Sağdan soldan bir iki vur, kaldır at. Senden iyi bunu yapacak adam mı var takımda." diye fısıldadıysa sanırım bunun neye malolacağını hesaplamadı. Veya Kerem Gönlüm'e "Dostum bayadır oynamıyorsun, uzak mesafe falan tanıma şut çalış maç içinde." diyen insanla yakın bir dost olmalı. Mütevazi Slovenya bile 20 saniye top çevirip Vidmar'ı İspanya pota altında kullanmaya çalışırken, Avrupa ve Dünya şampiyonu İspanya'da Rubio Reyes'i pozisyon almadığı için fırçalarken biz ikinci pasta potaya kaldırıp üçlük atıyoruz. Çünkü pota altı göçmüş bir Litvanya karşısında pota altını zorlayacak temel bir maç planımız yok. Veya Türk yüreğiyle dışardan şut bulabilen uzunu Ömer Aşık'a emanet edebiliyoruz. Kenarda Evren Büker adalete olan inancını yitirmek üzereyken Cenk Akyol'un çakma Dwyane Wade hareketlerine tahammül edebiliyoruz. Bir nesil Nowitzki'nin nasıl milli takımını sahiplendiğini izleyerek büyürken yeni nesil Hidayet'in milli coşkulu reklamlarından sonra maç içinde nasıl Sprite reklamı çektiğini izliyor. Ve bir çok örnek daha.

İşte bu yüzden hazırlık maçlarındaki skorlar benim umurumda değil. Barcelona'da yedeklikten baygınlık geçiren Lakovic'le, sakatlıktan perte çıkmak üzere olan Becirovic'le, sırf Olimpija'dan kurtulmak için Siena benchinde çürümeye razı olan Slokar'la, Efes Pilsen'de Ergin Ataman'ın psikolojik ve taktiksel işkencesine maruz kalan Nachbar'la, Fenerbahçe Ülker'de taşlanarak infaz edilmesi tahkimden dönen Vidmar'la ve diğer orta seviye oyuncularıyla İspanya'ya kafa tutup aslanlar gibi milli formasını ıslatan Slovenya'yı gördükçe, TBL'e gelse basın tarafından ikinci gün "İlk 2'ye giremez" etiketi yapıştırılacak yeni Rusya'nın savaşını, Çin'in isteğini ve herşeye rağmen mücadelesini gördükçe bu skorlar umurumda bile olmuyor. İnanın madalya falan da umurumda değil. Çıkıp binlerce vatandaşınızın önünde aslanlar gibi mücadele edip yenilseniz de biz sizi ayakta avucumuz patlayıncaya kadar alkışlarız. Ama bu vurdumduymaz tavrınız bizi kahrediyor. Küçümsediğiniz, küçümsediğimiz Vidmar gibi yerden yere atlayın, siz yenilseniz de biz sizi "12 Dev Adam" diye çağırırız. Ama şu anda hiçbiriniz dev falan değilsiniz. 2001 Hidayet'i devdi, 2010 Hidayet'i henüz değil.

Bu söylediklerim hazırlık maçlarının ardından saldırıya geçen skor saldırganlarının tavrı gibi algılanmasın lütfen. Bu bir basketbolseverin, bütün bir sene izin hakkı olmamasına rağmen ilk tatilini 850 kilometre öteden gelip basketbol coşkusu yaşamak için kullanacak bir basketbolseverin haykırışıdır. Bazıları kendinde olmasa da lütfen siz kendinize gelin 12 Uzun Adam. Milyonlar size inanmışken bu kadar salıvermeye hakkınız yok. Çünkü Tanjevic 1 ay sonra Roma'da bir cafede oturup purosunu yakarken A Milli Takımla ilgili özeleştiri yapmayıp Boniciolli ile yeni sezonun planını yapacak. Kimse ona kaybolan 6-7 yılın hesabını soramayacak. O bir sonraki şampiyonada yine protokol tribününde otururken bu milletin bir daha kendi takımını evinde izleme şansı belki de 40-50 yıl olmayacak. Biz sizden madalya istemiyoruz, savaşın, sahada ne yapmaya çalıştığınızı görelim yeter, gerisini biz halledeceğiz.

14 yorum:

nowitzki40 dedi ki...

Ne denilebilir ki.
Eline sağlık.Keşke bütün milli oyuncular okusa bu postu.

Son cümle çok hoş olmuş.
"Biz sizden madalya istemiyoruz, savaşın, sahada ne yapmaya çalıştığınızı görelim yeter, gerisini biz halledeceğiz"

Onur dedi ki...

Valla güzel saydırmışsın, çoğunda da haklısın:) Ama haksız bulduğum noktalar da var, birincisi ben Cenk'in bu turnuva öncesi en son hangi kadroda yer aldığını dahi hatırlamıyorum, forması garanti demişsin bu yüzden söyledim. İkincisi burası da ayrı bir muamma, Ben de Cenk'i beğenen bir kişi değilim. Fakat diğer yandan İbrahim Kutluay'ın, Preldzic'in milli takım için Türk statüsüne geçirilme aşamasında, "elimizde Cenk varken neden böyle bir şey yapıyoruz, Preldzic o kadar ahım şahım bir oyuncu değil, niye Cenk'in sürelerini çalmasına neden oluyoruz" şeklinde yorumları vardı. Bir taraftan sana bakıyoruz tam tersi bir yorumun var. Ve iki yorumda eleştiri seviyesinde yorumlar değil, nasıl böyle hatalar yapılır, neredeyse skandal deme safhasında yorumlar. Yani söylemek istediğim her kafadan bir ses çıkıyor, ve herkesin doğrusu sadece doğru değil, çok doğru:) Üçüncüsü, Tanjevic eğer isteseydi o protokol tribününe şuanda da transfer olabilirdi, ne kadar toparlanmış olsa da adam tekrar etmesi muhtemel, sonrası hakkında kimsenin kesin kanaatlere varamayacağı bir hastalık geçirdi. Gayet ben katılamayacağım diyerek affını isteyebilirdi, vatandaşlarımızdan çoğu da gayet memnun kalırdı bu karar karşısında:) Onun da umurunda değil gibi konuşmuşsun bu yüzden belirtmek istedim. Biraz hayal kırıklığı da var anladığım kadarıyla bu yorumların arkasında, ama değindiğin en güzel nokta şu, o kadar üst seviye bir takımımızın olmadığının farkında değiliz, oyuncularımızı fazla pohpohluyoruz. Hak etmedikleri değerleri veriyoruz. Neyse kolay gelsin diyorum, yazı için de teşekkürler..

Adsız dedi ki...

Maliano selam ,
Bütün geceni harcamana değmiş bir yazı ,bir basketbol" delisinin" yüreği ile yazdığı bir yazı.Eline ve yüreğine sağlık.
Bu yazının sadece oyuncularımız ve bir basketbolsever olarak senin beklentilerini anlatan bölümünü "12 dev adama " ulaştımanı tavsiye ederim.Onlar için bundan iyi bir motivasyon olamaz.Halkın beklentisini özetlemişsin ama sonunda boynumuzda madalya olmak kaydıyla.Dediğin gibi 6-7 yıldır bugünleri bekliyoruz.
Murat Özyer

Güçlü dedi ki...

Eline sağlık! Tablo senin çizdiğin kadar vahim maalesef... Tek umudum tribünden alınacak gazla takıma bir mücadele isteği gelmesi yoksa taktik ve yetenek olarak beklentileri karşılamaları imkansız.
Eğer bu topraklarda , bırak basketbolu, herhangi bir spor dalında bir ekol,sistem, sürdürülebilir başarı için sağlam altyapı gibi kavramların yerleştiğini görürsem, gözlerimi dünyaya huzurlu ama çok şaşırmış bir şekilde kaparım...

Adsız dedi ki...

yorumlarına sonuna kadar katılıyorum ama oyuncularımızı pohpohlamak zorundayız çünkü gerçekten kötü otuncular hepsinin pozisyounun gerektirdiği temel fundamental ve fiziksel eksiklikleri war ve uzun zamandır yetnekli oyuncular ile desteklenmiyorlar.yani rakip gelmio cenke.cenke mahkum gibiyiz biraz.diyecekssin ewren war asağı yukarı eşitler. bana sorcak olursan tanjevic basarılıdır cunku elinde diğerlerine göre kıyttırk bi kadro war gidince görceksin gelen cok basarısız olacak. bu yuzden pohpohlamak zorundayız kadroyu gecen sene bu takım sadece gazla final oynayan takımları yendi 2006 da h.demirelli f. solaklı en kötü kadroyla 6. oldu.gaza pohpoha muhtacız allahını sewiosan hangisinin formasını alırsın şu oyunculardan spekakuler bir oyuncu bile yok ibo,harun,mirsad gibi kowboylar kalmadı.pohpoha muhtacız kardeşim çünkü aslan onlar bütün sene donlara doldururlar vücütlarına 1 kg kas ekleyemezler bizim cocuklardır yine de...

Adsız dedi ki...

yorumlarına sonuna kadar katılıyorum ama oyuncularımızı pohpohlamak zorundayız çünkü gerçekten kötü otuncular hepsinin pozisyounun gerektirdiği temel fundamental ve fiziksel eksiklikleri war ve uzun zamandır yetnekli oyuncular ile desteklenmiyorlar.yani rakip gelmio cenke.cenke mahkum gibiyiz biraz.diyecekssin ewren war asağı yukarı eşitler. bana sorcak olursan tanjevic basarılıdır cunku elinde diğerlerine göre kıyttırk bi kadro war gidince görceksin gelen cok basarısız olacak. bu yuzden pohpohlamak zorundayız kadroyu gecen sene bu takım sadece gazla final oynayan takımları yendi 2006 da h.demirelli f. solaklı en kötü kadroyla 6. oldu.gaza pohpoha muhtacız allahını sewiosan hangisinin formasını alırsın şu oyunculardan spekakuler bir oyuncu bile yok ibo,harun,mirsad gibi kowboylar kalmadı.pohpoha muhtacız kardeşim çünkü aslandır onlar bütün sene donlara doldururlar, vücütlarına 1 kg kas ekleyemezler ama bizim cocuklardır yine de...

sylvesterr80 dedi ki...

Birer kopya alıp, okutmak lazım tüm takıma, bravo hocam, çok güzel tercüman olmuşsun hislerimize..

Adsız dedi ki...

Evren iyi bir sezon geçirdi ve bu onun için kötü oldu belki de. Adam tatil yapacakken, kendisini yenileyecekken geldi kamp yaptı milli takımla; sonra o takımın bir parçası olmayı hayal etti, beklentileri vardı fakat bir şans dahi bulamadı kendisini kanıtlayabilecek. Madalya almak için iyi takım yetmez zihniyet de lazım; harika bir sezon geçirmiş adamı ödüllendirceğine cezalandırıyosan turnuva başlamadan kaybetmişsindir zaten. Baştan alma abi adamı kadroya madem çocuğun suçu ne ya? İsteyen istediğini desin gören göz Cenk'i de görüyor, Evren'i de.. Emir Preldzic'i de arıyor o gözler ayrıca bu Hidayet'i izledikçe ve Ersan 3 numarada cebelleşmeye devam ettikçe!

Adsız dedi ki...

Kerem Gönlüm 3 numara olmuş görmeyeli! Vay Serhat neler dönmüş ya?

bahadır dedi ki...

@maliano,
başlığın sonuna bir de yeğen yazsaydın tam olurdu:).yazıya katılmamak elde değil.

Mitya dedi ki...

Bu yazının karşısında saygıyla eğiliyorum. Asıl sorun - ki bu sırf basketbol takımımızla ilgili de değil - şu: biz spor yapmayı bilmiyoruz, biz sporu sevmiyoruz. Biz destan yazmayı, bıçak kemiğe dayandığında "kanımızın son damlasına kadar savaşmayı," kahramanlığı seviyoruz. Hazırlık maçlarında kahramanlığa prim olmadığı için hazırlık maçlarını da sevmiyoruz. Biz tabii primin aslını, dolarlısını da severiz, ama o başka bir yazının konusu. Kaos basketbolunun, kaos futbolunun hastasıyız. 20 sayı geri düşmeye, maça 2-0 geride başlamaya bayılırız - düşünsene, maçı çevirirsek hepimiz kralız!

Hiçbir antrenör, ne kadar kötü olursa olsun, Semih Erden'e topu rakip sahaya taşımasını söylemez, söyleyemez. Cenk'in üçlük çizgisinin köşesinden fade away üçlükler sallamasını telkin edemez. Sırf koçun yanlış oyuncu seçimleri, taşlaşmış taktikleriyle açıklanamayacak bir lakayıtlık, başıboşluk hakim takıma. Olaylar Tanjevic'le açıklanamayacak kadar sıkıntı verici ve düşündürücü.

Allahtan her saniye konsantrasyonunu koruyabilen güzel bir Yunanistan, yılmayan bir Slovenya, krallar kralı bir Ispanya, makine düzeniyle oynayan bir Almanya olacak şampiyonada. Bizimkiler erken havlu atarsa basketbol sevdalıları olarak teselliyi bu takımlarda bulabiliriz.

Adsız dedi ki...

Ateşleyici, süper bir yazı Mali...

Adsız dedi ki...

"Hiçbir antrenör, ne kadar kötü olursa olsun, Semih Erden'e topu rakip sahaya taşımasını söylemez, söyleyemez. Cenk'in üçlük çizgisinin köşesinden fade away üçlükler sallamasını telkin edemez." demiş Mel yukarıda. Koçun adam gibi sistemi, seti olsun ki Semih'e topu rakip sahaya taşıtacak kaos oluşmasın; koç dirayetli olsun ve gerektiğinde cezayı kessin ki Cenk saçma sapan fade away'ler denemesin. Burası milli takım öyle kafasına esen istediğini yapamaz.
Bak bakalım Semih zafer purosu olarak sahaya girerse Boston'da seneye taşıyor mu topu yarı sahada! 6 yıldır bu turnuvadan bahsedip duruyorlar bırak da eleştirelim şu rezaletin sorumlularını, öfkemizi belli edelim burası 70 milyonluk ülke kolay değil öyle kendi evinde yapacağın turnuva öncesi uzun beş gibi şaklabanlıklar denemek.

Cengizhan TÜRKİŞ dedi ki...

Süper yazı ama anlayan, okuyan, ilgilenen olacak mı? Basketbol severler dışında tabii!

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...