Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

27 Temmuz 2010 Salı

O Artık Başkalarının McCalebb'i

NBA’in büyülü dünyasına adım atamayan veya attığı adım boşa gelen her ABD’li basketbolcunun hayali kıta dışında , özellikle de Avrupa’da oynayıp tekrar NBA’e dönebilmektir. Tıpkı Gary Neal’in Ege’de başlayıp Akdeniz’de devam eden ve ABD’de biten masalı gibi. McCalebb de benzer örneklerden biri. Esas hedefi NBA’e geri dönmek midir bilmiyorum ama bahsettiğim adımları Avrupa’da yeterince hızlı ve sağlam attığı da bir gerçek. Ahmet Kandemir’in veya ekibinin (Bu konuda farklı söylentiler olduğu için emin konuşmak istemedim) İlhan Cavcav modeliyle basketbolumuza kazandırdığı değerlerden biri de Bo McCalebb’ti. Chris Lofton ile birlikte TBL’de sıra dışı işler yapan McCalebb’in avantajı belki de uzun süre takım bulamamasıydı. Lofton Avrupa’nın en kaliteli ligi ACB’de forma şansı bulurken, McCalebb Fenerbahçe Ülker söylentileri ve basketbolu tüm yönleriyle özümsemiş elit Türk taraftarların homurtuları arasında ani bir kararla Palacio’nun boşluğunu doldurmak için Sırbistan’a uçtu. Palacio’nun keyfi davranışları ve Danilovic’i kızdırması bugün hem onun hem de McCalebb’in hayatını değiştiren en önemli olay oldu. Yapması gereken tek şey tıkır tıkır işleyen Partizan sisteminde dominant uzuna top indirmek, tempoyu ayarlamak ve gerektiğinde skorerlere yardımcı olmaktı. Bunları da fazla fazla yapıp, üstüne bir de savunma performansı koyunca Partizan’ı sırtlayıp en tepeye çıkarması çok da zor olmadı. Üç kupayla biten (Adriyatik Ligi, Sırbistan Ligi, Sırbistan Kupası) ve Paris’te boy gösterilen bir sezonun sonunda adı Barcelona, Maccabi Tel Aviv ve diğer büyüklerle anılınca da basketbol kamuoyundaki vizesi çıkmış oldu. O artık Avrupa basketbolunun değerli bir parçasıydı.

Yaz sezonu için genel kanı McCalebb’in tempolu basketbol oynayan Gershon’un Maccabi Tel Aviv’i, Ivanovic’in Caja Laboral’i gibi bir takıma gideceğiydi. Ama o nispeten daha dengeli olan Pianigiani’nin Siena’sına transfer oldu. Yıllardır Siena’nın lideri olan McIntrye’ın yerinde, yeniden yapılandırma sonrası artık o oynayacak. Pianigiani’nin McCalebb hamlesi önemli ancak bunu “yerinde” veya “başarılı” olarak değerlendirebilmek için henüz çok erken. Bunun sebebi de Partizan sisteminde 10 kaplan gücünde oynayan oyuncuların başka takımlara gittiklerinde birçok sıkıntı yaşamaları. Avrupa’da birçok takım “oyuncuya göre sistem” den ziyade “sisteme göre oyuncu” politikası benimsiyor. Bunu en güzel uygulayan iki takım da Partizan ve Siena. Yoksa hiçbir basketbol üstadı bana Slavko Vranes’in nasıl bu seviyede katkı verdiğini veya Siena’nın bir Eurolig maçında 20+ top çalma rakamına nasıl ulaştığını izah edemez. Bu açıdan Pianigiani’nin hesaplı ve planlı transfer politikasında McCalebb’in bu imzası onun için ilk adımda avantaj sayılabilir.

Pianigiani ve Dule’nin ayrıldığı en büyük nokta boyalı bölge politikaları. Vujosevic dominant ve güçlü bir 5 numaranın yanına atletik ve ayakları hızlı 4 numarayı tercih ederken, Pianigiani için uzunların paylaşmalı oyunu ve katkısı arka planda. Partizan’da 5 numara kilit adam iken, Siena’da uzun bir süredir aynı pozisyon görev adamı konumunda. Takıma bu yaz katılan Rakovic’i hem bir çok kez arşivdeki maçlardan, hem de Türk Telekom maçında Ankara’da canlı izleme şansım oldu. Klasik Pianigiani uzunundan farklı bir profilde gözükse de aslında pota altında ekmeğini savaşarak taştan çıkarabilen, oldukça güçlü ve boyalı bölgede sayı bulmada etkili bir uzun. (Yeri gelmişken bir dönem Murat Özyer’in Türk Telekom transfer listesinde olduğunu da ekleyelim.) Bu da Stonerook, Ress ve Marconato (basketbol için artık yaşayan bir ölü) gibi sırtı dönük etkisiz uzunların varlığında McCalebb’in Partizan’daki pasör kimliğini ortadan kaldırıyor. Takım savunması ve bireysel savunma konusunda Pianigiani’nin sistemine cuk oturan McCalebb , McIntrye’in kilit çözen skorer yapısından ise biraz uzakta. Dış şut istikrarları ise İtalya ve Tokyo kadar birbirinden uzak. Bu da Siena'nın yakın zamanda skorer bir guard alacağının işareti olabilir.

Avrupa’da parlayan yeni yıldız Bo McCalebb’in bu parıltılı ışıktaki en büyük soru işareti ise Real Madrid’in Velickovic’te, Panathinaikos’un Tepic’te veya Efes Pilsen’in Rakocevic’te yaşadığı rol problemiyle alakalı. McCalebb ne yeni McIntrye olabilir ne de Partizan’daki Bo McCalebb olabilir. Çünkü o artık Pianigiani’nin ve Siena sisteminin McCalebb’i. Değişecek kimliğinde beklentim savunma ve asist rakamlarının yükselmesi, sayı ortalamasının düşmesi yönünde. Özellikle de top çalma rakamı ciddi bir yüzdeyle artış gösterebilir.

Makedon vatandaşlığına geçmesinden bir gün sonra Siena ile söylenenlere göre yıllık 1,5 milyon dolara imza atması da bu işin aslında erkenden bittiğini, McCalebb’teki sessizliğin vatandaşlık işlemlerinden kaynaklandığını gösteriyor. Siena Partizan kadar mazlum olmasa da oyuncuların değerini arttıran, piyasalarını yukarıya çeken bir değer. McCalebb’in bu değirmende Zisis mi olacağı yoksa McIntrye’ın boşluğunu doldurarak yepyeni bir Siena efsanesi mi olacağı şu an için en büyük merakım.

1 yorum:

Adsız dedi ki...

oyuncuya göre sistemden ziyade sisteme göre oyuncu.

işte bu cümlenle işin püf noktasını özetlemiiş oluyorsun.

Ülkemizde koçlar kendini o kadar sistem bağımlısı ve prensip sahibi olarak görüyorlar ki, tembelleşip yıllardır farklı bir şey yapmıyorlar.

Bakın size iki örnek veriyim.

2005 - 2006 da Ergin ataman gittiğinde murat özyer biraz kendinden bir şeyler katttı Efes ne oladuğunu anlamadı.

Keza son sezonda böyle tanjeviç rahatsızlandığında Ertuğrul Erdoğan maçlarda üçlük sevdasından takımı biraz vazgeçirip dizginleri ele aldı, Efes yine abondone oldu.

İşte Türkiye deki basketbolun basitliği ve sığlığı.

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...