Sitedeki bütün yazılar tarafımızdan hazırlanmaktadır. Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın.

11 Aralık 2009 Cuma

Partizan : 93 - Efes Pilsen : 92 (Ergin Ataman ve İki Metrelik Cüceler)

Efes Pilsen maça Kaya-Kasun-Thornton-Smith-Kerem beşiyle, Partizan da McCalebb-Vesely-Bozic-Roberts-Vranes beşiyle maça başladı. Bu başlangıca göre Efes Pilsen pota altında avantajlıydı. Roberts-Kaya ve Vranes-Kasun eşleşmeleri bizim tarafımızda çok ağır basıyordu, zaten Vujosevic'in neden Vranes'le başladığını da çok anlayamadım. Kaya 4 sayı bulunca da 40. saniyede Roberts-Vranes çıkıp Maric-Dekic oyuna girdi,herşey normale döndü. Zaten Vujosevic'i Vujosevic yapan en büyük özellik de budur. Değişiklik anında etkisini gösterdi ve Efes Pilsen bırakın pota altında nefes almayı 3 dakika boyunca sayı bulamadı. Hem hücum, hem de savunma ribaundlarını domine ettiler, savunma da anında sertleşti. Dekic savunmada yaptığı katkıyı, hücumda kendini kaybederek zarara dönüştürünce 6 dakika kala Roberts tekrar oyuna girdi. Bu bölümde Dekic iki üçlük, bir de ikilik kaçırdı. Kecman da bu bölümde Bozic'in yerine oyuna girdi. Partizan skoru 10-7 yaptığında maç yavaştan kopacakmış gibi göründü ama Smith'in iki üçlük ve bir de faulden bulduğu 7 sayıyla son 2 dakika 14-15 Efes Pilsen lehine geçildi. Maric bu 7 dakikaya 4 sayı, 4'ü hücum olmak üzere 8 ribaund sığdırınca Rytas maçının kahramanı Santiago da bu dakikada Kasun'un yerine oyuna girdi. Rasic'in son saniyedeki üçlüğü de çeyrek skorunu 19-20 olarak belirledi.

İkinci çeyreğe Nachbar'ın basketi ve Smith'in üçlüğüyle hızlı bir giriş yaptık ama Dekic ve Rasic'in iki üçlüğü maçı yine dengeye getirdi. Allahtan bu dakikalarda Rakocevic devreye girdi de maçta tutunabildik. Santiago'nun sertliği Maric'i yorunca 7 dakika kala yerini de Vranes'e bıraktı. Ergin Ataman da Kasun'u oyuna alarak karşılık verdi. Hem Santiago hem de Maric'in iki faule ulaşması iki hocanın da planlarını bozdu diyebilirim. Devreye 5 dakika kala ribaundlarda 14-6 gerideydi Efes Pilsen. Maric'in 8 ribaundu olduğunu düşünürsek tablonun vehameti fazlasıyla ortaya çıkıyordu. 3 dakika kala Nachbar'ın üçlüğüyle,bir sonraki hücum da Smith'in üçlüğüyle skor 36-42 Efes Pilsen üstünlüğüyle geçildi. Efes Pilsen bu dakikaya kadar 6/10, Smith de 3/4 üçlük isabetiyle oynadı. Vranes'in oyunda olduğu dakikaları bizim avantaj olarak kullanmamız gerekiyordu ama tam tersi oldu ve Partizan oyuna tutunmaya devam etti. 2 dakika kala da kabus Maric oyuna geri döndü. Şaşırtmayan bir gelişme de Vesely'in 3 faulle oyun kenarına gelmesi oldu. Bu çocuk ne zaman kontrollü oynamayı öğrenecek çok merak ediyorum. Maric oyuna girer girmez 6 sayısıyla "Ben geldim" dedi. Ama çeyrek sonunu iyi oynayan Efes Pilsen devreye de 46-48 önde girdi.

Devrenin yıldızı; Nur Germen'in keşfedip, Türkiye'ye izlenmesini tavsiye(!) ettiği Maric'ti. 14 sayı ve 9 ribaund rakamlarına ulaştı. Böyle bir yıldızı keşfedip bizi aydınlattığı için kendisine bir kez daha minnettarız. Neden kenarda oturduğunu anlayamadığım Rasic de Partizan adına öne çıkan isimlerden biriydi. Efes Pilsen'de de Rakocevic ve Smith takımın sayılarının yarısına imza attılar.

İkinci devre Efes Pilsen adına biraz daha olumlu başladı. İçeriden Nachbar ve Santiago'yu kullanarak sayı bulduk. Maric sahada olduğu için Santiago da sahadaydı. Önce Bozic'in üçlüğü, sonra da Maric'in tipi maçı 52-52 dengeye getirdi. Bozic'in üçlük attığı pozisyonda Rakocevic'in alabileceği bir topa hamle yapmayıp, beklemesi ve bunun da pahalıya patlaması gözümüzden kaçmadı. Rakocevic gibi iyi bir savunmacıya, mücadeleci bir oyuncuya bu hata yakışmadı. Tam Partizan oyunun kontrolünü ele almışken Rakocevic'in aynı ilk yarıda Smith'in yaptığı gibi iki üçlük ve bir faulle 7 sayı bulması Efes Pilsen'e 55-60'lık 5 sayılık farkı getirdi. Ama klasik dört kısalı sistem ve birebirdeki savunma Maric'e antrenman yaptırınca son iki dakikaya 66-64 Partizan üstünlüğüyle girildi. Üstüne bir de Kaya Peker dörtleyince işler iyice zorlaştı. Son dakikaları Partizan serbest atış kullanarak, Efes Pilsen de pota dibinde Ender'i kullanarak geçirdi ve son bölüme 71-72 Efes Pilsen üstünlüğüyle girildi. 30 dakikayı geride bırakırken ribaundlarda 30-12 Partizan üstünlüğü vardı. Bu üzüntü değil acı verici bir tablo oldu.

Son çeyreğin ilk sayısı Vranes'in tertemiz bloğuna çalınan faulde Santiago'nun serbest atışıyla geldi. Arkasından da McCalebb'in üçlüğüne Smith İstanbul taraflarından bir üçlükle cevap verdi. Efes Pilsen pota altı o kadar aciz kaldı ki 1.83'lük McCalebb bile rahatça hücum ribaundu almaya başladı. Böyle rahat bir ortamda da Maric'in öne çıkması sürpriz olmadı. Son 6 dakikaya 27 sayı ile girdi. Bozic'in girmeyen topunu smaçla tamamlayıp 29 olduğunda da bu rahatlığın bozulacağına dair en ufak bir sinyal göremedik. Bu dakikalardaki tek olumlu sahne savunmada gösterilmeyen performansın hücumda gösterilmesi ve rakibin faul sıkıntısına sokulmasıydı. Onlar içeriyi kullanarak, biz de faul atarak maça tutunduk. Son 4 dakikaya 81-81 girildi ve bu devrede attığımız 9 sayının 6'sı faullerden geldi. Kalan iki dakika da Efes Pilsen'in alamadığı ribaundlar ve attığı serbest atışlarla geçmiş dakikaların kopyası şeklinde geçti. Bu bölümde Partizan da sayılarını hep faul çizgisinden buldu. Vujosevic bu dakikada Maric'i dinlendirmek için kenara alıp alan savunmasına döndü. Bunu önce Rakocevic'le dışarıdan cezalandırdık, daha sonra da içeriden Kaya'yı kullanıp 88-90 öne geçtik ve Vujosevic'in molası geldi. Vranes'in hem hücumda hem de savunmada yaptığı hata bir bakıma maçın sonunda ekmeğimize yağ sürdü ama bunu avantaja çeviremedik. Zaten mola sonrası da Maric oyuna girdi ve girer girmez bir tip yaptı, 33. sayısına ulaştı. Son saniyeler satranç maçı gibiydi, faullerin biri kaçtı biri girdi ve son topta Nachbar başarılı olamayınca Partizan maçı 93-92 kazandı.

"Efes Pilsen şu formuyla Partizan'a ikili averajda geriye düşer Top 16'ya kalamazsa kimse şaşırmaz herhalde." Bu cümleyi tam 1 ay önce yazmıştım. Neden çünkü çöküş bağıra bağıra geliyordu. Efes Pilsen kadrosuna bakıyorsun uzun oyuncular Kasun,Kerem ve Santiago. Partizan'a bakıyorsun Maric ve Vranes,biraz da Roberts. Maç sonu rakamlar da küfreder gibi. Ribaundlarda 40-19 ezilmişiz. Böyle çağdışı bir basketbolla Ergin Ataman ne yapacağını düşünüyor acaba ? Vujosevic elindeki tek adam gibi uzuna 34 sayı,16 ribaundluk katkı yaptırıyor ve haftanın MVP'si yapıyor ama Kasun, Kaya ve Santiago'yu toplasan bir Maric etmiyor. Üç oyuncu toplamda 28 sayı ve 7 ribaundla oynamışlar. Yani neremle güleyim karar veremiyorum. Günümüz basketbolunda artık iki uzun yetmiyor,koçlar 3 numaralarını da 2 metrenin üzerinde seçiyorlar,uzunlarına üçlük çalıştırıyorlar ama Ergin Ataman tek uzunla oynayarak Final Four'a kalabileceğini düşünüyor. Üstelik bu üç uzunun da adım atmasını beklerken rakip pivot gelip smaç basıyor. Resmen ağır çekimde oynuyorlar. Ya bu uzunların hiçbiri beş para etmiyor, ya da Ergin Ataman uzununu oynatmayı aklının ucundan bile geçirmiyor,oynatamıyor. Yoksa her sene Partizan'ın bir uzunu Avrupa'nın yıldızı olurken Efes Pilsen'in 20 milyon dolarlık bütçesiyle böyle komik duruma düşmesinin izahı yok. Herşeye rağmen Efes Pilsen maçı kazanabilirdi. Son 8 saniye savunma yapmayı becerebilse, son 2.8 saniyede hücum etmeyi becerebilse herşeye rağmen maçı kazanabilirdi. Efes Pilsen biraz da yatıp kalkıp hakemlere dua etmeli. Eurolig seviyesinde çok kolay fauller çalındı ve Efes Pilsen kötü hücum ederken fauller sayesinde maça tutundu. Maçta tam 58 faul çalındı ve iki takım toplamda 65 serbest atış attı. Bu inanılmaz bir rakam, belki de 40 dakikalık bir maç için rekor. Ama maçı Partizan her şekilde haketti. Mücadele, istek, savaşma herşey vardı, taraftarları mükemmeldi, hocaları mükemmeldi. Çaylak denilen takım son saniyeleri mükemmel oynadı ve maçı aldı. Partizan'a helal olsun. Sinan Güler de 10 saniye oynadı. Bunun için de teknik heyete büyük helal olsun diyorum. Ergin Ataman her zaman olduğu gibi arkasında milyon dolarlık bir enkaz bırakıp gitme yolunda emin adımlarla koşuyor.

Artık işimiz oldukça zorlaştı. Partizan dışarıda Orleans ve içeride Rytas ile oynayacak. Efes Pilsen de içeride iki maç üstüste Unicaja ve Olympiakos ile karşılaşacak. Dua edelim de Olympiakos maçına kadar Abdi İpekçi yetişmesin yoksa o potalarla kazanmamız zor olabilir. Efes Pilsen böyle savunma yapmaya devam ederse Olympiakos'u ancak Ayhan Şahenk potaları durdurur.

Son bir söz de Nur Germen'e. Maçı kazanacağımızı sanıp Vujosevic'e Vranes'i alıp alan savunması yaptığı için teşekkür ediyor. Vujosevic'in de kafası çalışmıyor zaten maçın en kritik anında, son iki dakikada Maric'i kenara alıp Vranes'i oyuna koz olarak sokacak. Adam nefes dahi alamıyordu,mantık yürütemiyorsanız en azından ekranda gördüğünüzü yorumlayın. 1-2 hücumluk da olsa adamı dinlendirmek için kenara alıyor, üstüne bir de mola alarak dinlendiriyor, Maric'i son saniyelere saklıyor bunu görmek bu kadar zor mu? Vranes birebirde etkisiz bir isim olduğu için de son dakika kazaya uğramamak için zone yapıyor. Yapmayın allah aşkına yapmayın. Yaşınıza,geçmişinize saygım sonsuz ama yorum işini beceremiyorsanız lütfen yapmayın rica ediyorum. Partizan taraftarının mükemmelliği olmasa sesi kısıp izleyecektik ama şansızlığımız da onların mükemmel ambiyansı oldu. Detaylı istatistikler burada.

PARTIZAN (93): Lawrance Roberts 6 (9 ribaund- 3 asist), Stefan Sinovec, Lester McClalebb 17 (6 ribaund- 4 asist), Dusan Kecman 12 (3 ribaund- 6 asist), Aleksandar Rasic 8 (2 asist), Petar Bozic 5, Aleksandar Maric 34 (16 ribaund- 1 asist), Jan Vesely 6 (1 ribaund), Branislav Dekic 3, Slavko Vranes 2

EFES PİLSEN (92): Mario Kasun 5 (1 ribaund), Charles Smith 18 (1 ribaund), Igor Rakocevic 24 (1 ribaund- 3 asist), Preston Shumpert, Kerem Tunçeri (1 ribaund- 3 asist), Bootsy Thornton 1 (1 ribaund- 1 asist), Kaya Peker 17 (4 ribaund- 2 asist), Bostjan Nachbar 14 (2 ribaund), Daniel Santiago 6 (2 ribaund), Sinan Güler, Ender Arslan 7 (2 ribaund- 1 asist)

7 yorum:

bahadır dedi ki...

bence iki euroleague takımımızında repesa yı düşünmesi lazım.biri rotasyon sevdası biri 4 kısa sevdası derken...

Sarp dedi ki...

Galiba Maric 4 faullüydü de.

Ataman adına olumlu konuşabileceğimiz nokta, Efes'in Partizan ne zaman alan savunmasına dönerse dönsün, bocalamayıp serinkanlı bir şekilde hücum edebilmesiydi; ama diğer yanlışlar doğruları götürdü.

Yine de güzel maçtı. Uzun süredir bir Efes maçından bu kadar keyif almamıştım.

bahadır dedi ki...

şumpert neden bu kadar az oynadı?maçı seyredemedim sonu hariç.

utku dedi ki...

belki devede kulak kalacak ama bu maçtaki sakatlıklar da -kasunun olduğu gibi- efes pilsenin de belini büktü. kasun ve ermal iyi olsaydı bu maçta patlama yapan mariç'in bu kadar meydanı boş bulmasına mahal vermezlerdi diye düşünüyorum. coaching hatası olarak da yine, yeni, yeniden sinan güler'in unutulması... tamam geçen hafta gerçekten kariyerinin en kötü maçı gibi bir şeydi ama aralarda girip 15-20 dk süre aldığında muhteşem bir savunmacı oluyor. hatta trajikomik şekilde takımın ribaund yükünü çekmesine de yardımcı olabiliyor. bugünü 40-19 aslında maçın ve hatta tüm efes pilsen takımının şifresi gibi. bu kadar transfere istikrarlı bi 4-5 rotasyonu tutturamayan efes pilsen daha çok ribaund verir, çok maç kaybeder...

ufak bir sual. acaba bu maçta sadece son çeyrekte atılan serbest atış adetlerini gösterecek tarzda boxscore gibi bir şeyler var mıdır? yani periyod periyod istatistikler demek istediğim. teşekkürler.

Adsız dedi ki...

Mahmuti donemindeki savunma nerde su anki savunma nerde. Belki su anki hucum setleri daha cok opsiyonlu ve daha efektif olabilir ancak su anda Efes o zamanki agresiflikten ve sertlikten 2 gomlek asagida. Belki de o guzel setleri oturtmak icin harcanan antrenman dakikalarinin bir kisminin savunmaya aktarilmasi gerekiyordur.

Bir de Kasun'a dikkat cekmek istiyorum. Bu adam bana direk Ratko Varda'yi animsatiyor. Onun biraz daha kontrollusu ama ayni gelgit akil Kasun'da da var. Bir turlu guven vermiyor.

Son bir konu da yerli oyuncu hakimiyetinin azligi. Ozellikle bu Partizan deplasmani gibi kazanmak icin mucadele ve fedakarligin sinirlarinin zorlanmasi gereken maclarda Turk oyuncularin saglayacagi ruh ve atesleyici guc ortada yok. Biraz var (bkz. Sinan Guler) ama ondan da yeterince faydalanilmiyor. Biraz uzagimizda Diamantidis, Spanoulis, Fotsis, Perperoglou ve Tsartsaris takimlarinin adini Avrupa'da iyice saglamlastirirken bizim oyuncularimiz dakika icin kolay maclari bekler durumdalar.

Adsız dedi ki...

Seyirci konusunda bir yorum yapmak istiyorum.
Yıllar önce Abdi İpekçi doldugu zaman sahada mücadele eden o 6 adamı herkes kendinden biri olarak görüyordu, onları izlemek, yapacakları olumlu bir hareketi kaçırmamak için full dikkat maçları takip ediyordu.
Peki ne oldu da artık Ayhan Şahenk bile dolmuyor?
Bence takımlarımız yabancılaştı. Yanlış anlamayın yabancılaştı derken sahadaki yabancı sayısını eleştirmiyorum ama o da bir etken. Sahadaki hangi yabancı ya da yerli oyuncuyu taraftar olarak kabul edebilirsin hem Efeste hem Fenerde? Hangisi bir Larry Richards, Naumoski, Conrad McRae, İbrahim Kutluay, Harun Erdenay, Tamer Oyguç. Allahtan FBden yeni yeni Oğuz Savaş, Ömer Aşık çıktı da bir heyecan geldi, bizim çoçuklar oyuna girdi diye takip etmek için.
Bırakın yerli oyuncu eksikliğini fenerin ya da efesin kaç yabancısını bir sene sonra izleyebileceğiz?
Panat., Olim., Barcelona kadro istikrarı hangi takımımızda var ki?

Güçlü dedi ki...

Efes'imiz çok önemli bir maçı kaybetti. Kazansaydık "süper" olacaktı, kaybedince "süper kötü" oldu düz mantık gereği...
Diğer yandan bu sezon yapılan büyük yatırıma rağmen takım genel olarak tat vermiyor zaten. Ortak görüş sorunun savunmadan (savunmamadan) kaynaklandığı yönünde ki bence de doğrudur . Bana göre bu durumun 2 temel sebebi var;
1) Ayakları çabuk , Pick'n roll savunabilen , savunmayı ateşleyip, "net" ribaund alabilen bir "4" numaramızın olmaması. Efes'in Larry Richard, Conrad Mcrae,Mirsad Türkcan, Kerem Gönlüm'le günümüze gelen bu tip bir oyuncu ile oynama (başarılı olma) geleneği var. Kerem'in malum durumundan sonra, kadroya bu tip bir adam katmamak temelde yapılan bir hata oldu. Nachbar kağıt üzerinde "4" numara, bana kalırsa gerçekte 2.5'tan 3. Uzun rotasyonunda ribaundçu ve ayakları çabuk bir oyuncu maalesef yok. Sonuç , en açık biçimde Partizan maçında kendini ortaya koydu. Mariç'ten 34 (otuzdört) sayı yedik, 8'i Mariç'ten olmak üzere 20 hücum ribaundu verdik. Ürkütücü, korkunç, acı ama gerçek ve bu kadro ile Ergin Ataman'ın bu konuda yapabileceği çok fazla birşey yok.
2) Takım gerçekten istekli ve yıldırıcı bir savunma yapmıyor, yapamıyor. Oysa Efes ekolünün başladığı yer savunma'dır. Basketbolda herkes "büyük skorer" , "büyük şutör", "durdurulamaz delici" olamaz, bunlar yetenek işidir, ne kadar çalışırsanız çalışın sınırlarınızı aşamazsınız. Ama işin güzel tarafı herkes çok iyi savunmacı olabilir (süper demiyorum).Çok çalışmak, hırs ve istek göstermek, fedakar olmak gerekir ama sonunda olur...Takım olarak buna inanır ve sisteminizi bunun üzerine kurarsanız, çok iyi bir savunma takımı olabilirsiniz. İşte Ergin Ataman bence bunu yaptıramıyor. Kimse kadroda savunmacı oyuncular yok demesin, bu iş "istemek" le "hırs" la ilgili.Oyunculara bunu isteticek, bu hırsı sahaya yansıtacak kişi koçtur.

Sonuçta, 1. nokta takıma bir takviye gerektiriyor. 2. nokta ise radikal bir mentalite değişikliği gerektiriyor. 2'si birden bu sezon zor, o yüzden Euroleague'de başarı başka bahara (umarım 2011 baharı olur!).
Ama bu sezon için, takım olarak canını dişine takıp savunma yapan gerçek Efes'i görmek bizi sonsuz mutlu eder.Gerisi için bekleriz, sabırlıyız...

 
Maliano - Kaynak göstermeden çalan çırpan Schortsanitis'in altında kalsın...